“Sanatın en iyi yatırım olduğu anlaşıldı; son 30 yılda sanat eserlerinin, çoğu hisse senedinden daha kârlı olduğu görüldü.” Bu sözler, 1966’da BBC’de yayınlanan Money adlı programa konuk olan Sotheby’s yöneticisi Peter Wilson’a ait. Wilson o tarihte, Sotheby’s yönetiminde geçirdiği sekiz yıl içinde sanat ticaretinin köhne imajını baştan aşağı değiştirmişti. Satış öncesi pazarlama yöntemleri, davet ettiği şöhretler, müzayedelere kattığı şık sosyal etkinlik havası, Sotheby’s müzayedelerini önemli birer habere dönüştürmüş, rakibi Christie’s’in demode imajını pekiştirmişti.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında yaşanan refah dalgasından ustalıkla yararlanan Wilson, yeni zenginleşen kesimleri oyuna çekmeye kararlıydı. İş adamlarını ve bankacıları, sanat koleksiyonculuğunun Rothschild’ler, Rockefeller’lar veya Mellon’lar gibi köklü ve kültürlü hanedanlara mahsus bir ayrıcalık olmadığına ikna etmek istiyordu. En önemlisi, sanatın bir yatırım olabileceği fikrini yerleştirme derdindeydi. Tek ihtiyacı olan şey, bu fikri inandırıcı ve dolaysız bir ambalaja sokmaktı.
Peter Wilson, Sotheby’s’de Goldschmidt satışını yönetiyor, 15 Ekim 1958. Müzayedeye iyice heyecan katmak için Wilson satışı yedi yıldız lot’la sınırlandırmıştı. Konuklar arasında Kirk Douglas, Somerset Maugham ve Lady Churchill vardı. 1950’lerde empresyonist resimler için ödenen fiyatlardaki artış basında yer bulmuş, yeni alıcıları alana çekmişti.
Wilson’ın televizyona çıkmasından bir sene sonra, 27 yaşındaki Geraldine Keen (şimdiki adı Geraldine Norman) bir mektup aldı. Oxford Üniversitesi ve UCLA’de okumuş olan Keen, Londra’da Times gazetesinde çalışıyordu ve gazeteyi bırakıp BM Gıda ve Tarım Örgütü’ne girmişti. Times’ın kent editöründen gelen mektupta, gazetenin Sotheby’s müzayede eviyle işbirliği içinde yürüteceği yeni bir sayfanın başına geçmesi teklif ediliyordu.
Bugün sanat dünyasında faal olan insanların birçoğu Times-Sotheby Endeksi’ni duymamıştır. Duyanlar da, muhtemelen emektar galericiler veya emekli müzayede evi çalışanlarıdır. 1967-1971 yılları arasında Times’da düzenli olarak yayınlanan Times-Sotheby Endeksi, müzayedelerde satılan eserlerin değişen fiyatlarını analiz etme iddiasındaydı. Empresyonizm, İngiliz gümüşleri, Çin porselenleri gibi tek bir akım veya bölüme odaklanan yazılar, 1950’lerden o güne satış fiyatlarını gösteren grafiklerle birlikte yayınlanıyordu.
1960’lardan beri çağdaş sanat piyasası katlanarak büyüdü. Artık bir sanatçının “yeniden satış değeri”nin veya “koleksiyoner tabanı”nın inceliklerinden bahsetmek sıradan bir durum. Sıkı güvenlikle korunan serbest limanlarda sayısız sanat eseri gözlerden uzak bir şekilde depolanırken, sahipleri gümrük vergilerinden kaçınıyor. Basında sürekli rekor satışların haberleri çıkıyor, en çok satan sanatçılarla ilgili birbirine benzeyen yığınla makale ve dünyanın en pahalı eser listeleri yayınlanıyor. Artnet, Collectrium, Artprice, ArtRank gibi şirketler, satış ve trendlerle ilgili veri ve tahminlerini satıyor. Spekülasyon bugün kural haline gelmiş durumda. Ama 1967’de, Times-Sotheby Endeksi’nin sanatın parasal değerini pervasızca analiz eden yaklaşımı, birkaç istisna haricinde, eşi görülmemiş ve radikaldi.
25 Kasım 1967’de yayınlanan ilk Times-Sotheby Endeksi (büyütmek için resmin üzerine tıklayınız).
İlk Times-Sotheby Endeksi’nden bir grafik.
Robert Hughes, 1984 tarihli Sanat ve Para adlı yazısında, “Kültürümüz sanat eserlerini birer yatırım aracı olarak görecek şekilde eğitildi,” diye yazıyordu. “Bugünkü sanat piyasası akşamdan sabaha ortaya çıkmadı; […] bence tohumları Times/Sotheby Sanat Endeksi denen ilginç girişimle atıldı.” Şöyle devam ediyordu Hughes:
Belki de inandırıcılık etkisi grafiklerden ileri geliyordu. Bu son derece taraflı ve kısa yazılar, yer verdikleri grafikler sayesinde, Times’ın ekonomi sayfası kadar güven verici bir görünüm kazanıyordu. O zamana kadar riskli görünen sanat yatırımı fikrini ete kemiğe büründürüyorlardı. Sanat eserlerine sahip olmanın gayet mantıklı ve gerçekçi bir davranış olduğu izlenimi yaratıyorlardı.[1]
Ancak, sanat eserinin bir yatırım aracı olabileceği fikrinin tarihte örnekleri yok değildi. Émile Zola, 1886 tarihli Başyapıt romanında, 19. yüzyıl sonundaki sanat piyasasının spekülatif niteliğini tasvir eder. Romanın karakterlerinden Naudet, sadece “borsada hisse senedi alır gibi” resim alan “zengin hevesliler”le ilgilenen Parisli bir sanat taciridir. Naudet’nin müşterilerine yaptığı satış konuşması şöyledir:
“Bak şimdi, sana bir teklifim var; [bu resmi] sana 5000 franka satayım, şayet onu istemediğine karar verirsen on iki ay sonra 6000 franka geri alacağıma dair bir de sözleşme imzalayayım.”
Ondan sonra Naudet hiç vakit kaybetmez, bir yıl içinde aynı ressama ait sekiz-on resmi daha aynı şekilde satar. Gösteriş budalalığıyla kâr umudu iç içe geçer, fiyatlar yükselir, resimler sürekli kote edilir, öyle ki Naudet bir sene sonra safdil müşterisini yeniden ziyaret ettiğinde beriki elindeki resmi geri satmak yerine 8000 franka bir yenisini alır. Böylece fiyatlar yükselmeye devam eder ve resim, Montmartre tepelerindeki bir altın madeni gibi, bir avuç bankacının çığırtkanlığını yaptığı ve etrafında bitmeyen bir para savaşının sürdüğü karanlık bir şeye dönüşür.
Édouard Manet, “Émile Zola” (1868), detay, Orsay Müzesi.
Philip Hook’un Rogues’ Gallery kitabında da, 19. yüzyıl sanat piyasası olağanüstü bir şekilde resmedilmiştir. Kitapta, empresyonistleri tanıtan sanat taciri Paul Durand-Ruel’e ayrılmış bir bölüm de vardır.
Geraldine Keen’in Times sayfasındaki başlıkları gayet nettir: Haziran 1968’de “Paranız sanatta güvende,” diye yazar. “Güzel sanat eserleri, tahvili mümkün birer mübadele aracıdır ve uluslararası piyasadaki değerlerini koruyacaklardır.” Endeks, okurların, eleştirmenlerin ve sanat profesyonellerinin tepkisini çeker ve birçoğu gazeteye mektup yazar. Ekim 1968’de bu okur mektuplarından biri yayınlanır: “Times-Sotheby Endeksi […] bayağılığın ve galiz ticarileşmenin son raddesini temsil ediyor,” diye yazmıştır Essex’ten L.J. Olivier. “Lütfen Tanrım, bir gün bu rüzgâr tersine dönsün. Görgüsüz iş adamlarının havalandırmalı mahzenleri açılsın, içerdekilere el konsun ve sizin o sefil gazetecileriniz sahte Etrüsk bronzlarıyla taşlanarak öldürülsün.”
Gelgelelim, Endeks’in sonunu getiren, yaratıcısı Keen’in müzayede rezervlerine ışık tutma konusundaki kararlılığı olacaktır. 1970 yazında Keen, Sotheby’s yöneticisi Peter Wilson ile Christie’s yöneticisi Peter Chance’e, satılmayıp şirket tarafından alınan eserlerin gizli tutulması konusunda eleştirel bir yazı yazmakta olduğunu söyler. Abonelere dağıtılan satış listelerinde sürekli uydurma isimlerin yayınlanması dikkatini çekmiştir (bunların bazıları gizli kalmak isteyen alıcıların müstear ismidir). Ancak bu uygulama çok sonraları yaygın olarak bilinir hale gelir. Sotheby’s eski basın görevlilerinden Fiona Ford, Rogue Gallery kitabının yazarı Peter Hook’a bu durumu şöyle anlatacaktır: “Her satıştan sonra bir perdenin arkasına geçer, Peter Wilson’dan hangi konularda yalan söylememizin istendiğini öğrenirdik.”
Sanatın yatırım aracı konumu kazanmasını büyük şevkle desteklemiş olan Keen, şimdi uzmanlığını, piyasayı şeffaflaştırma amacıyla kullanmaktadır. Tabii incelemelerinin Wilson ve Chance tarafından hiç de sıcak karşılanmadığını tahmin etmek zor değil. 16 Temmuz 1970’te Times Keen’in “Londra Müzayede Evlerinde Gizlilik” başlıklı yazısını yayınlar. Bundan sekiz ay sonra gazete Times-Sotheby Endeksi’ne son verir.
Geraldine Keen (Norman), “Londra Müzayede Evlerinde Gizlilik”, The Times, 16 Temmuz 1970.
Keen’in makalesi sahte isim kullanımını ifşa etmiş, bu tür bir gizliliğin müzayedeciler cephesindeki gerekçelerini de ortaya koymuştur. Müzayedecilere göre, açık artırmaya katılanlar eserlerin rezerv fiyatını bilirse bu fiyatı aşacak teklifte bulunmak istemeyeceklerdir. Şirket tarafından alınan eserler etrafında istenmedikleri yönünde oluşacak algı, bu eserlerin yeniden satışını zorlaştırabilir. Halbuki bu tür bir gizlilik, açık artırmaların ruhuna aykırıdır. “Müzayede evleri, yaptıkları işlemlerin kamusal ve açık olmasından büyük yarar sağlamıştır,” diye yazar Keen. “Satılmayan eserlerle ilgili gizlilik bu nedenle çelişkilidir.” Bundan sonra artan denetlemeler karşısında müzayede evleri ilkelerini düzeltir. 1975’e gelindiğinde her iki şirket de, içerden alınan lotları satış listelerine dahil etme uygulamasından vazgeçer.
1971’e gelindiğinde Times-Sotheby Endeksi’nin bulguları, New York Times, Süddeutsche Zeitung, Connaissance des Arts gibi ülke dışındaki pek çok yayına satılmıştır. İki yıl sonra, koleksiyoner Robert ve Ethel Scull çifti, Sotheby’s New York şubesinde dudak uçaklatıcı bir kârla çağdaş sanat koleksiyonlarını satarlar.
Andy Warhol, “Ethel Scull 36 Times” (1963), Whitney Amerikan Sanatı Müzesi.
Kendi reklamını yapmakta tam bir usta olan Robert Scull, eserleri ilk aldıklarında ödedikleri fiyatlar ile müzayedede satıldıkları fiyatlar arasındaki uçurumu şevkle vurgular. Scull çiftinin, bizzat Robert Rauschenberg’den 900 dolara satın aldığı “Çözülme” (1958) adlı eser, müzayedede 85 bin dolara satılmıştır. Fiyatlardaki bu olağanüstü yükseliş, bugün yaygınlaşan, yeni eser satın alıp değeri yükselene kadar bekleme yöntemine esin verir. Scull müzayedesi her ne kadar bu düşünme tarzını pekiştiren ana olay olarak anılsa da, bunu yaygınlaştıran asıl etken, Times-Sotheby Endeksi analizlerindeki insafsız mantık olmuştur. Yaratıcısı Geraldine Keen’in sözleriyle:
Picasso 3 puan yükseldi, Renoir 2 puan düştü… O zaman bunların sanat piyasası üzerinde doğrudan bir etkisi olduğunu fark etmemiştim. [Endeks] insanların fikrini ve düşünme şeklini değiştirmişti, ama sirayet edip yerleşmesi birkaç yıl aldı. Endeksin sanat alıcıları üzerinde ne kadar büyük etki yarattığını ancak on sene sonra anladım.
Tiernan Morgan’ın Hyperallergic’te yayınlanan “Your Money Is Safe in Art”: How the Times-Sotheby Index Transformed the Art Market başlıklı yazısından kısaltlarak çevrildi.