Ettore Roesler Franz, Roma Gettosu, 1880’ler. 1555 tarihli Papalık fetvası üzerine, mimar Giovanni Sallustio Peruzzi’nin nezaretinde duvarlarla çevrelenerek inşa edilen Yahudi gettosundan yoksulluk ve sefalet manzaraları.
Koronavirüs pandemisi, toplumsal etkileşimlerimizin –birbirimizle kurduğumuz fiziksel temas ve ilişkilerin, yakınlıklarımızın, hareketimizin– görsel bir diyagramını oluşturuyor.
Virüsün yayılımını haritalandırmak ve modellemek için, ilkin, hem birey hem de nüfus düzeyinde yaşam örüntüleri hakkında fikir edinmemiz gerekiyordu. İşte bu yüzden, sinyal istihbaratı dışında, günümüzde en kullanışlı araçlardan biri “örüntü tanıma” algoritmaları.
Zamanda hem geriye hem de ileriye dönük bir hesaplama biçimi bu. Demek ki, denetim aygıtı, takip (yaptığımız şeylerin ve gittiğimiz yerlerin gözetlenmesi) ile modelleme (olası geleceklerin matematiksel tasviri) arasındaki güç birliğine dayanıyor. Yalnızca geçmişte nereye gittiğimizi ve kimlerin yakınında olduğumuzu değil, ileride kiminle nereye gidebileceğimizi de kayda geçen bir haritacılık bu; dolayısıyla her adımda daha da genişleyen haritalar çıkarıyor karşımıza.
Geçmiş alışkanlıklarımıza ilişkin hesaplamalar, gelişmekte olan durum karşısındaki tepkilerimize dair öngörülerle birleştirilerek, kolektif ve kişisel risk manzaramız oluşturuluyor. Bu gözetleme biçimi, gelecekte gerçekleşmiş olacak bir bulaş hadisesini şimdiden öngörüp engellemeyi amaçlıyor.
Virüsün yayılımını hesaplamak için kullanılan modellemeler, yalnızca viral yaşam formlarının davranışlarını (sözgelimi, hava koşullarına ya da belirli bir ilaca verdikleri tepkileri) değil, insan davranışlarını da temel alıyor – yani, nüfusların mekânda dolaşımını; talimatlara, kısıtlamalara, ileti ve dürtmelere verdikleri tepkileri ve aynı zamanda, bu müdahaleler yoluyla insan davranışlarında yaratılan değişiklikleri. Virüs, viral-insani-algoritmik bir çevreyi görünür kılıyor. Bir başka deyişle, pandemi, bir ölçüde, hem fiziksel hem de algoritmik bir enformasyon sistemi.
Bu türden örüntü analiz yöntemleri, ilk olarak, askerî hedef saptama sistemleri dahilinde, özellikle de “imza vuruşu” denilen İHA saldırılarında kullanıldı. Bunlar, CIA’in, Afganistan-Pakistan sınırında (İsrail hava kuvvetlerinin de Gazze Şeridi’nde) “muhtemel risk” teşkil ettiğinden şüphelendiği insanların davranış örüntülerine ilişkin öngörülere dayanıyordu. Bazı insanların başkalarıyla, ve insanların (sanal ya da fiziki) yer veya yollarla arasındaki ilişki örüntüleri temelinde analiz yapılıyordu. Örneğin, bir kişi, belirli bir medreseye gittikten sonra belirli biriyle belirli bir yoldan belirli bir yöne doğru gitmişse, muhtemel tehdit sayılıp hedef alınabiliyordu. Bu insanlar yaptıkları bir şey için değil, gelecekte yapabilecekleri veya yapmış olacakları bir şey için (yargısız) infaz ediliyordu. Bu sistemleri geliştiren güvenlik ve askerî gözetim şirketlerinden bazılarının, halihazırdaki virüs krizinden nemalandığını görmek şaşırtıcı değil. Endişeli halk, bu araçlara meşruiyet sağlayarak, daha birkaç ay öncesine kadar hayal bile edilemeyeceğini sandığımız şekillerde günlük hayatlarımıza nüfuz etmelerine izin veriyor.
Kısacası, terörle savaşın sınırlarında, bu “kuraldışı bölgelerde” denenen bir şey, şimdi, pandeminin sebep olduğu olağanüstü hal koşullarında bir kez daha ufukta beliriyor. Böylelikle, epey dolaylı bir yoldan da olsa, sınır bölgeleri ülke içine gelmiş oldu. Bu süreç, Hannah Arendt’in, “kolonyal geri tepme” dediği şeyi akla getiriyor: sınır bölgelerinde hüküm süren koşulların ve yapılan deneylerin ülkeye taşınması.
Geçmişte, inzibat ve denetim sistemleri kurma işi, büyük ölçüde mimarlara ve mekânı, evleri, yolları, şehir devletleri tasarlayıp inşa etmekle sorumlu diğer insanlara bırakılırdı. Hem sokak hem de şehir ölçeğinde, bakışı yönlendiren görüş yollarının açılmasından, dolaşımın teşvik edilmesinden (ya da tıkanmasından), düğüm noktalarının ve duvarların inşasından onlar sorumluydu. Şehircilik tarihinde, veba salgınları, pandemiler ve epidemiler hemen hemen her zaman kentsel formların gelişiminde yeni bir evreye geçilmesine sebep olmuştur: Yahudiler tarafından yayıldığı zannedilen vebayı kontrol altına almak amacıyla 16. yüzyılın başlarında Venedik’te gettonun icadından, bizzat modern devletin oluşumuna ve insan yaşamının dokusunda topyekûn bir bölme ve ayırma rejimi fikrinin doğuşuna kadar pek çok şey bu bağlamda düşünülebilir. Irkçı muhayyile, her zaman, virüs bulaşlarını göç kontrolüyle ilişkilendirme eğiliminde olmuştur. 19. ve 20. yüzyıllarda tropik hastalıklarla ilgili endişeler, bu bağlantıyı daha da ileri taşıyarak, modernizmin doğuşuna ve binaların giderek daha geniş mesafelerle inşa edilmesine yol açtı.
Mimarlık tarihi, büyük ölçüde, bulaşı denetim altına alma çabası ile buna eşlik eden örtük ırk kodlarından oluşur. Salgınları kontrol altında tutmak amacıyla geliştirilen mekânsal araçlar genellikle kalıcı olmuş; sonraki dönemlerde de devlet denetiminin mahiyetini belirlemeye devam etmişlerdir. Salgın geçtiğinde bile, salgının hayaleti ya da geri döneceği korkusu, zaman-mekân formasyonlarındaki ve devlet denetimindeki dönüşüme damgasını vurmuştur. “Önceki normalliğe” ve onun normatif ölçütlerine tam bir dönüş hiçbir zaman söz konusu olmaz. Uzun kentsel inzibat tarihinin, suça değil, salgın hastalıkların ve onlarla ilişkilendirilen toplumsal etkileşimlerin denetlenmesine dayandığını da unutmayalım. Fakat, şu anda, mekânda yeni yönetim biçimlerine tanıklık ediyoruz: algoritmalar ile çerçeveleme aygıtları arasındaki ilişki üzerinden gelişen bu yeni yönetim, devletler, sokaklar ve evler ölçeğinde işliyor.
Eleştirel kartograflar olarak bize düşen görev, bu diyagramın nasıl haritalandırıldığını anlamak; bu değişen mekânsal mantıkta neyin işleyişte olduğunu kavramak ve hemen hemen hiç dirençle karşılaşmadan ve doğru dürüst soruşturulmadan yürürlüğe sokulan protokollere karşı koymak. Görevimiz, bu protokollerin bölümleme çizgilerini teşhir etmek ve virüsün etkisi geçtikten sonra hareket serbestiyetinin neye benzeyebileceğine dair fikir geliştirmek.
Eyal Weizman’ın 14 Nisan 2020’de Los Angeles Review of Books’ta yayınlanan “Surveilling the Virus” başlıklı yazısının çevirisidir.