Vietnam'dan Irak'a, Medya Savaşları

 

2014 yılı sonbaharında İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetleri, platformuna bağlı bir silah bulunduğundan şüphelenilen bir kamyonetin füzeyle patlatılışını gösteren bulanık bir video yayınladı. Jest politikasının ölümcül bir biçimiydi bu: saatte 35 bin sterlinlik yakıt harcayan dokuz milyon sterlinlik bir bombardıman uçağını, 100 bin sterline mal olan bir roket atışıyla bir kamyoneti imha etmesi için önce Kıbrıs’tan Irak’a, sonra tekrar Kıbrıs’a yollamak. Hükümet, yüksek bütçeli bir snuff film yaratarak etkili önlem alıyormuş görüntüsü verebilsin diye bazı hayatlar sona eriyor – kimlerin hayatı olduğunu bilmek imkânsız. İşte, gösteriş için öldürmek buna deniyor.

Birçok savaş medyadan gizlenir. Bu savaşların yürütülme biçimi sır olarak saklanır, gazetecilerin bölgeye girmesine izin verilmez ve savaşı ifşa etmeye çalışan insanlar tehdit edilir, saldırıya uğrar, hatta öldürülür. Bazı savaşlarsa dünya medyasında ilgi görmez. Kongo’da ve komşusu devletlerde, gazetecilere yönelik tehlikeler ile medyanın ilgisizliği birleşince, yıllar süren iç savaşlar hakkında ne ilk elden haber yapıldı ne de görsel yayınlandı. Liberya’daki şiddet görüntüleri konusunda bir editör şöyle diyordu mesela: “Anlaşılmayan sebeplerle birbirini öldüren yabancılar: Bunlar bizim kullanamayacağımız haberler.”[1] Gelgelelim, devletin gücünü ispatlamak ve o güce karşı çıkmaya cüret edenlere ders vermek için yürütülen savaşlarda, medya bizzat davet edilir. Sovyetleri işgal eden Nazi rejimi, işgalin başında sıradışı bir başarıyla Sovyet ordusunun neredeyse üçte birini yok ettiğinde tam da bunu yapmıştı.

Bu kitap, medyaya açık olan iki savaşı, Vietnam ve Irak savaşlarını konu alıyor ve bu iki savaşın temsilinde fotoğrafın rolünü irdeliyor. İkisi arasındaki farklar, medyada, teknolojide, askerî stratejide ve siyasetin icrasında yaşanan dönüşümleri ve bu dönüşümlerin halkla ilişkiler, hapsetme ve öldürme, amatör imaj üretimi üzerindeki etkilerini; dijital çevrenin kolektif hafızayı nasıl etkilediğini ve tüm bunların demokrasinin işleyişi açısından ne ifade ettiğini analiz etmeye yardımcı oluyor. Her iki savaşta da dünya medyası; görkemli savaş gösterisini, ABD kuvvetlerinin etkinliğini ve ihtişamını, direnişin beyhudeliğini aktarmak üzere haber yapmaya teşvik edilmişti. İkisi de, tarihteki tüm savaşlar içinde medyada en yoğun biçimde temsil edilmiş olanlarıydı. Tabii ikisi de işgalcilerin planladığı gibi sonuçlanmadı.

 

Vietnam Hava Kuvvetlerine ait, ABD yapımı T-28’ler Da Nang’dan çıkıyor; biri Amerikalı diğeri Vietnamlı pilotlar, üçüncü uçaktan atılan napalm bombasının patlayışını izliyor. Güney Vietnam, 1962. Fotoğraf: Larry Burrows.

 

Vietnam ve Irak savaşları her ne kadar zaman, teknoloji, siyaset ve medyanın niteliği bakımından birbirinden ayrılsa da, hem nedensel açıdan hem de kolektif hafızadaki yerleri bakımından birbirleriyle sıkı bağlantıları var. İkisinde de geniş çaplı katliam ve yıkım, dünya medyasının kameraları karşısında gerçekleştirildi; ölümün ve imhanın boyutları, toplumsal, siyasi ve çevresel açıdan derin dönüşümlerin önünü açacaktı: Vietnam’da yıkımın mirası hâlâ hissedilirken, Irak’ta ulusal çözülme noktasına gelindi.

İki savaşın da küresel çapta birer ders teşkil etmesi amaçlanıyordu. Jean-Paul Sartre, Vietnam Savaşı’nda bunu net biçimde görmüş; ABD’nin, gerilla savaşının işe yaramayacağını göstermeyi amaçladığını yazmıştı: “Bu savaşın her şeyden önce uyarıcı bir anlamı var, üç veya belki dört kıta için örnek teşkil ediyor.” Sadece Vietnamlılara değil, herkese karşı yürütülen bir savaş: “Bir köylü pirinç tarlasında makineli tüfekle vurulup öldürüldüğünde hepimiz vuruluyoruz.”[2] O dönem, (en azından ABD devletinin algısında) yeniden dirilen ve kendine güvenen bir SSCB tehdidi karşısında ABD’nin gücünü ortaya koyacak bir savaş meydanı arayan Başkan John F. Kennedy, o gücün gösterilip “inandırıcı” kılınacağı yer olarak Vietnam’ı seçmişti.

11 Eylül olaylarından sonra askerî imha için Irak seçilmişti, çünkü bu düşman ülkenin diktatörü, rejimini devirmeye yönelik onca girişimini atlatmak suretiyle ABD’yi küçük düşürmüştü. Saldırıların planlanladığı Afganistan’dan farklı olarak, Irak’ın altyapısı ve ordusu, gösterişli ve ibret verici bir imhanın hedefi olmasına yetecek kadar büyük ve moderndi. Irak’ın seçilmesinin bir diğer sebebi de zayıf olmasıydı: George W. Bush’un ‘şer ekseni’ndeki diğer ülkelerin (İran ve Kuzey Kore) aksine, ciddi bir savunma tertip edebileceği düşünülmüyordu.

 

ABD deniz piyadeleri Saddam Hüseyin’in bir resmini yakıyor, Kalat Sukkar, 7 Nisan 2003. Fotoğraf: Chris Hondros.

 

ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, yeni düşmanı icat ederken, Senato’nun Silahlı Kuvvetler Komitesi’ne verdiği ifadede Irak’ın ABD ile müttefiklerini vurmak üzere kitle imha silahları edinme girişiminde bulunduğunu iddia etti. Kongre savaşa onay verirken kabul edilen gerekçe, “Birleşik Devletlerin Irak’ın oluşturduğu sürekli tehdide karşı ulusal güvenliğini savunmak”tı. Kitabın ilerleyen bölümlerinde göreceğimiz gibi Irak ziyadesiyle zayıflamıştı. Yeryüzündeki en güçlü ülkeye herhangi bir tehdit oluşturmuyordu.

Devletler arasında yürütülen geniş çaplı savaşlara artık neredeyse hiç rastlanmıyor, nitekim 50 yıldan uzun süredir hiçbir büyük devlet bir diğeriyle savaşa girmedi. Güçte denk devletler arasında yürütülen son uzun süreli çatışma –sekiz yıl boyunca taraflardan hiçbirinin diğeri karşısında üstünlük sağlayamadığı, her ikisinin de ekonomisini çökerten İran-Irak Savaşı– bu açıdan pek cesaret verici bir örnek oluşturmadı. Oysa bahsettiğimiz medya savaşları, denk güçler arasındaki savaşlar değildi; ikisinin de, kameralar için sahnelenen son derece asimetrik güç gösterileri olmaları amaçlanmıştı.

 

Julian Stallabrass’ın Killing for Show: Photography, War and the Media in Vietnam and Iraq (Rowman & Littlefield, 2020) adlı kitabının “The War of Images” başlıklı bölümünden seçilmiş pasajlar.

 



[1] Washington Post gazetesinden bir editör, 1996. Aktaran, Barbie Zelizer, About to Die: How News Images Move the Public (Oxford University Press, 2010) s. 194.

[2] Jean-Paul Sartre, “On Genocide”, Richard A. Falk/ Gabriel Kolko/ Robert Jay Lifton (ed.), Crimes of War içinde New York: Vintage Books, 1971) s. 540, 548.