Miami’deki Peréz Sanat Müzesi’nde gerçekleştirilen bir “protesto”, bugünlerde sanatın tam da ne olduğu konusunda sorular uyandırıyor.
16 Şubat’ta Maximo Caminero isimli bir şahıs,[1] Müze’de sergilenmekte olan Ai Weiwei’e ait bir milyon dolarlık bir sanat eserini kırıp paramparça etti. Ai Weiwei çok tanınmış bir sanatçı ve birçokları için Çin hükümetine meydan okuyan bir kahraman. Caminero, Müze’nin yerel sanatçılara yer vermemesini protesto ediyordu. Ama iş bu kadar basit değil. Eylemi, istemeden de olsa, çağdaş sanatın mantığındaki bir gediği ortaya çıkarıyor. Çünkü kırdığı, aslında Ai Weiwei’in üzerini boyayarak kendine malettiği, aşağı yukarı 2000 yıl önce bir Çinli zanaatkârın elinden çıkmış bir Han Hanedanı vazosu idi. Çin’deki Han Hanedanı, Batı’da Roma İmparatorluğu ile eşzamanlı. Ancak vazonun değerinin bir milyon dolar olması, dahası, kırılmasının haber değeri taşıması, Ai Weiwei’in bir enstalasyonunun parçası olmasından kaynaklanıyor. Yani yası tutulan Han Hanedanı yapıtı değil, Ai Weiwei’in eseri.
Ai Weiwei: According to What? (Ai Weiwei: Neye Göre?) başlıklı sergide gördüğümüz üzerleri boyanmış vazolar sahte olsalar mesele olmayacaktı. Ama eğer hakiki Han vazoları iseler, ki öyle olduklarına kuşku yok, o zaman asıl vandal Caminero değil de, antika vazoları aklına esen renklere boyayıp mahveden Ai Weiwei olmuyor mu?
Sergideki Han vazoları, Ai Weiwei’yi vazolardan birini kırarken gösteren siyah-beyaz fotoğrafların önüne yerleştirilmiş. Vazoları Ai Weiwei 1990’larda satın almış ve boyamış. Sonra, 1995’te, fotoğraflardaki Dropping a Han Dynasty Urn (Bir Han Hanedanı Vazosunu Düşürmek) adlı performansı gerçekleştirmiş. Bana göre sanatçının en kışkırtıcı eserlerinden biri. Bundan 2000 yıl önce zekâ, hayal gücü ve aşkla üretilmiş zarif bir nesneyi elinden bırakıveriyor, yerde paramparça ediyor.
Han sanatına saldırısının anlamı ne? Aklımın karıştığını itiraf etmeliyim. Modern dünyanın kendi geçmişinden uzaklaşmasına bir yergi mi bu? Ya da Çin’de gerçekleştirilen Kültür Devrimi’nin eskiyle bağları koparmasını mı hicvediyor? Hiç olmadı, Çin sanatı deyince akıllarına yalnızca antik Çin sanatı gelen (1995’te belki de öyleydi) Batılı sanatseverlerle dalga mı geçiyor?
Ai Weiwei endüstriyel dünyanın el emeğinden kopmasını; zanaatların, hatta onlara gösterilen saygının giderek yok olmasını gerçekten de çarpıcı bir biçimde anlatıyor. Ama aynı zamanda o güzelim eski vazoyu kırarken aynı saygısızlığı yapmış, böylece sanki, kendisininki de dahil olmak üzere, sanata şiddeti davet etmiş oluyor.
Aslında daha önce de Caminero’nunkine benzer bir saldırı gerçekleşmişti. Ai Weiwei’in müdahale ederek Coca Cola Urn diye adlandırdığı Han vazosunu 2012’de koleksiyoner Uli Sigg kırarken, Ai Weiwei’i taklit ediyordu. Kimse sesini çıkarmadı, ne de olsa bu ünlü eserin sahibi oydu. Öyleyse tanınmış bir sanatçı, hatta bir koleksiyoner bir sanat eserini kırıp parçalarsa ilginç oluyor ama müzeyi gezen herhangi birisi bunu yaparsa vandal sayılıyor. Belki de başyapıtları parçalamak hiç ilginç değil ve bu yasadışı eylem pek tutulan çağdaş sanatın sığlığını teşhir ediyor.
Ai Weiwei’in cesaretine ve belagatine diyecek yok. Ama bu hadiseye tepkisi –vandalı kınadı– şimdilerde sanatın kurallarını sorgulamamıza yol açıyor. Bir tahripkâr hareketi kınayıp ötekini kutlamanın nedenleri o kadar da açık değil. Dünyanın bu en saygın sanatçısı aniden kavramsal olarak biraz 'kırılgan' gibi görünüyor.
Jonathan Jones, “Who's the Vandal: Ai Weiwei or the Man Who Smashed His Han Urn?”, The Guardian (18 Şubat 2014).
[1] Beş yıl hapsi istenen Maximo Caminero’nun Dominik Cumhuriyeti’nde doğmuş Miami’li bir sanatçı olduğu açıklandı.