Aşağıdaki metin, Patrik Hermansson, David Lawrence, Joe Mulhall ve Simon Murdoch’un ortaklaşa kaleme aldıkları The International Alt-Right: Fascism for the 21st Century? (Routledge, 2020) başlıklı kitabın Sunuş kısmından seçilmiş pasajların çevirisidir. Başka bölümlerden seçilmiş pasajlar da önümüzdeki günlerde e-skop’ta yayınlanacak. Kitap, İletişim Yayınları yayın programına alınmıştır.
Charlottesville olaylarının ardından kameraların karşısına geçen Başkan Trump, “iki tarafta da çok iyi insanların” [1] olduğundan bahsettiği ünlü basın konferansını verdi. Aralarından birini parmakla gösterdiği gazetecilerden, “Alt-Right” (alternatif sağ) denen şeyin ne mene bir şey olduğunu kendisine açıklamalarını istedi: “Siz söyleyin, Alt-Right neymiş? Hadi bakalım, dinliyorum”. [2] Trump’ın kafasının karışmış olmasında belki de şaşırtıcı bir şey yok. Son birkaç yılda Alt-Right bir yandan kökten yeni bir görüngü olarak resmedilirken bir yandan da geleneksel faşizmin yeni bir ad altında pazarlanmasından ibaret görülüp küçümsendi. Basın-yayın organlarında Alt-Right tabiri, koyu Nazilerden ve Holokost inkârcılarından tutun da Amerika’daki ana-akım Cumhuriyetçilere ve Avrupa’daki popülist sağcılara kadar herkesi tarif etmek için kullanıldı. Hareketin kendi içinde bile, kimin bu ada layık olup kimin olmadığıyla ilgili tartışmalar sürüyor. Bu titri şiddetle reddetmelerine rağmen tanımların çoğuna pekâlâ uyan kesimler de var, onu sahiplenmek için can atmalarına rağmen tanıma uymalanlar da.
Birçok insanın zihninde Trump’ın seçilmesi ile Alt-Right hareket birbiriyle sıkı sıkıya bağlantılı. Bunun kökeninde de, esasen, Alt-Right’ın Trump’ın seçilmesinin ardındaki itici kuvvet olduğu yanılgısı yatıyor. Alt-Right harekete mensup insanların kendilerine soracak olsanız, muazzam bir fark yarattıklarından hiç şüpheleri yok. Amerikan Alt-Right’ının eski öncü figürlerinden biri olan Jason Reza Jorjani, hareketi şu şekilde tanımlamıştı: “Başkan Trump’ın seçim zaferinde en çok payı olan [...] Kuzey Amerika’nın öncü kuvveti”.[3] Gerçek şu ki, Alt-Right’ın birdenbire uluslararası sahnede belirivermesi, Trump’ın seçim zaferinin nedenlerinden biri olduğu kadar bir belirtisi de. Alt-Right’ın gerçek etkisi hakkındaki kafa karışıklığı, kısmen, terimin ya epey gevşek ve muğlak bir şekilde tanımlanmasından ya da tümden tanımsız bırakılmasından kaynaklanıyor.
ABD’de 2000’lerin ortasından itibaren yayınlanmaya başlayan, “siyaseten doğru” hareket ve görüşleri çürütme iddiasıyla açıktan “siyaseten yanlış” etiketini sahiplenen, sağcı Politically Incorrect Guide (Siyaseten Yanlış Rehberi) adlı kitap serisinden seçme kapaklar.
Uluslararası Alt-Right Nedir?
Alt-Right’ı, “beyaz kimliğinin”, çokkültürcü/liberal elitler ve sözümona Batı medeniyetini ve beyaz erkeklerin haklarını baltalamak için “siyasal doğruculuğu” kullanan “toplumsal adalet savaşçıları” (SJW) tarafından tehdit edildiğine inanan ve büyük ölçüde online faaliyet gösteren uluslararası bir dizi kişi ve grup olarak tanımlıyoruz. Kısaca, Alt-Right, “geleneksel/müesses muhafazakârlığa” radikal bir “alternatif” sunan aşırı sağcı, küreselleşme karşıtı bir kümelenme. Bileşenlerinin eklektik ve birbirinden farklı niteliği geniş bir anlaşmazlık alanına sebebiyet verse de, taraflar temel bir dizi inanç çevresinde birleşiyor. Hepsi, Batı toplumundaki sol, liberal demokrat kültürel hegemonya olduğuna inandıkları şeyi ve ondan türeyen hakları reddediyorlar. Alt-Right’ın önde gelen figürlerinden Jared Taylor’ın “tehlikeli eşitlik miti” dediği şeye karşılar. Bu da, pratikte, başkalarının yanı sıra kadınların, LGBT+ bireylerin, etnik ve dinî azınlıkların haklarına ya da doğrudan doğruya bu hakların kendisine olmasa bile gibi onlar için mücadele eden hareketlere, sözgelimi feminizme, karşı olmak anlamına geliyor. Uluslararası Alt-Right’ın kökenlerini açığa çıkarmak kolay iş değil. Karman çorman ve büyük ölçüde online bir hareket bu: Envai çeşit blog, vlog, internet sitesi ve podcast’ten oluşuyor; internet dışında faaliyet yürüten kayda değer örgütlerin sayısı ise çok az. Hal böyleyken, belli bir liderden, hatta hareketin geneline egemen bir örgütten bile bahsetmek mümkün değil. Daha ziyade, hiçbirisi bu gevşek hareketin yönünü tam anlamıyla kontrol edemeyen kişi ve grupların toplamından oluşan çok başlı yılan benzeri bir şey var karşımızda.
Tanımın genişliğinden dolayı, Alt-Right’ı iki kola ayırmak şart: Alt-Right ile Alt-Lite (ılımlı alternatif sağ). İkisi de sol/liberal demokratik hegemonyaya ve onunla ilintili hak, özgürlük ve/veya hareketlere karşılar; ikisinin de dert edindiği meseleler aynı: sol, küreselleşme, toplumsal cinsiyet, Batı, eşitlik vs. Ama, bu meselelere tamamıyla farklı merceklerden bakıyorlar. İkisi de liberal uzlaşıma dayanan eşitlik anlayışına hararetle karşı çıksa da, Alt-Right’ın temel kaygısı, bu anlayışın beyazların varoluşuna teşkil ettiğine vehmettikleri tehdit; bu tehdit karşısında “ırklarının” korunmasını savunuyorlar. Önerdikleri çözüm de, genelde, beyaz etno-devletlerin oluşturulması. Bu bakımdan, Alt-Right’ın dünya görüşünün temelini ırk oluşturuyor. Buna karşılık Alt-Lite, liberal uzlaşımın geleneksel Batı kültürüne tehdit teşkil ettiğini düşünüyor ve dolayısıyla, şovenist bir Batı milliyetçiliğinden yana.
Bir Küme Hareketi
Alt-Right, kendi başına ayrı bir aşırı sağ hareket olsa da, son on yılda mucizevi bir şekilde hasıl olmuş bir sapma veya yepyeni aşırı sağ fikirlerden doğmuş bir oluşum değil. Ayırt edici özelliği, biraraya geldiklerinde yeni ve farklı bir şey oluşturmakla beraber halihazırda zaten var olan politik ve toplumsal hareketlerin bir kümelenmesi olması. Özünde, üç geniş grubun çakışmasından oluşuyor: Avrupa’daki Yeni Sağ [Nouvelle Droite] ve kimlikçi [identitarian] hareket; Amerikan Alt-Right’ı ve online antagonist topluluklar. Bu hareketlerden her birinin kendi tarihi, yapıları, kendine bağlı grupları ve fikirleri var ve hepsi, Alt-Right hareketten epey bağımsız bir şekilde iş görebiliyor ve bazı durumlarda görüyorlar da. Ama yolları kesişip etkileşime geçtiklerinde alternatif sağ dediğimiz şeyi üretiyorlar.
Kabaca söyleyecek olursak, Yeni Sağ, aşırı sağcı Fransız filozof Alain de Benoist’nın fikirlerine ve onun liderliğinde 1968 yılında Fransa’da kurulan GRECE [Avrupa Medeniyeti için Araştırma ve Çalışma Grubu] hareketine dayanan bir düşünce akımı. Yeni Sağ’ın kökeninde sonradan ortaya çıkmış bazı başka düşünce/eylemcilik tarzları da var: Guillaume Faye’ın Arkeofütürizmi, Aleksandr Dugin’in Avrasyacılığı, Avrupa kimlikçi hareketi. Yeni Sağ, tam anlamıyla aşırı sağcı bir hareket ve fikirleri, en iyi, mitik bir Avrupa kimliğinin geri kazanılmasına yönelik bir arayışla tanımlanabilir. Hareket, temelde, Aydınlanma’nın ve Hıristiyanlığın ideallerini reddediyor ve liberalizmden sosyalizme her tür materyalist ve modern ideolojiye karşı savaşıyor. Bunların yerine savunduğu şey ise, bir pan-Avrupa milliyetçiliği ve etnik olarak homojen topluluklardan oluşmuş bir dünya.[4] Yeni Sağ’ı oluşturan gruplardan çoğu bariz bir şekilde Amerika karşıtı ama, Alt-Right’ın ideolojik nüvesi, aslında Amerikan aşırı sağı Yeni Sağ’ın fikirleriyle tanışıp onları benimseyince ortaya çıktı. Bu, en geniş anlamıyla, çağdaş ana-akım muhafazakâr Cumhuriyetçiliğe alternatif sunan çok sayıda radikal ya da muhafazakâr-olmayan sağ ve aşırı sağ geleneği içeriyor. Naziler, beyaz üstünlüğünü savunan kişi ve gruplar, hükümet karşıtı milisler ve Ku Klux Klan (KKK) unsurları da bunlara dahil.
Fakat, Yeni Sağ’ın fikirleri ile Amerikan aşırı sağının birleşiminden Alt-Right’ı elde edebilmek için, online antagonist toplulukları da karışıma eklemek gerekiyor. Bunları, birbirlerinden farklı çıkarlar etrafında kurulmuş olmakla birlikte hepsi (trolleyerek, mütecaviz semboller yaratarak ya da basitçe kin ve nefret yayarak) dışlayıcı, hasmane davranışlarda bulunan reaksiyoner online topluluklar olarak tanımlıyoruz. Bunlar, politik yelpazenin her yanında bulunabilecekleri gibi pekâlâ politik olmayabilirler de. Ama Alt-Right hareket içindekiler bu davranışı benimsediklerinde, husumetlerini sol/liberal siyasal ve toplumsal hegemonya olarak algıladıkları şeye yönlendiriyorlar.
Bu üç ana bileşene ek olarak, bazı öğeleriyle Alt-Right’a değişen derecelerde katkıda bulunmuş ya da kısmen onun kanatları altına girmiş çok sayıda daha küçük hareket, kültür ve topluluk var. Bunlardan birçoğunun Alt-Right’ın ötesinde ve ondan bağımsız bir varlığı olsa da, daha geniş kapsamlı ideolojik hareketler olarak fikir bakımından geniş bir alanda örtüşüyor ve birçok konuda işbirliği yapıyorlar. Bu yüzden, bu unsurların Alt-Right’a geçit sağladığını düşünenler de var. Bu hareketler arasından en önemli üçü şunlar: manosphere (erküre), neo-reaksiyoner hareket ve sağ-liberter hareket. Bunların yanı sıra, paleo-muhafazakârlık, hayatta kalmacılık [survivalism] ve hatta sağ kanat millî anarşizm gibi, fikirleriyle Alt-Right’a ait unsurların ilgisini çeken sayısız başka hareket var.
Ekim 2015’te Oregon eyaletindeki bir üniversitede gerçekleştirilen silahlı saldırıdan bir gün önce 4chan adlı Alt-Right mesaj panosuna yazılan İsimsiz bir ileti, panodaki üyeleri ertesi gün okula gitmemeleri konusunda uyarıyor.
Uluslararası ve Ayrı Bir Hareket
Trump’ın seçilmesinin ardından geçen iki yıl içinde, beklenebileceği üzere, Alt-Right ve Donald Trump hakkında yığınla kitap ve makale yayınlandı. Piyasaya ilk düşenlerden biri Jon Ronson’ın 2016 tarihli kısa e-kitabı The Elephant in the Room: A Journey into the Trump Campaign and the “Alt-Right”ıydı [Herkesin Bildiği Sır: Trump’ın Seçim Kampanyasına Yolculuk ve “Alt-Right]”.[5] Ronson, burada, Alt-Right’ı, internette faaliyet gösteren komplo teorisyenleri, milliyetçiler ve birkaç ırkçıdan oluşan gevşek bir grup olarak tanımlıyor ve “Trump’ın nasıl onları mest ettiğini veya onlardan ilham aldığını açıklıyor” [6]. Etkili komplo teorisyeni Alex Jones hakkında bazı yararlı bilgiler sunan ilginç bir okuma olmakla birlikte, bu kısa kitap Alt-Right hakkında gerçek bir fikir edinmemize yardımcı olmuyor. Ardından, 2017’de, makalelerden oluşan kısa bir derleme olan Ctrl-Alt-Delete yayınlandı. Kitapta, özellikle yararlı bir makale olan Matthew N. Lyons’a ait “An Anti-fascist Report on Alternative Right” [Alternatif Sağ Üzerine Anti-faşist Bir Rapor] ve Alt-Right’ın önde gelen aktör, örgüt, fraksiyon ve etkinliklerini kısa maddeler halinde tanıtan bir “Sözlük ve Araştırma Rehberi” de yer alıyor.[7]
Hareketi doğru dürüst ele alan ilk ciddi kitap Angela Nagle’ın 2017’de yayınlanan ilginç ama tartışmalı kitabı Kill All Normies: Online Culture Wars from 4chan and Tumblr to Trump and the Alt-right’ıydı [Tüm Normalleri Öldürün: 4chan’den Tumblr ve Trump’a Online Kültür Savaşları ve Alt-Right]. [8] Nagle’ın deyişiyle “bir neslin politik duyarlılıklarını şekillendiren online kültür savaşları”na ışık tutması bakımından çokça övgüyü hak eden bir kitap bu. [9] İlerici hareketler bünyesinde, özellikle internet ortamında yaşanan kimi cesaret kırıcı gelişmelere dair ilginç bir eleştiri sunuyor. Buna karşın, yazar, alternatif sağın yükselişinin ardındaki etmenlerden biri olarak solun internet davranışının oynadığı role gereğinden fazla önem atfediyor ve eleştirisinde haklı olduğu yönlere rağmen zaman zaman kimlik politikaları ve siyasal doğruculuk konusunda yeterince incelikli olmayan bir duruş sergiliyor.[10]
Bizim anladığımız anlamıyla Alt-Right’ı en iyi kavrayan kitap belki de Mike Wendling’in Alt-Right: From 4chan to the White House’u [Alt-Right: 4chan’den Beyaz Saray’a]. [11] Wendling, Alt-Right’ın “bazı açılardan modern zamanlardaki başka hiçbir siyasal kuvvete benzemediğini” söyleyerek, hareketi tarihsel bağlamından koparmak gibi bir hataya düşse de harekete ilişkin ilgi çekici ve bilgilendirici bir genel bakış sunuyor. Alt-Right, burada, gayet isabetli bir şekilde şu ifadelerle tanımlanıyor: “gerçek anlamda örgütsel bir yapısı bulunmayan muhalif bir kuvvet”; “birçok üyesinin, hatta en önemlilerinden bazılarının bile anonim kaldığı bir internet canavarı”; “siyaset rüzgârının yönüne ve eldeki göreve bağlı olarak küçülen veya büyüyen birkaç fraksiyondan oluşan bir hareket”.[12]
Doğrudan doğruya Alt-Right’ı inceleyen, giderek büyüyen eserler kanonunun yanı sıra, yine aynı konuyla alakalı özgül ve birbiriyle bağlantılı görüngüleri ele alan hayli geniş bir literatür de var. Bunlardan biri, baştan sona faydalı bir kitap olan Key Thinkers of the Radical Right [Radikal Sağın Başlıca Düşünürleri]. Mark Sedgwick’in editörlüğünü üstlendiği bu derlemedeki makaleler, önde gelen Alt-Right isimlerden bazılarının yaşam öykülerine ve ideolojilerine ışık tutuyor.[13] Yalnızca Amerika’ya odaklanmak gibi bir eksisi olsa da, Michael Kimmel’in Angry White Men [Kızgın Beyaz Adamlar] başlıklı kitabı, çoğu örgütlü kadın-karşıtı politikanın merkezindeki öfke ve kayıp hissini anlamamıza yardımcı olacak bir çerçeve sunuyor.[14] Christa Hodapp, Men’s Rights, Gender and Social Media [Erkek Hakları, Toplumsal Cinsiyet ve Sosyal Medya] başlıklı kitabında, felsefeden beslenen ve hareketin sanal âlem tarafından nasıl şekillendirildiğine dair sağlam bir kavrayışa dayanan teorik bir analizle, çağdaş erkek hakları hareketine ilişkin bilhassa faydalı bir özet sunuyor.[15]
Alt-Right’ın, uluslararası bir hareket olmanın yanı sıra, en saf halinde, ulusaşırı bir bakış açısına sahip olduğunu iddia ediyoruz. Bununla kastımız şu: Hareketin başlıca eylemcileri ulus-devletin sınırlarının ötesinde bir mücadele yürüttüklerini düşünüyorlar. Alt-Right, ulusaşırı beyaz bir “ulus” kurma derdindeyken, Alt-Lite, mitik bir Batı ya da Garp tahayyül ediyor. Bununla birlikte, sayısız başka ulusaşırı aşırı-sağ hareketin durumunda olduğu gibi Alt-Right ile geleneksel ulus-devlet milliyetçiliği arasında da bir gerilim sürüyor. Bu elbette bir yenilik göstereni değil; daha eski birçok ulusaşırı aşırı-sağ hareket de aynı şekilde işliyordu. Bunlara örnek olarak, Colin Jordan’ın 1960’larda faaliyette olan Dünya Nasyonal Sosyalistler Birliği’ni ve 11 Eylül’den sonra sahneye çıkan Müslüman karşıtı kontra-cihat hareketini gösterebiliriz.[16]
Alt-Right’ın ya eşi benzeri görülmemiş, yepyeni bir hareket olduğu ya da geleneksel aşırı sağ adına yeni ve kinik bir markalaşma çalışmasından ibaret olduğu yönünde bir yanlış anlama daha söz konusu. Çoğu durumda olduğu gibi, hakikat, ikisinin arasında bir yerlerde yatıyor. Hareketin, aşırı sağcı eylemcilikleri Alt-Right teriminin benimsenmesinden çok daha eskilere dayanan kişi ve örgütlerle dolu olduğu (örneğin, Jarod Taylor ve Greg Johnson) ve birçoklarının gerçekten de imajlarını aklamak için bu terimi benimsediği doğru. Ama tamamen farklı ve hatta zaman zaman çelişkili inançların biraraya gelmesinden oluşan karman çorman bir kümelenme olsa da, biz, yine de, Alt-Right’ın kendine özgü, modern bir uluslararası aşırı sağ hareket olarak anlaşılabileceğini ve böyle de anlaşılması gerektiğini iddia ediyoruz. Bu, “Alt-Right” tabirini, halihazırda çoğu insanın kullandığından daha dar bir anlamda kullanmayı ve her tür modern aşırı sağcı eylemci ya da bireyi kapsayacak bir torba terim olarak kullanımını reddetmeyi gerektiriyor. Zira, Alt-Right terimi herkesi içerebilecek olsa sınıflandırıcı bir değeri kalmaz ve bakış açısına bağlı olarak salt bir hakaret ya da yeni bir marka adı olmanın çok ötesine gidemez.
Bir nokta daha: Konu hakkında akademik sempozyumlara katıldıktan sonra, Alt-Right çalışmaları alanında disiplinlerarası bir yaklaşıma fena halde ihtiyaç olduğuna kesinkes kani olduk. Halihazırda, meseleye, aşırı sağ ve faşizm araştırmalarının perspektifinden yaklaşanlar ile iletişim ya da bilişimin zaviyesinden bakanlar arasında bir uçurum olduğu görülüyor. Bu gruplardan ilki, Alt-Right’ın mahiyetini şekillendirmiş olan internet ortamlarının önemini zaman zaman gözden kaçırabiliyor; ikinci gruptakiler ise, hareketi tarihsel bağlamdan kopararak yeniliğini fazlasıyla öne çıkarma eğiliminde.
Bu kitabın yazarlarının dördü de, HOPE not Hate adlı Britanya merkezli anti-faşist araştırma örgütü için çalışıyor ve dolayısıyla, Alt-Right’ın farklı unsurları içinde kimliklerini gizleyerek vakit geçirmişlikleri var. Charlottesville’deki trajik olaylar; Stockholm’de AltRight Corporation’ın kuruluş ilanı; Washington DC’de düzenlenen büyük çaplı National Policy Institute konferansları; Britanya’daki uluslararası manosphere ve aşırı sağ konferansları... bunların hepsine birinci elden tanık olduk. Bu da bize, hareketin iç mekanizmaları hakkında, salt açık kaynak araştırmasıyla elde etmemiz mümkün olmayan paha biçilmez bir vukuf kazandırdı.
[4] Tamir Bar-On, Where Have All the Fascists Gone? (Abingdon: Routledge, 2007).
[5] Jon Ronson, The Elephant in the Room: A Journey into the Trump Campaign and the “Alt-Right” (Kindle, 2016).
[7] Matthew N. Lyons, “It’s Going Down”, Ctrl-Alt-Delete içinde (Montreal: Kersplebedeb Publishing, 2017).
[8] Angela Nagle, Kill All Normies: Online Culture Wars from 4chan and Tumblr to Trump and the Alt-Right (Winchester: Zero Books, 2017).
[10] Bunun en iyi örneğini kitabın beşinci bölümünde bulabilirsiniz: “From Tumblr to the Campus Wars: Creating Scarcity in an Online Economy of Virtue”, Kill All Normies içinde, s. 68-85.
[11] Mike Wendling, Alt Right: From 4 Chan to the White House (London: Pluto Press, 2018).
[13] Mark Sedgwick, Key Thinkers of the Radical Right: Behind the New Threat to Liberal Democracy (Oxford: Oxford University Press, 2019).
[14] Michael Kimmel, Angry White Men: American Masculinity at the End of an Era (New York: National Books, 2017).
[15] Christa Hodapp, Men’s Rights, Gender, and Social Media (Londra: Lexington Books, 2017).
[16] Colin Jordan’ın Dünya Nasyonal Sosyalistler Birliği hakkında detaylı bilgi için bkz. Paul Jackson, Colin Jordan and Britain’s Neo-Nazi Movement (Londra: Bloomsbury Academic, 2016). Kontra-cihat hareketi hakkında daha fazla bilgi için bkz. Joe Mulhall ve Nick Lowles, The Counter-Jihad Movement: Anti-Muslim hatred from the margins to the mainstream (Londra: HOPE not hate Publications, 2)