Süprematizm: Nesnesiz Dünya

Kazimir Maleviç

 

Birinci Dünya Savaşı ve Rus Devrimi’nin ardından, çarlığın sona ermesi ile Sovyetler Birliği'nin kurulmasına kadar geçen sürede büyük karışıklıklar yaşandı. Buna rağmen Rusya'da yaratıcı sanat, kısa süren parlak bir dönem geçirdi. Rus sanatı bu dönemde 20. yüzyılın estetik politikalalarında gayet etkili oldu. Rus Devrimi’nin sanata özerkliğini tanıması, Rusya'daki sanat hareketlerini de hızlandırdı. Solcu sanatçılar tutucu görsel sanatlara, eski düzene karşı çıktılar. 1910'lu yıllarda Rus sanatında farklı sanat gruplarının oluşturduğu hareketli bir ortam serpildi; çok sayıda sergi açıldı. Yeni sanat yayınlarının ortaya çıktığı bu dönemde, Avrupa sanatının belirgin bir etkisi oldu. 1912 ile 1915 yılları arasındaki avangard Rus sanatını tanımlamak için kullanılan kübo-fütürizm terimi ilk kez 1913 yılında Rus sanat eleştirmeni Korney Çukovski (1882-1969) tarafından, kübizm ve fütürizmden etkilenen Rus avangard şairlerini tanımlamak için ortaya atıldı. Resim alanında Lyubov Popova'nın (1889-1924) bu dönemde yaptığı resimler, kübo-fütürist sayılabilir. Kazimir Maleviç’in (1879-1935) “Bileyici” (1913) adı resmi de bu akıma ait eserler arasında yer alır.

 

“Bileyici”, 1913.

 

Maleviç ve Popova gibi sanatçılar kübo-fütürizmden süprematizme geçtiler. 1921'de Lenin'in yeni ekonomi politikasıyla kültür politikasının yönü değişti. İşçi sınıfı ile aydınlar arasında sürtüşmeler başladı. Bu durum, yeni komünist devlette sanatçının konumunun yeniden tartışılmasını gündeme getirirken, sanatçılar arasında derin bir ideolojik ayrım doğmasına da neden oldu. Maleviç ve Kandinski gibi bazı sanatçılar, sanatın temelde tinsel bir etkinlik olarak görülmesi gerektiğini ve toplumsal gereksinimlerden uzak tutulması gerektiğini savunuyorlardı.

Süprematizm ve konstrüktivizm hareketleri, Rus avangardını önemli ölçüde etkiledi. Bu arada Cezanné’ı (1839-1906) izleyen sanatçılar da geleneksel sanat anlayışlarına karşı çıkarak, 20. yüzyıl sanatında etkili oldu. Onlara göre natüralizm, gerçeği yansıtmaktan öteye gidememişti. Oysa sanatın yeni bir dünyanın inşasına yönelebilmesi için yeni bir estetik geliştirmesi ve natüralizmin yıkılması gerekiyordu. Sanat alanındaki bu devrim, 1910 yılından itibaren kübizmle başlayıp ve soyut sanatla devam edecekti.

Picasso, Braque ile Hollandalı ve Rus konstrüktivistler de bu devrimin öncüleri oldular. Mondrian'ın denge ve oranla ilgili çalışmaları ile Maleviç’in nesnesiz sanat uygulamaları, natüralist sanat anlayışının sonunu getirdi. Bunda Birinci Dünya Savaşı'nın yarattığı zihinsel, ruhsal kaos da etkili oldu. 1909-1918 yıllarında avangard, mayalanma sürecine girdi. Fransa’da post-empresyonizm, fovizm ve kübizm ortaya çıkarken, İtalya'da Severini ve Marinetti'nin fütürizmi, de Chirico ile Carra'nın metafizik ekolü gelişti. Zürih'te Dadaizm doğdu; Almanya ve İskandinavya'da ekspresyonist ekol ortaya çıktı. Rusya'da Maleviç, Gabo, Pevsner ve Tatlin, devrimden sonra konstrüktivizme dönüşecek olan süprematist akımın başlamasına öncü oldular.

Konstrüktivizm, 1917’den sonra şekillenen yeni devrimci kültür çerçevesinde Moskova'da ortaya çıktı. Vladimir Tatlin (1885-1953), Naum Gabo (1890-1977), Aleksandr Rodçenko (1851-1956), Lissitzki (1890-1941) gibi sanatçıların dinamizminde şekillenen akım, komünizmin ideal düzenini yansıtmanın yanı sıra devrimin ilkelerini sanat aracılığıyla halka ulaştırmayı amaçlıyordu. Konstrüktivizmin en simgesel eseri, ünlü “Tatlin Kulesi”dir. Moskova'da toplanan Üçüncü Enternasyonal için tasarlanmıştır. 400 metrelik bu kule, hiçbir zaman inşa edilememiştir. Sovyet Devrimi’nin ileriye dönük dinamizmine ütopik bir yaklaşım olan kulenin modelleri, Stockholm'deki Modern Sanat Müzesi'nde ve Moskova'daki Tretyakov galerisinde sergilenmektedir.

Konstrüktivizm ile Bauhaus Okulu arasında benzerlikler kurulabilmektedir. İkisi de halka yönelik bir ütopya barındırır. Her ikisinin de temelinde, bireysel ifadenin yerine, toplumsal dönüşüme dair inanç bulunmaktadır.

Hollanda'da ise Mondrian ve Van Doesburg, neo-plastisizm olarak tanınan akımı başlatırlar. Kübizm, süprematizm, neo-plastisizm, fütürizm gibi akımlar temel tavırlarında natüralizmi tamamen reddederek, soyut arayışlara yönelirler. 20. yüzyılda Rusya'da süprematizm gibi akımların benimsenmesi büyük önem kazanır. Maleviç, 1917 Devrimi'nin çerçevesinde yepyeni bir resim anlayışı yaratır. 1913 yılından başlayarak temel geometrik form ve saf renklerden oluşan bir estetik kurar. Maleviç, önce kübist ve fütürist çalışmalar üretir, daha sonra temel geometrik formları soyutlayarak yalın bir üslup geliştirir. 1915'te Petrograd'da açılan "Son Fütürist Resim Sergisi 0.10"da, beyaz zemin üzerinde boyanmış siyah bir kareden oluşan resmi “Sıfır Biçim” ismiyle sergilemiştir.

Maleviç’e göre süprematizm, tarihteki kırılmayı simgeleyen sanatın geleceğinin doğuşudur.  Süprematizm, nesneler dünyasının terk ederek geometriye dönük "süprema''ya ulaşmaya çalışır. Maleviç, yeni sanatın geçmişle tüm bağlarını koparıp hiçten başlaması gerektiğini savunmaktadır. O dönemlerde, gelenekleri yıkmak endüstri çağı bilincinin en karakteristik yanı olarak sanatta öne çıkar. Maleviç'e göre, nesneler dünyası insanın kendi çıkarları için tasarlamış olduğu bir dünyadır. Oysa süprematizme göre sanat, nesnelerden ve çıkarlardan bağımsız, özerk olmalıdır. Bu nedenle yeni oluşan sanatın doğayla ve nesnelerle bir ilişkisi olamaz. O tarihe kadar doğal formların yorumlanması olarak algılanmış olan sanat, artık nesneler dünyasının üzerine çıkmalıdır.

Süprematizm, geometrik şekilleri kullanarak soyutlamaya giden bir anlayıştır. Köklerini kübizm ve fütürizmden almıştır. Bu akımlar, görsel sınırları zorlamalarına rağmen ikonografiye ve anlatıya bağlı kalırlar; temsili tam anlamıyla silmezler. Oysa Maleviç temsili tamamıyla dışlar. Bu ilke, Lyubov Popova, Gustav Klutsis (1893-1938), Aleksandr Rodçenko, İvan Klyun ve Lissitzki gibi sanatçıları da etkisi altına alır. Maleviç, 1915 sergisinde, Supremus dergisi etrafında, aralarında Jean Pougny (1832-1956), Mihail Menko  (1885-1972), Olga Rozeneva gibi sanatçıların bulunduğu Supremus grubunu kurar. Devrimle birlikte grubun etkisi artar. 1919'da Moskova'da düzenlenen 10. Devlet Sergisi ("Soyut Yaratım ve Süprematizm Sergisi"), akımın Rus sanatında yaygınlaşmış olduğunu gösterir. Aynı yıl Chagall'ın davetlisi olarak Belarus'taki Vitebesk kentine giden Maleviç, burada “Yeni Sanatın Takipçileri” adlı bir sanatçı grubu kurar. Bu sıralarda Almanya'da bulunan Lissitzki de, Berlin'de, süprematist resimlerin yer aldığı "Birinci Rus Sanat Sergisi"ni düzenler. Hollanda'daki de Stijl hareketiyle ve Almanya'daki Bauhaus’la bağlantıları olan sanatçı, süprematizmin Rusya dışında yaygınlaşmasında önemli rol oynar.

Maleviç'in “süprema alanı”, geometrik soyut imgelerin varlığını gösteren bir alandır. Geometri ise soyut sanatı belirleyen temel kategori olmuştur. Geometrik sanat, felsefi düşünsemeleri kışkırtan soyut sanat olarak varlık bulmaktadır. Süprematizm, kübizm ve geometrik soyutlama anlayışlarından yola çıkarak temel geometrik formların yalın şekilde ifade edildiği bir anlayıştır. Duyguların tinsellikle ifade edildiği, hiçlik anlayışının hâkim olduğu bir akımdır. Süprematizm, fenomenler dünyasının tinidir. Sanat dünyasının, nesnel olmayan, yeni ve saf dili olmuştur. Maleviç’e göre, saf şekillerden oluşan ve yüce duyguları barındıran ütopik dünya, sadece nesnelerin dışlanmasıyla oluşabilmektedir. Doğayla da nesneler de ilişkisi olmayan bir yapıt, izleyiciyi de maddi dünyadan uzaklaştırmakta ve evrensel bir dil oluşturmaktadır. Yapıtlarda perspektif ve gerçekçiliğin kullanılması reddedilir. Cezanné'dan beri sanata giren geometrinin mimesis’e meydan okuması son derecede radikal bir olaydır. Kübizm, nesnelerin tasvirinin ve taklidinin kırılmasını öngörür. Maleviç'e göre, süprematizm kübizmden ötededir. Çünkü kübizm her şeye rağmen, içeriği bakımından doğaya ya da nesneler dünyasına gönderir. Ancak onların formlarını dönüştürür. Yani içerik hâlâ geçerlidir. Oysa süprematizm, içeriksiz bir sanattır. Maleviç'in deyişiyle, süprematizm içeriksiz bir dünya ve kurtarılmış bir hiçliktir. O nedenle Maleviç süprematizmin kübizmin uzantısı olamayacağını söyler. Aslında, içeriksizliğe ve nesnesizliğe yaklaşınca konstrüksiyon kavramı da anlamsızlaşır. Maleviç'e göre, yaratıcılık anlamında bir özgürlük, nesnelerin reddidir. Süprematizm, saf bir soyutçuluktur, her türlü gerçeklikten kopmaktır. İçeriksizlik sınırına varınca, zaman/mekân, yakın ve uzak gibi tüm tasavvurlar ortadan kalkar; çünkü bunlar realizmin kavramlarıdır. Bunlara karşı üstün, “süprema” bir dünyanın gerçekliği inşa edilmelidir. Maleviç, resmi sıfır noktasına ulaştırmayı hedefler. "Sıfır Biçim" sadece sanat için değil, insanlık için de bir kurtuluş sembolüdür. İnsanlık tarihinde nesnelerin, hırsların, bencilliğin yok olacağı, insanların barış ve eşitliğe ereceği bir çağın habercisidir. Maleviç bu çağa, "Nesnesiz Dünya Çağı" adını vermiştir. Malevi.'e göre süprematizm çağı, yaratıcılık çağıdır ve süprematist sanat, insanları yaratma özgürlüğüne kavuşturmuştur. Sıfır noktasındaki resim ise, en basit geometriden ibarettir. Bu da yüzey üzerindeki bir dikdörtgenle ifade edilir.

1922'lerde gelişen, Hollanda'nın De Stijl hareketi de saf ifade anlayışının, doğaya göre değil, insan ruhuna göre şekillendiğine inanır. De Stijl ve Süprematizm, Batı kültüründe ve sanatında önemli etkiler uyandırmıştır. Van Doesburg 1924-25 yıllarındaki çalışmalarında Mondrian'ın yatay-dikey formalizminden uzaklaşır. Lissitzki’nin etkisine giren Doesburg, daha dinamik, canlı, coşkulu eserler üretir. “Uluslararası Konstrüktivist Sanat Grubu”, Doesburg ve Lissitzky liderliğinde kurulur. Bu yeni sanat, “elementarizm”e dayanır.  “Elementarizm”, Maleviç’in resimlerindeki formlar için kullandığı element (öge) kelimesinden türer. Elementarizm kavramı, uzayda birbirinden farklı form ve cisimlerin birlikteliğiyle ilgilidir. Maleviç ve Mondrian'ın savunmuş olduğu fikirler, o yıllarda Batı dünyasını etkileyen Doğu gizemciliğinin izlerini de gösterir. Farklı bir dile sahip Kandinski’nin çalışmaları da aynı temele dayanır. Bu sanatçılar, teozofiyle ilgilenmişler ve sanatı, formlardan ve renklerden kaynaklanan duyumların yoğunluğu olarak düşünmüşlerdir.

Maleviç'in canlandırmak istediği, fizik-ötesi dünyadır. Maleviç, ilk başta eserlerinde genellikle kareyi kullanmış, daha sonra dikdörtgen, daire ve haç formuyla da çalışmıştır. 1915 yılına kadar karelerden ve renkli direklerden oluşan, uçan formlar boyar. 1916'da yatay-dikey, karmaşık formlarla uğraşır. 1917-18'de, pürist evresinde, tekrenkli düzlemlerin üzerine beyaz formlarla kompozisyonlar üretir. Süprematist estetikte, iç ve dış uzamlar arasındaki sınırlar ortadan kalkmakta, kare sonsuzluğu temsil etmektedir. Maleviç’in sonsuzluğun simgesi olarak kareyi düşünmesinde “dördüncü boyut” kavramının izleri vardır. “Dördüncü boyut”, kübizmin ilk evrelerinde etkili olmuştur. Rus Filozofu Peter Demianoviç Ouspensky (18781947) ile İngiliz Charles Howard Hinton (1853-1907) bu konu üzerinde çalışmalarda bulunmuşlardır. Ouspensky'ye göre “dördüncü boyut”, uzayın sonsuz zaman boyutudur. Ouspensky, sonsuzluğun kendine özel bir mantığı olduğunu ileri sürmüş, üç boyutlu dünyanın mantık ilkelerinden arınarak başka bir boyuta geçilebileceğini savunmuştur. Ouspensky’ye göre ruh, sonsuz boşluk duygusuna sahip olabilmektedir. Maleviç, “dördüncü boyutun” temsil edildiği süprematizm akımını saf duygunun üstünlüğü olarak tanımlar. Sanat yapıtının değerinin, içerdiği duygu değerlerine bağlı olduğunu ifade eder. Süprematizm, temelinde nesne temelli olmayan, saf duyguyu barındıran bir akım olmuştur. Nesne temelli olmayan sanatta bilinen her şey yok olur, hiçbir şey algılanamaz. Siyah kare, nesne temelli olmayan duyguların ruhunu temsil eder. Siyah kare, doğrudan bir imge taşımadığı için boş olarak görülmektedir. Ancak, gerçekte boş değildir, nesnenin yokluğuyla dolu olup, anlam içermektedir.

 

Siyah Kare

 

Maleviç, Siyah Kare’yi, süprematizm akımını başlatmadan önce, 1913 yılında, Güneşin Zaptı operasının dekor ve kostümlerinde kullanır. Güneşin Zaptı, müziği Mihail Natyuskin (1861- 1934) tarafından bestelenmiş fütürist bir operadır. Kübo-fütürist tarzdaki sahne tasarımında, fondaki perdenin üzerinde diyagonal olarak siyah ve beyaz bölümlere ayrılmış bir kare motifi yer alır. Siyah kare ayrıca güneşin tabutunu taşıyan cenaze görevlilerinin kostümlerinde de yer alır. Sanatçının opera tasarımları ilerleyen dönemlerde üreteceği süprematist eserlerin temelini oluşturur. Maleviç'in beyaz zemin üzerindeki siyah kare yapıtı, nesne temelli olmayan duygunun ilk temsilî formudur. Kare duyguyu, beyaz zemin ise bu duygunun ötesindeki boşluğu ifade eder. “Siyah kare” yeni sanatın ikonu olur. Nitekim Rus ikona sanatının Maleviç’in estetik teorisinde ciddi etkileri olmuştur.

 

  

Cenazeci. Güneşin Zaptı operası için tasarım

 

Maleviç, 1918'de Beyaz Üzerine Beyaz Kare’yi boyar. Bu eserinde, süprematizmin saf renkler ve saf formlarla sağladığı uzaysal gerçeklik varlığını ifade eder. Beyaz, sanatçı için uzayın ve göğün rengi olmuştur. Eserdeki tek “element”, sınırları arka plandaki beyaz renkten zar zor ayırt edilebilen, beyaz geometrik şekildir. Sanatçı, 1915 yılında da dikey bir dikdörtgen tuval üzerinde siyah ve kırmızı kareler boyar: Sırt Çantalı Çocuğun Resimsel Gerçekliği: Dört Boyutta Renk Kütleleri (1915).  

 

  

Sol: Beyaz Üzerine Beyaz Kare, 1918. Sağ: Kırmızı Siyah Kare, 1915.

 

Sanatçının bu eseri, aynı zamanda dördüncü boyutun temsil edildiği çalışmasıdır. Uzayın simgesi olan beyazın üzerine yerleştirdiği kareler, dört boyutlu gerçekliğin geometrik ifadeleridir. Oduncu (1912) eserinde ise, düzlemlerin birbirleriyle zıtlık oluşturan ilişkilerinde bir hacim duygusu yaratır. Eser, analitik kübizmin izlerini taşır. Moskova'da Bir İngiliz (1913-14) adlı eser de Oduncu tarzındadır.

 

    

Sol: Moskova'da Bir İngiliz, 1913-1914. Sağ: Oduncu, 1912.  

 

Beyaz Üzerine Büyük Haç, 1920'den sonra

 

Maleviç, sanatı felsefeleştirmiştir. Eserleri hep sanatın varlığını sorgular. Siyah Kare bu bakımdan bir devrimdir. 1935'te vefat ettiğinde, Leningrad Sanatçılar Birliği tabutunun üzerine bir “siyah kare” yerleştirir. Sanatçı, ölüm döşeğinin başucuna da Siyah Kare’yi astırmıştır. Mezar taşında da siyah kare boyalıdır.

 

Kaynakça

H. Read, Modern Sanatın Felsefesi, çev. Elif Kök, Hazal Orgun (Hayalperest Yayınevi, 2020).

N. Lynton, Modern Sanatın Öyküsü, çev. Cevat Çapan, Sadi Öziş (Remzi Kitabevi, 2015).

İ. Tunalı, Felsefenin Işığında Modern Resim (Remzi Kitabevi, 2008).

E.H. Gombrich, Sanatın Öyküsü, çev. Erol Erduran, Ömer Erduran (Remzi Kitabevi, 2004).

T. Thompson, Modern Resim Nasıl Okunur, çev. Firdevs Candil Çulcu (Hayalperest Yayınevi, 2014).

A. Turani, Sanat Tarihi (Remzi Kitabevi, 2013).

N. Öndin, Modern Sanat, (Hayalperest Yayınevi, 2019).

K. Malevich, "From Cubism and Futurism to Suprematism: The New Realism in Painting”, Art in Theory, 1900-1990, ed. Charles Harrison, Paul Wood.

D. Brit, Modern Art Impressionism to Postmodernizm, (Thames and Hudson, 1992).

konstrüktivizm, Rus avangardı