Semra ve Ali Teoman Germaner
Türkiye'de Cumhuriyet sonrası sanatına ilişkin ilk yayınların çoğu sanatçılara ait: Sami Yetik, Avni Lifij, Namık İsmail, Abidin Dino, Bedri Rahmi, Mahmut Cuda, Malik Aksel, Refik Epikman, Elif Naci, Cemal Tollu, Halil Dikmen... Bir bölümü de, kimi bürokrat ve siyasetçi de olan aydınların, edebiyatçıların yazdıkları yazılar: İsmail Hakkı, Ahmet Haşim, Fikret Adil, Ahmet Hamdi Tanpınar, Suut Kemal Yetkin, Necip Fazıl, Peyami Safa, Nazım Hikmet, Ahmet Muhip, Nahid Sırrı, Şekip Tunç, Yakup Kadri... Genellikle gazete yazılarından oluşan bu ilk 'tarihler', ulusallaşma sürecindeki her ülkede olduğu gibi, bir ulusallık davası güdüyor. Estetik normlar kadar, tarihsel normlar da ulusallıkla bağlanıyor. Ne var ki, Batı'daki gibi, aynı zamanda modernlikle ilgili değil. Çünkü, modern sanat tarihinin aklını oluşturan, onun işlemesini sağlayan "stiller" üzerine kurulu değil.
Cumhuriyetin çağdaş sanatı üzerine bu ilk birikimi sistemleştiren, Nurullah Berk. O da bir sanatçı, "ulusal kübizm"in önderlerinden. Ama aynı zamanda bir küratör ve son derecede verimli bir yazar. İnanılmaz bir külliyat bırakıyor geriye. Onunla, 20. yüzyıl Türk sanatı bir kronolojiye bağlanıyor; ilk kez dönemselleştiriliyor. Berk tarihi, ardından gelen tarihyazımı üzerinde son derecede etkili oluyor. Turan Erol, Adnan Turani, Adnan Çoker gibi, gene ressam olan ve kitapları uzun zaman ders kitabı olarak okutulan tarih yazarlarının hepsi, 1900-1950 arası sanatına ilişkin Berk şemasını esas alırlar. Monografik çalışmalar ve eleştiri edebiyatı alanlarındaki zengin birikimine rağmen, bir ölçüde Kaya Özsezgin de... Zamanımızda bile Berk'in anlatısının izlerini sürüyoruz. Oysa, tarihsel bir malzeme ortaya koymakla birlikte, bu anlatı da, estetik temeli bakımından modern değil. Çünkü, sanatçılar arasındaki cemiyetleşmeler ve bu cemiyetler arasındaki çatışmalar üzerine kurulu. Meslekçi, "korporatist" bir havası var ve dolayısıyla hâlâ ulusal inşa süreciyle eklemleniyor. Ve sonunda Türkiye'deki tarihyazımına özgü bir ekol çıkıyor ortaya. Tabii bir de, bu ekolün etkili olduğu dönem boyunca, sanat tarihinin nesnesi olan eserlerin ortada olmadığını, müzelerin olmadığını, yegâne müzenin genellikle kapalı kaldığını, koleksiyon kataloglarının bulunmadığını ve galerilerin de gayet cılız olduğunu hesaba katmak gerekir. Bu koşullarda, tarihyazımı ister istemez metinden metine devrolarak evrilir.
Kanımca bu tür tarihyazımının aşılmasında Sezer Tansuğ kadar Semra Germaner'in de etkisi vardır. Onlar sayesinde Cumhuriyet dönemi sanatıyla ve çağdaş sanatla ilgili tarihyazımı resmî cenderesinden sıyrılarak, modern bir ufuk kazanmıştır. Toplumsal sanat tarihiyle, ve Germaner'le Zeynep İnankur'un Batı harem tablolarındaki dişil ve eril estetiği inceledikleri çalışmalarında olduğu gibi, çağdaş feminist tarihle buluşmuştur. Ayrıca, Semra Germaner'in zamanımız sanat tarihinin akademik bir mahiyet kazanmasındaki katkısı da son derecede kritiktir. Germaner'in ve İnankur'un danışmanlığında yazılmamış doğru dürüst bir teze rastlamak zordur. Gerçekten de, onları izleyecek bir tarihçi kuşağının yetişmesi için olağanüstü çaba göstermişlerdir.
Semra Germaner'in, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi'nin açılması; onun kültürün özelleştirilmesi yolundaki politikalara, muhafazakâr sanat polikalarına feda edilmemesi, ve kuruluşunda olduğu gibi bir güzel sanatlar akademisinin himayesinde yaşaması doğrultusundaki girişimleri de unutulmamalıdır. Özel müzelere egemen olan iletişim ve gösteri atmosferiyle kıyaslanınca, modern bir müzenin nasıl bir yer olduğunu, onun 2009 yılında Resim Heykel Müzesi'nin asli mekanı olan Dolmabahçe Sarayı Veliaht Köşkü'nde düzenlediği "Serginin Sergisi"nde yeniden hissettik. Burada yıllardır açılması engellenen Müze'nin koleksiyonuna bir pencere açılarak, hem bu kurumun tarihi, hem de onun gösterdiği tarih hatırlatılmak isteniyordu. Bu "son" serginin arkasından Müze evinden atıldı. Ve yıllardır bitirilemeyen restorasyonu birden toparlanarak, Müze yapısı, modern sanattan Osmanlı saray ve saraylı sanatına devroldu. Yetmiş yıl sonra "Osmanlı canlanması"na feda ediliverdi.
Semra Germaner'i çok arayacağız. Hem birikimli, çalışkan, meraklı, hakiki bir tarihçi ve akademisyen olarak, hem de son derecede zarif, mütevazı, diğerkâm, güzel bir insan olarak.