2014 yılında kaybettiğimiz Mehmet Adam’ın 1973’te Edinburgh Üniversitesi’ne yazdığı “A Theoretical Study of Industrial Design Policies with Regard to Potential Social Change in Turkey” başlıklı doktora tezi kitap olarak yayınlandı. Aşağıda, önsözün ardından, Yiğit Adam’ın çevirisiyle tez özetini yayınlıyoruz. Fotoğraflar için Ozan Adam’a çok teşekkür ederiz. Kitap, internet üzerinden sipariş edilebilir: Mehmet Adam, A Theoretical Study of Industrial Housing Design Policies with Regard to Potential Social Change in Turkey, 2015
Önsöz
1950'lerden başlayarak, mimarlığın ve şehirciliğin belli başlı sorunsallarını belirleyen iki çarpıcı gelişme yaşanıyor. Bunlardan birincisi, o dönemin terimleriyle "az-gelişmiş"/"çevre" ülkelerini, ikincisi ise "gelişmiş" metropolleri ilgilendiriyor.
Modernleşme tarihiyle başlayan kolonyalizmin sona ermesi ve sömürgelerin bağımsızlıklarını kazanmaları sonucu, kapitalist ve sosyalist dünyaların yanı sıra, üçüncü bir dünya örgütleniyor. O zamanki ekonomik ve toplumsal çalışmaların yoğun olarak ilgilendiği bir "az-gelişmişler" kampı yükseliyor. "Az-gelişmiş ülkeler" yalnızca önceki kolonileri değil, kapitalist metropoller dışındaki "çevre" ülkeleri de kapsıyor.
"Az-gelişmişlik" ve konut sorunu
"Az-gelişmişler"de baş gösteren en etkili dinamik kentleşme. Yoğun sanayileşme ve ekonomik kalkınma programları sonucunda oluşan kırdan kente göçün yarattığı yapısal sorunlar. Tabii bu sorunların başında barınma geliyor. Kentlere akan kırsal nüfus, barınma ihtiyacını işgal ettiği kent topraklarında inşa ettiği gecekondularla çözmeye çalışıyor. Öyle ki, Ankara ve İstanbul gibi yoğun göç alan kentlerde giderek yapıların ve kentsel nüfusun önemli bir çoğunluğunu gecekondular ve gecekondulular oluşturuyor. Sonuçta geleneksel kent yapısını altüst eden bu gelişmeler görülmemiş bir "konut sorunu" çıkarıyor ortaya. Ve o zamanlarda, mimarlık ve şehircilikle ilgili bütün kamusal kurumların, üniversitelerin, meslek odalarının ve topluluklarının, planlama örgütlerinin en öncelikli meselesi konut sorunu oluyor. Siyasal mücadeleler de bu soruna odaklanıyor tabii.
Metropollerin konut politikası
1950'lerden sonraki dünya konjonktüründe, konut sorununun ve onun yarattığı şehircilik konularının öncelik kazanmasını belirleyen ikinci grup oluşumlar daha ziyade "gelişmiş" metropollerde yaşanıyor. Kapitalizmin büyük 1929 krizini izleyen toplumsal sefalet sonucunda Keynesçi "sosyal adalet" ve "sosyal refah" politikaları gündeme geliyor. Bu politikalar, dizginsizce gelişen piyasanın yarattığı yıkımlar karşısında, göreceli de olsa halkı korumayı amaçlıyor. Aslında böylece talebi arttırarak, aşırı birikimin yarattığı krizi rahatlatmayı ve kitlelerin öfkesinden sermayeyi korumayı öngörüyor. İşte bu "refah" ve "adalet" vaat eden ekonomi politikalar sonucu, özellikle endüstri kentlerindeki işçilerin barınma ihtiyaçlarının karşılanması önem kazanıyor. Bu da "gelişmiş" metropollerde de, "azgelişmiş" çevre ülkeleriyle aynı zamanlarda bir "sosyal konut" davası çıkarıyor ortaya.
1930-70
Sermaye ve piyasa üzerindeki bütün sınırların parçalanmasına yönelik monetarist neo-liberal rejimlerin henüz yürürlüğe girmediği, yaklaşık olarak 1930'lar ve 1970'ler arasında yer alan bu "sosyal politika"lar döneminde modernliğin tasavvurları henüz lağvedilmiş değil. En azından bir toplumsallık, kamusallık kavrayışı mevcut. Bir yandan ulusal, toplumsal, ekonomik, fiziki kalkınma planları yapılıyor. Diğer yandan gecekondu halkı işgal ettiği topraklarda kendine özgü bir mimarlık, şehircilik, toplumsal hayat ve ekonomi geliştiriyor. Şehircilik ve mimarlık tedrisatlarını bu gelişmeler yönlendiriyor. Henüz emlak piyasası ve Rem Koolhaas'ın "Dubai Rönesansı" adını verdiği mimarlık zihniyeti değil. Emperyalizm karşısındaki, bloklar karşısındaki bağımsız üçüncü dünya güçlü, işçiler siyasette güçlü, sol güçlü, entelektüel dünyada Marksizm hüküm sürüyor. 1968 Devrimi olmuş. Egemenlere karşı barikat savaşlarının merkezi olan Paris, nihayet işçiler ve devrimciler tarafından işgal edilmiş. Henüz insanlık ütopyalarını terk etmemiş...
İşte Mehmet Adam böyle bir tarihsel döneme özgü perspektiften konut politikalarını irdeliyor. Kuşatıldığımız mekânlara ve hayatlara mahkûm olmadığımızı gösteriyor. [AA]
Sanayileşme Sürecinde Konut Tasarım Politikaları Üzerine Kuramsal Bir Çalışma ve Türkiye’nin Değişim Olanakları: Tez Özeti
Bu çalışmanın amacı, üretim faaliyetlerinin bir birey ya da toplumun varlığını ve gelişimini belirleyen temel faaliyetler olduğu kavrayışı çerçevesinde, üretimin bütününe ilişkin kapsamlı bir yaklaşımın bir parçasını oluşturacak bir konut tasarım politikasına ihtiyaç duyulduğuna dikkat çekmektir. Buna ek olarak bir diğer amaç da üretimde bu değişimi sağlamak için gereken koşulları belirlemek ve diyalektiğin ayrılmaz bir parçası olacağı bir değişim süreci önermektir.
Bu amaçla çalışma, soruna toplumun belirli bir kesiminin gerçekleştirdiği fiziksel çevre üretiminin –yani kentsel gecekonduların– karakteristik özellikleri üzerinden yaklaşır ve bu özellikler ile bir bütün olarak üretim arasındaki ilişkileri saptar. Bu bütünlük –yani bir bütün olarak üretim– aynı zamanda bir yerellikten diğerine, bir topluluktan diğerine farklılıklar gösterir ve ele alınırken de feodal ya da kapitalist, kırsal ya da kentsel ve tarımsal ya da sanayileşmiş oluşu dikkate alınarak incelenmelidir. Bu kategoriler birbirini dışlayıcı olmadığından, daha ileri düzeyde bir kavramsallaştırma da gerekli hale gelir. Bu da, toplumun üretilmesi üzerinden türetilen, üretici güçlerin durumuna ve mevcut sosyal ilişkilerin niteliğine ilişkin tüm çeşitlemeleri bünyesinde barındıran üretim tarzı kavramı içinde bulunabilir. Başka bir deyişle, bir toplumun ürünleri ve bunların toplum üzerindeki etkisi ile birlikte ele alınacak üretim süreçleri o toplumun üretim tarzı olarak tanımlanmakta ve bir bütün olarak değerlendirilmektedir.
Bu, üç bölümde yapılmaktadır: ilk olarak belirli bir fiziksel çevre üretimi örneği tahlil edilmektedir. Burada ele alınan örnek Türkiye’deki gecekondu alanlarıdır. Çalışmanın amacı, dünya genelindeki gecekondu alanlarının ayrıntılı bir incelemesini yapmak olmasa da, buna benzer örnekler diğer az gelişmiş ülkelerde de bulunabilir.
Öncelikle bu alanlar kendi nicel ve nitel özellikleri içinde tanımlanmakta, sonra da kenar mahalleler veya kırsal yerleşimlerden farkları ortaya konulmaktadır. Bu bölümün sonuçları üretim ilişkileri, toplumsal örgütlenme ve fiziksel çevre üretimi için örgütlenme konularındaki çözümlemelere dayanmaktadır.
İkinci bölümde, üretim süreci, çeşitli sosyal ilişkileri değiştirmek için bir araç olarak ele alınmaktadır. Öncelikle, kırsal ve kentsel toplumlarda üretimin bir veçhesi kabul edilen bu ilişkilerin yapısı incelenmektedir. İkinci olarak, verili fiziksel ve kavramsal üretim araçları gözetilerek kırsal ve kentsel bağlamlardaki imkânların niteliği tanımlanmakta ve son olarak da doğal ve insana ilişkin üretim süreçlerinin bütünü içinde çevre üretiminin yeri tanımlanmaktadır.
Sonuç bölümünde ise, öncelikle, ilk iki bölümde tartışılan özelliklerin bir özeti sunulmakta; ardından da kısaca olası bir değişim sürecinin önkoşulları tartışılmaktadır. Daha sonra bilgi ve üretim süreçleri kapsamında mevcut imkânlar ele alınmakta ve üretimin önceden tartışılan rolü göz önünde bulundurularak bir öneri ileri sürülmektedir. Burada, bir unsur daha dikkate alınmaktadır ve bu da üretim sürecinin diyalektik bir süreç olduğudur. Dolayısıyla, önerilen süreç diyalektik ilişkilerin, sebep-sonuç ilişkilerinin, nicelik-nitelik ilişkilerinin ve çatışan ilişkilerin oynadığı rolü de göz önünde bulundurmak zorundadır.
Son olarak, sebep-sonuç ve diyalektik ilişkilerin gereksinimlerini hesaba katmak için geri besleme ve kontrol mekanizmalarının kullanıldığı bir model aracılığıyla bütün süreç tarif edilmektedir. Ardından da, bir durumdan diğerine geçişin hayata geçirilebileceği bir alt süreç olarak ele alınan çatışan ilişkilerin rolü daha ayrıntılı bir şekilde ele alınmaktadır.