Sanat Yağması, Zulüm Müzesi

3/9/2020 / skopbülten / Ali Artun

Haziran ayında bir gün, Mwazulu Diyabanza, dört arkadaşıyla birlikte Paris Quai Branly Müzesi’ne daldı ve “Afrika’dan çalınan eserleri geri almaya geldim” diye bağırarak Sudan’dan yağmalanmış bir mezar heykelini kucaklayıp çıkış kapısına yöneldi. 300 bin parçalık koleksiyonuyla dünyanın en büyük kolonyalist müzesi olan Quai Branly, 1938’de kurulan Musée de l’Home’un (İnsan Müzesi) devamıdır. O da, 1882’de açılan Trocadéro Etnografya Müzesi’nin devamıdır. O yıllar, Afrika ve Avustralya yerlilerinin, hayvanat bahçelerindeki vahşi hayvanlar gibi “insanat bahçelerinde” sergilendikleri, “vahşetin icat edildiği” yıllardır. Musée de l’Home’un işlevi de aynıdır: Kurucusu Paul Rivet’in sözleriyle, “insanlığın evrimini, biyolojik, sosyal ve kültürel yönleriyle cisimleştirmek”;[1] barbarlık ile uygarlık arasındaki hiyerarşiyi gösterileştirmek. Bu amaçla bir yandan kafatasları hizaya sokuluyor, diğer yandan Afrika kabilelerinin bütün kutsal sanat şaheserleri, yağmalanarak İnsan Müzesi’ne taşınıyor.


“Hotanto Venüsü” Saartjie Baartman’ın Musée de’l Homme’da sergilenen iskeleti ve kalıbı alıınmış bedeni.


Hotento-Boer karışık ırkı, Jardin Zoologique d’Acclimatation de Paris, 1888.

 

1980’lerin “çokkültürlülük” politikaları döneminde İnsan Müzesi, sergilediği manzarası artık bir rezalet oluşturmaya başlayınca kapanır ve koleksiyonlar, bulunduğu mahallin adıyla anılan Quai Branly Müzesi’ne devrolur. 2006 yılında Müze’nin açılışını yapan zamanın Fransa Başkanı Chirac, “bu müzenin, dünya kültürlerinin eşitliği inancı üzerine kurulduğunu” söyler: “halklar arasında bir hiyerarşi olmadığı gibi sanatlar arasında da bir hiyerarşi olamaz”. Her nasılsa, Chirac’ın attığı bu nutuk sayesinde, aynı koleksiyon, yeni mekânında, karşıt bir anlama bürünüvermiştir! Kültürel ayrımcılık yerine bir kültürel birlik simgesi oluvermiştir. Tabii buna da kimse kanmayınca, şimdiki Başkan Macron üç yıl önce Burkina Faso’da yaptığı bir konuşmada, “Afrika ülkelerinin kültür mirasının büyük bir kısmının Fransa’da saklanmasını kabul etmem mümkün değil” diyerek, bu mirasın iade edileceği sözünü vermiştir.[2] Bu da gerçekleşmeyince Diyabanza ve arkadaşlarının sabrı tükenir ve Quai Branley’yi basarak, vatanlarına iade etmek üzere kendilerine ait heykele el koyarlar.

Kolonyalist/ırkçı liderlerin heykellerinin yıkılması, 2015’te Cecile Rhodes’un Cape Town Üniversitesi’ndeki heykelinin devrilmesiyle başlıyor. Rhodes (1853-1902), Güney Afrika’daki elmas tekelinin ve Cape sömürgesinin başında olan ırkçı, sömürgeci İngiliz politikacı. Rodezya’nın kurucusu. 2015 dolaylarındaki “Rhodes Yıkılmalı” (Rhodes Must Fall) hareketinden sonra, bu yıl, 25 Mayıs’ta George Floyd’un Minneapolis’te polis tarafından öldürülmesinin ardından yükselen “Siyah Canlar Değerlidir” (Black Lives Matter) isyanları sırasında da birçok köleci, kolonyalist tiranın heykeli yerle bir edildi. Bu hareketlerden sonra, müze küratörleri de artık kolonyalist yağmalarla oluşan koleksiyonların sorumluluğunu almak istemiyorlar, hatta bu işi protesto ediyorlar. Aktivist küratörlerin önde gelenleri, Köln’deki etnolojik koleksiyonları yöneten antropolog Nanette Snoep, Denver Müzesi Yerli Amerikan Kültürü küratörü Chip Colwell, ve Karayipler’deki kölecilik üzerine araştırmalar yapan Leiden Araştırma Merkezi’nin başındaki Wayne Modest. Ne var ki, en radikalleri, Oxford’daki Pitt Rivers müzesi küratörü Hicks.

 

  

Sol: Cecil Rhodes’un heykeli, heykeltıraş Marion Walgate, 1934. Sağ: Heykelin kaldırılışı, 9 Nisan 2015.

 

Hicks, özel olarak, 1897’de Britanya ordusunun Benin şehrini mahvederek, bütün bronz ve fildişi sanat hazinelerini yağmaladığı zalimlikle uğraşıyor. O zaman Britanyalı askerlerin en az 5000 Benin bronzunu sattıkları biliniyor. Şimdi bunlar 160 kadar kurumun elinde, bir de özel koleksiyonlara dağılmış olanlar var. Bu kurumların başında Berlin Etnoloji Müzesi ve tabii British Museum geliyor. Hicks British Museum’a, brutal (zalim) kelimesinden türeterek Brutish Museum diyor: ‘Zulüm Müzesi’. Kasım ayında bir manifesto-kitap yayınlayacak: Brutish Müzeleri: Benin Brozları, Kolonyal Şiddet ve Kültürel Varlıkların İadesi. Kitap, “askerî ve ticari kayıtlara dayanarak, Benin bronzlarının, zalim yayılmacılığın ve müzelerin ne kadar yakından ilişkili olduğunu gösteriyor”. Hicks’e göre, “yağma eserlerin Batılı küratörlerin ellerinde kalması, bir yandan sürekli olarak müzelerimizde sergilenirken, diğer yandan özel koleksiyonlarda saklanması, sanat tarihiyle ilgili bir hadise değil; müzenin kapılarını açtığı her gün tazelenen sürekli bir zalimlik.”[3]

 

Benin bronzlarından bir örnek

 



[1] Ali Artun, “İnsan Müzeleri-İnsanat Bahçeleri”, Mümkün Olmayan Müze-Müzeler Neyi Gösteriyor? içinde (İstanbul: İletişim/SanatHayat, 2017) s.127-150.

[2] Emmanuel Macron’un Afrika’yı Yeniden Fethi. Ayrıca: The Economist, 8 Ağustos 2020, s. 66.

[3] A.g.e., s. 67, 68.

müze, kolonyalizm