Video sanatçısı Paul Ryan (1943-2013), 1960’ların sonunda Marshal McLuhan’ın öğrencisi oldu; aynı tarihlerde videoyu alternatif bir mecra olarak kullanmayı hedefleyen Raindance’in kuruluşunda yer aldı. Kurumun çıkardığı Radical Software dergisinde çalışmaları yayınlandı. Özellikle ekolojiye odaklanan çalışmaları pek çok ülkede izlendi; “Ekolojik Bir Televizyon Kanalı İçin Tasarım” adlı çalışması, 1992’de Boğaziçi Üniversitesi’nde gösterildi.
Sanatçının Radical Software dergisinde yayınlanan, aşağıda pasajlar sunduğumuz “Sibernetik Gerilla Savaşı” adlı metni, 1971’de yayınlanmasının ardından “gerilla televizyonu” kavramına ve pratiklerine esin verdi. Fakat 1970’lerden sonra alternatif medya projelerinin çoğalmasına rağmen videonun “gösteri toplumu” normlarını aşamadığı görülecekti. Ryan, 1988’de kaleme aldığı “Videonun Soyağacı” başlıklı metninde, deneysel videonun toplumsal değişim rolünü yerine getirmektense steril bir sanat formuna dönüştüğünü yazacaktı.
Sibernetik Gerilla Savaşı
En büyük marifet, yüz kere savaşıp yüzünde de yenmek değildir. En büyük marifet, kendin savaşa girmeden karşındakinin ordusunu yenmektir.
Savaş Sanatı, Sun Tzu
İçinde bulunduğumuz enformasyon ortamında, gerilla geleneğinden alınacak önemli dersler var. Gerilla savaşı doğası gereği düzensizdir ve kendini tekrarlamaz. Enformasyon kuramı gibi gerilla savaşı da gereksiz tekrarın kolaylıkla gericiliğe dönüşebileceğini ve yenilgiyle sonuçlanacağını kabul eder. Sibernetiğin gerilla savaşıyla birleştirilmesi önümüzde bambaşka hareket alanları açacaktır. İktidar her zaman namlunun ucunda olmayabilir.[1]
1945’te tepelerine atom bombası attığımız Japonlar 1967’de bu ülkeye portatif video sistemini soktular, hem de bağımsız kullanıcıların alıp deneyler yapabileceği kadar ucuza... Bu deneylerde, bu deneyimlerde, sibernetik gerilla savaşının mantığı yatıyor.
Savaş… çünkü video işlemciliği üzerinde mutlak kontrol sahibi olmak, sizi “televizyon yayıncılığı” denen, evinize bir istasyon kurup bilgiye erişiminizi kontrol altına alan algı emperyalizmi sistemiyle doğrudan çatışmaya sokar.
Gerilla savaşı… çünkü portatif video aracı sadece küçük bir ölçekte ve düzensiz biçimde savaşmanıza imkân verir.
Sibernetik gerilla savaşı… çünkü portatif video aracı insanın sibernetik bir uzantısıdır ve sibernetik bilimi, ekolojik açıdan uygulanabilir yegâne zekâ ve güç dilidir.
Fakat biz 1930’ların Çin’inde yaşamıyoruz. Mao’dan ve geleneksel gerilla savaşından öğreneceğimiz çok şey olmakla birlikte, koşullar değişti. Örneğin, farklılıkların dönüştürülmesiyle işleyen bir ekonomide daha en baştan yüz farklı çiçek açmalı. Sibernetik gerilla savaşında “kazanmak” için farklılıkları el üstünde tutmak gerek, “zafer” uğruna askıya almak değil. Savaş, eğitimdir. Çatışma, farklılıkları tanımlar.
Geleneksel gerilla savaşı iklimle ve hava koşullarıyla ilgilenir. Biz kültürün enformasyon hatlarının şifresini çözmekle ilgilenmeliyiz. İktidar bu hatlarda nasıl işlev görüyor? Bu iletişim ve kontrol sistemi nasıl idame ettiriliyor? Hangi bilgiler, hangi yöntemlerle mütemadiyen saklanıyor? Bu sistemi bozmamız mı gerek? Peki nasıl? Eylemi nasıl küçük ölçekte tutabiliriz ki gerçek insanlar için bir anlam taşısın? Yerel bir veri bankasını nasıl kurarız? Bir sonraki hedefimiz neresi olmalı?
Geleneksel gerilla savaşı araziyi tanımaya odaklanır. Biz bunu genişletmeli, içinde hareket ettiğimiz ekolojik sınırları tüm yönleriyle kavramalıyız. Kendimizi de düşmanı da sibernetik bir yolla tanımalı, yeryüzünü sağlam şekilde ele geçirmek ve korumak için ekolojiyi bilmeliyiz.
Geleneksel gerilla savaşında amaç iyi generaller bulmaktır. Bizim için makbul olan, kendi lojistiklerine sahip geçici güç heterarşileridir [eşit düzen]. Sibernetik, gücün sistem boyunca dağılmış olduğunu kabul eder. Geçerli güzergâhlar koşullara göre değişir ve yer değiştirir.
Gerilla savaşının geleneksel hileleri, enformasyon ortamındaki sibernetik eylem için biçilmiş kaftandır. Kısaca özetlemek gerekirse:
“Doğrudan” hamlelerle “şaşırtmaca” hamlelerini karıştır. Düşmanla dövüşmek için doğrudan hamlelere, onu yenmek için şaşırtmaca hamlelerine başvur ve düşmanın hangi hamlenin doğrudan hangisinin şaşırtmaca olduğunu anlamasına izin verme.
Koşullar ağırlaştığında uzaklaş. Düşmanın güçlü olduğu yerleri terk edip zayıf olduğu yerlere yönel. Fark yaratabileceğin bir yere git.
Düşmanın kuvvetlerini şekillendirirken kendin biçimsiz kal, böylece çoğu azla alt et.
Düşmanı gafil avla. Beklenmedik saldırılar tertiple.
Gerilla savaşındaki hile ve gizlilik, bizimki gibi “açık kültür”lerde pek çok insanı soğutan bir özellik. Oysa başarıya ulaşmak istiyorsak işin bu yönünü çok iyi anlamamız lazım. Birçok plan, reklam hevesi yüzünden boşa çıkıyor. Bizler bir anlamda birbirimizin gerçekleşmemiş umutlarıyla beslenen enformasyon bağımlılarıyız. Medya her şeyi durmadan içine alıp yayarak farklı kültürlerin gelişmesini engelliyor.
Bir Amerikalı için ağzını kapalı tutup bir şeyler yapmak çok zordur. Ne de olsa, ne gösteriyorsan osundur. Star sistemi, kimilerini fazla görünür kılarak acizleştirirken, kimilerini de görünmez kılarak acizleştirir.
Bu kültürde farklı görünmek, fark yaratmaktan daha fazla önemsenir. Oysa gerilla taktiklerinde aldatmaca, yabancı ve yabancılaştırıcı bir zekânın kontrolünden kaçınmak anlamına gelir. Kendin hakkında, dışarıya gösterdiğinden çok daha fazlasını bilmekte bilgeliğin ve kuşkunun erdemi vardır.
Mekânda geri çekiliyoruz, ama zamanda ilerliyoruz.[2] – Mao
Düşmanın kaynaklarını kullan. Portatif video sayesinde Amerikan efsanesini ânında yayından kaldırabilir ve onu yeni bir algı kolajı için kullanabilirsin.
Sabırlı ol. Sibernetik yapısı gereği zamanlamayla ve zamanın tasarlanmasıyla ilgilidir. Sibernetik, uzatmalı savaştır.[3]
Sana zafer kazandırmış bir taktiği tekrar etme, eylemlerin sınırsız çeşitlilikte olsun. Su, üzerinde aktığı yerin şeklini alır; sen de zaferlerini karşındaki düşmana göre tertiple. Nasıl ki suyun sabit bir biçimi yoksa, savaşın da sabit bir cephesi yoktur. – Sun Tzu
Paul Ryan, “Cybernetic Guerrilla Warfare”, Radical Software, New York 1971. Yeniden basım: Art and Social Change içinde, ed. Will Bradley ve Charles Esche (Tate Publishing 2007), s. 191-195.
[1] Mao’nun “iktidar namlunun ucundadır” sözlerine gönderme – ç.n.