Aşağıdaki metin Cabarets de Berlin 1914-1930 5/5 – Le cabaret sous le IIIème Reich başlıklı yazıdan kısaltılarak çevrildi. Jean-Michel Palmier’nin kabare kültürü üzerine beş yazılık dizisi, burada yayımlanan son yazıyla birlikte tamamlanmış oluyor. Diğerlerine sırayla şuradan ulaşılabilir: Kabarenin Doğuşu: Paris/Berlin; Kabare Ruhu, Ekspresyonizm ve Siyasal İsyan; Weimar’da Siyasal Hiciv ve Kızıl Kabareler; 1930’larda Berlin Kabareleri: Marazi Belirtiler ve Nazi-Karşıtı Direniş [UA].
Nazilerin iktidara gelişiyle birlikte siyasal ve toplumsal hicvin hızla önünün kesildiği ve sonunda yasaklandığı aşikâr. Alman kabaresi, sansürden ve S.A.’ların şiddetinden sağ çıkamaz. Sanatçıların çoğu –oyuncular, müzisyenler, besteciler, şarkıcılar– Almanya’yı terk eder; Walter Mehring, Friedrich Holländer, Mischa Spolanski ve Marc Kolpe Paris’e göçer. Kurt Robitschek, Viyana’ya gider ve cinayete uğrar; Rudolph Nelson Hollanda’ya, Kurt Tucholsky ise İsveç’e iltica eder. Almanya’yı terk edemeyenler ise –Fritz Grünbaum, Paul Morgan, Kurt Gerron, Erich Mühsam gibi– toplama kamplarına düşer.
Ayakta kalan kabareler ise derin bir dönüşüme uğrar. Toplumsal hiciv ve edebi bohem tümüyle yok olur. Artık izleyicilerin önüne tek bir oyuncu, tek bir karakter çıkar. Werner Finck hiç şüphesiz bu yeni tarzın en büyük simgesidir.
Nazizmin yükselişinden çok daha önceleri Bunzlau’nun ve Darmstatd’ın Landestheater’lerindeki oyunculuğuyla biliniyordu Finck; ancak o zamana dek henüz sadece ikincil roller üstlenmişti. 1928’de çeşitli kabarelerde skeçler sunar; şakaları ve gayri ihtiyari komikliğiyle belirli bir üne kavuşur. Birkaç sanatçıyla birlikte 1929’da, revüleriyle, mizahı ve doğaçlamalarıyla hızla nam salacak olan Katakombe kabaresini kurar. İlk programlarda edebi hicve büyük yer verilir, özellikle de Gerardt Hauptmann ile Thomas Mann’ın, ama aynı zamanda Alfred Hugenberg ve Richard Tauber’in eserlerine. Başlarda Katakombe’nin özel bir siyasal yönelimi yoktur. Gösteri yapan oyuncular birbirinden çok farklıdır; Werner Finck belirleyici bir role sahiptir, ancak Pabst’ın yönettiği Üç Kuruşluk Opera filminin ünlü şarkıcısı, Kuhle Wampe’de de oynayan ve sosyalist fikirleri olduğu açıkça bilinen Ernst Busch da vardır mesela bu gösterilerde.
Werner Finck (elinde bavul olan), Katakombe kabaresi önünde oyuncu ve müzisyenlerle.
Finck ise apolitik olduğunu ilan etmişti. Özyaşamöyküsü Witz als Schicksal’de (1966), kabarede solcu olmak gerekiyorsa kendisinin de solcu olduğunu, en azından akşamları öyle olduğunu söylüyordu, fakat aklı solda olsa bile gönlü sağdaydı. “Yeni nesnelliğe” (Neue Sachlichkeit) karşı kendini “yeni duygusallığın” (Neue Herzlichkeit) sözcüsü addediyordu. 1930’da şöyle diyordu:
Yeni bir çağ var karşımızda
Nesnelliğe olan sempati yitip gidiyor
Ağzının fazla laf yapması pek moda değil artık
Revaçta olan ruha dönüş ve yürek
Katledilmiş devrimin ve şiddet çağının ardından tekrar sükûnete dönüşe ve daha mutlu bir devre özlem duyuyor; yeni bir savaşın patlamasından ve diktatörlüğün tesisinden korkuyordu. Eylül 1932’de şöyle diyordu:
Hayır, hayır yaz geçti
Ve tarlalar ile kırlar tekrar özgür
Ve bu öylesine hızlı oldu ki – Evet doğa
Bir diktatörlüğün bu denli hızla
Yok olacağına inanmıyor.
O komik, apolitik, sağcı mizahçı, Nazilerin faaliyetleri konusunda giderek daha da kaygılanır ve onlara saldırmaktan çekinmez. Naziler ise ona karşı hor görülerini gizlemez. Köln’deki Nasyonal Sosyalist Parti’nin yayın organı Westdeutsche Beobachter gösterilerden biri hakkında “Tiyatro’da Yahudi Skandalı” başlığını atar ve Katakombe’de çıkan altı oyuncunun hepsinin –Marcus, Gerson, Grabowski, Finck, Inge, Bartsch– Yahudi olmasından yakınır.
Bunun üzerine Naziler kabarenin derhal kapatılmasını ve Almanya’da bu türden temsillerin yasaklanmasını talep eder. Bu kabarelerin Weimar Cumhuriyeti’yle, toplumsal krizle, ekspresyonizmle, pasifizm ve komünizmle fazla yakından ilintili olduğunu düşündüklerinden bir an evvel yok olmalarını isterler. Kabareler, yeni rejime dönük olumsuz tutumlarını ve alaycılıklarını sürdürmeleri halinde, Naziler nezdinde Alman halkının ve Nasyonal Sosyalizmin düşmanı sayılacaklardır.
Fakat Finck boyun eğmez, çoğu kez hayli üstü kapalı kelime oyunlarıyla Nazileri eleştirmeye devam eder; bizzat Goebbels, Finck’in söylediklerinden ziyade söylemediklerinden dolayı tehlikeli olduğunu kabul eder. Finck, eleştirilerini ifade etmek için tam anlamıyla sözel akrobatlıklara başvurur ve böylece Naziler kendilerine dönük bir sataşma olduğunu nesnel olarak iddia edemez.
Joseph Goebbels (soldan ikinci), Kabarett der Komiker’in locasında, 1939.
Hiç kimse Hitler’i kabarede taklit etme cüretini göstermese de, bazı gösterilerde Goebbels ve Göring’e kinayeli atıflarda bulunulur. Finck, Nazilerin bütün Alman yaşamına el koyuşunu teşhir etmekten çekinmez ve hayran olunası bir cesaretle onları esprilerinin hedefi haline getirir.
Fakat kanlı diktatörlük pekiştikçe, artık basit birer ima halini almakta olan eleştirileri giderek daha da fazla gizlemek gerekir. Ancak Finck, küçük ayrıntılarla bile, diktatörlüğün her yerde mevcut olduğunu hissettirmeyi başarır. 1933 kışının başında elinde Demokles’in kılıcını simgeleyen, üzeri gümüş rengi kâğıtla kaplı bir tahta kılıçla sahneye çıkar. Konuşması tehlikeli noktalara değindikçe dönüp kılıca bakar ve böylece izleyiciler durumu kavrar. Herkes yakın bir gelecekte Berlin kabarelerinin kapanmasını beklemektedir. 16 Kasım 1933’te bir basın toplantısında Finck’in de söylediği gibi: “Dün kapalıydık, bugün açığız. Yarın açık olursak, ertesi gün kapanırız”.
Kimi zaman sadece şu içli ve trajik kelimeler dökülür ağzından: “Hâlâ buradayım”. 1935 yılının programındaki şu sahneyi de anmak gerekir: Diş hekimine giden bir hasta, karşısındakinin nasıl biri olduğu bilmediği için ağzını açmaya çekinir. Fakat 29 Mart 1935 tarihli Völkischer Beobachter’de Finck’in gösterisine methiye düzülür: Eleştirmen ya Finck’in imalarını kavrayamayacak kadar naiftir ya da tam olarak neyin sansürlenmesi gerektiğini bilemeyecek kadar cahil. Her halükârda, Gestapo meseleye gayet aşinadır: gösterilerin son derece tehlikeli ve rejim düşmanı olduğunu rapor eder.
Tüm bu dehşet ortamı karşısında Finck, komikliklerine rağmen hayli sert eleştirilerini sürdürür. Ancak Goebbels’in emriyle 10 Mart 1935’te Katakombe ve Tingel-Tangel kabareleri kapatılır ve Finck, Giessen, Gross, Lieck, Trautschold ve Günther Lüders Esterwegen toplama kampına gönderilir. Tuhaf bir biçimde Göring tarafından serbest bırakılırlar ve delil yetersizliği nedeniyle Berlin mahkemesi kararıyla, 26 Ekim 1935’te beraat ederler.
Nazilerin her türden hicve ve mizaha karşı nefreti o düzeydedir ki, tüm kabareler, unsauber (saf olmayan) mekânlar olarak değerlendirilip kısa süre sonra kapatılacaktır. Kabarelerin, yeni zamanların haşmetini kavramaktan aciz, en kutsal şeyleri çamura batırmaktan başka düşüncesi olmayan Yahudi ve Bolşevik kültürün yuvaları oldukları düşünülür. Goebbels’in, Alman varoluşunun radikal dönüşümünü ilan ettiği dönemdir bu ve kabare mizahı ona göre bu yeni rejimle uzlaşamaz. Yalnızca sinema etkin biçimde propagandaya hizmet edebilir. Mizah yeni dünyaya giremeyecektir. Bu, her diktatörlüğe içkin bir işarettir.
Nisan 1936’da Werner Finck mesleğini icra etme yasağıyla karşı karşıya kalır. Buna rağmen gazetelerde yazmaya devam eder. Willi Schaeffers onu yine de Kabarett der Komiker’e çağırmayı sürdürür. Berlin’de efsanevi bir sima haline gelir: İğneleyici mizahı ve güldürüsüyle Nazi partisine ve Hitler’e saldıran adamdır o.
Karl Valentin, Kabarett der Komiker sahnesinde (sağda), 1936.
Soldan sağa Peter Igelhoff , Dorit Kreysler ve Willi Schaeffers, Kabarett der Komiker sahnesinde, 1938.
Weiss Ferdl ve Karl Valentin de bu efsanenin parçasıdırlar. Ferdl, Bavarya geleneğinden gelir. Nazi-karşıtı değildir ama özgürlüğü sever. Valentin ise felaketten güldürüyle kaçmaya çalışır; ne yapılırsa yapılsın kimse kendisinin Dachau Kampı’na girmesine engel olamayacağını söylediğinde, ona inanmamak mümkün değildir. Döneme ait belgeleri inceleyip, skeçlere baktığımızda, birçok yazar boyun eğmişken, uzlaşmayı ve korkaklığı reddeden bu sanatçıların cesareti karşısında sarsılırız. Nazilerin müdavimi olduğu ve aynı görüşten vasat oyuncuların çıktığı birkaç kabare dışında, Berlin’de kabare denmeyi hak edecek hiçbir mekân kalmaz.
Alman sahnesinin ışıkları sönerken, izleyiciler karşısında Finck’i selamlayalım. Özgürlüğü katlederek kabare ruhunu da katlettiler.