Paul Klee'nin Melekleri Üzerine

13/3/2013 / skopbülten / Necmi Sönmez

Angelus Novus’la tanışmamı sağlayan hocam Ünsal Oskay’ın (1939-2009) hatırasına… 

 

Klee’nin Melekleri (Die Engel von Paul Klee) isimli sergi Essen’deki Museum Folkwang’ta açıldı. Klasik modern dönemin en önemli sanatçılarından biri olan Paul Klee (1879-1940), ressamlığının yanı sıra teorik yayınları, şiirleri ve “tarihsel süreçlere” gönderme yapan soyut metaforlarıyla da, etkisini günümüzde de koruyan ender yaratıcılardan biri. Museum Folkwang’taki sergi, sanatçının 1939-1940 arasında, yaşamının son durağında kendisiyle girdiği hesaplaşmanın ürünü olan elliden fazla “Melek” temalı çalışmasını içeriyor.

Sergi, Klee’nin çoçukken yaptığı Noel melekleriyle (1885) başlıyor. Çok titiz bir sanatçı olan Klee, elinin değdiği her çalışmayı özenle saklamış, bunları daha sonra bizzat kendisinin verdiği kararlarla kesererek, yapıştırarak kolajlar oluşturmuş, kendi resminin etkileyici bir arşivini yapmıştır. Klee’nin kendi çalışmalarına tekrar tekrar bakarak edindiği görsel tecrübe, çizgi ve form anlayışındaki “olgunluğun” anahtarlarından biri olarak değerlendirilmektedir. Sergi sanatçının 1913-1933 döneminde yapmış olduğu melek temalı birkaç çalışmayı içermesine rağmen, ağırlık 1939 ve 1940 yıllarında ürettiği desenlerinde.

Namık İsmail’in öğrencisi olarak resim yapmaya başlayan Mazhar Şevket İpşiroğlu, 1928 yılında Düsseldorf Akademisi’ne yazılır. Ancak 1929’da sanatçı değil, sanat tarihçisi olmak istediğine karar veren genç Mazhar, Bonn Üniversitesi Sanat Tarihi bölümüne yazılır. Gerçek bir Klee hayranı olan Mazhar, 1931’de Paul Klee’nin burada ders vereceğini öngörebilseydi sanat tarihi okumaktan vazgeçebileceğini eşi Nazan İpşiroğlu’na sık sık tekrarlamıştır.[1]  

1933’te Nasyonal Sosyalistlerin iktidara gelmesiyle Düsseldorf Akademisi’ndeki profesörlük görevinden uzaklaştırılan Klee, Almanya ve Avrupa’nın üzerine düşen kara bulutların farkındaydı. Nazilerin yakıcı gücünü önceden fark ettiği için 1933’te İsviçre’ye yerleşmişti. 1937’de Alman müzelerindeki tüm resimleri toplanarak koleksiyonlardan atılmış, Entertate Kunst (Dejenere Sanat) başlığıyla sergilenmişti. Hayatının bu zor yıllarında Klee’nin, Musevi-Katolik ikonografisinde ayrıcalıklı bir yere sahip olan “melek” temasına yönelmesi, özellikle ölümün gölgesini üzerinde hissettiği 1939 yılında inanılmaz bir etkiye ulaşmıştı. Klee uzmanları, hayatının son iki yılında yaklaşık iki bin desen çizerek ölüme karşı bir tavır geliştiren sanatçının “meleklerine” farklı anlam yüklenebileceğinin altını çizerler.

Klee’nin “Angelus Novus” isimli suluboyası hiç kuşkusuz bu bağlamda incelenebilecek bir anlam-yorum derinliğine sahiptir. Sanatçının 1920 yılında yaptığı bu küçük resim (31,8 x 24,2 cm) 1921’de Münih’te Galeri Hans Goltz’ta sergilenirken, Walter Benjamin tarafından satın alınmıştı.[2] Benjamin, “Tarih Kavramı Üzerine” (1940) isimli çalışmasında Klee’nin resmine “tarihsel, sosyolojik” bir anlam yükleyerek, bu meleği, adeta İkinci Dünya Savaşı’nın gölgesinde, tüm yıkıcılığın, yakıcılığın habercisi, adeta bir “sis çanı” gibi yorumlar. Benjamin için “Angelus Novus”, tanımlamaları arkasında bırakarak kavramsala ulaşmış bir duruşa sahiptir. Sanatçının kendisi ise, “Angelus Novus”u daha melek olma yolunda bir varlık olarak tanımlamıştır (Vorzimmer der Engelschaft).[3] Hem Benjamin, hem de Klee yaşarken, adeta modern sanatın ikonalarından biri konumuna yüklesen “Angelus Novus” ne yazık ki Essen’deki sergide yer almıyor. İsrail Müzesi koleksiyonunda yer alan bu resim, artık hiçbir şekilde yolculuğa çıkarılmıyor.

Ama sergide, Angelus Novus’un yoldaşı olan “Angelus Militans” ve “Angelus Dubiosus” (1939) adlı iki farklı desen var. Sanatçı kalın bir pastel kalem kullanarak sıradan bir kâğıdın üzerine bazen bastırarak, bazen hafifçe titreterek, iki farklı melek çizmiş. Bu melekler artık, bilinen anlamdaki gökyüzü varlıklarından uzaklaşmışlar. Kanat mı, kol mu, yoksa dirsek mi olduğunu anlayamadığımız çizgiler arasında beliren yarı figüratif, yarı fantastik formlar kelimenin tam anlamıyla “tanımsız”. Klee’nin elliye yakın deseninin yer aldığı bu sergide, resmin ana konusunun tema değil, temanın arkasındaki sanatçı duruşu olduğunu hatırlatan birçok öğe var. Ölümün soluğunu ensesinde hisseden sanatçı, bu desenlerinin birinin altına adeta hiyeroglifi andıran el yazısıyla bir not düşmüş ki, baktıkça, okudukça adeta insanın içi titriyor: “Was bringst du, Licht?” (Ne getiriyorsun? Işık mı?)

Klee’nin melekleri, Eski ya da Yeni Ahit’teki arkadaşlarından farklı olarak, bizi inanç dünyasının mum ışığında ağlamaya değil, düşünmeye, tavır almaya davet ediyorlar. Bu davet, sanatın sadece bir yatırım aracı olarak görülüp, sosyal, politik, etik sorumluluklarının üzerinin kapatılmaya çalışıldığı dönemimizde ayrıcalıklı bir konuma sahip.

Die Engel von Paul Klee Sergisi, 14 Nisan 2013’e kadar Museum Folkwang’ta izlenebilir.

 

 

 

www.museum-folkwang.de

 



[1] Nazan İpşiroğlu ile özel görüşme, 20 Nisan 2008, İstanbul. Daha ayrıntılı bilgi: Necmi Sönmez, Mazhar Şevket İpşiroğlu: Öncü Bir Düşünür, İstanbul 2008 (Sergi Kataloğu)

[2] http://de.wikipedia.org/wiki/Angelus_Novus, Erişim tarihi: 9 Mart 2013

[3] http://de.wikipedia.org/wiki/Angelus_Novus, Erişim tarihi: 9 Mart 2013

Benjamin, Dejenere Sanat, Paul Klee