/ Pasajlar / Yaratıcı Endüstrilere Karşı

Aşağıdaki pasajlar Oli Mould’un Against Creativity (Verso, 2018) adlı kitabından alınmıştır.


Pipilotti Rist, Ever Is Over All’dan bir kare, 1997

 

Tony Blair 1997’de hızla iktidara yükseldi. İşçi Partisi hükümetinin ilk dönemlerdeki başarısı, büyük ölçüde, pop kültürünü ve sanatçılarını iftiharla kucaklayan “Cool Britanya” konseptini benimsemesine dayanıyordu. Blair’in “Yeni” İşçi Partisi, Adorno ile Horkheimer’in kapitalizme has kültür endüstrisinin işareti olarak gördükleri ayrımı ters çevirerek, popüler kültürü ve yaratıcılığı bağrına basmıştı. Böylece İşçi Partisi, kültürün ve yaratıcılığın sosyo-ekonomisinde iki büyük yapısal değişime sebep oldu. Bir yandan (popüler kültürü destekleyerek) ulusal düzeyde “halk”la ilişki kurarken, öte yandan ekonominin odağını sanayileşme sonrası hizmet sektöründen bilgi-temelli çalışmaya kaydırdı (çağrı merkezlerinden start-up şirketlere kadar, her türlü beceri alanı dahil). Bu yapısal değişimlerden ilki Yeni İşçi Partisi’ne oy kazandırırken, ikincisi, ekonomik bir değer olarak yaratıcılık retoriğini ilerletmesine ve bilgiye, girişimciliğe, inovasyona dayalı yeni bir kalkınma ajandası geliştirmesine imkân verdi.

1998’de Kültür, Medya ve Spor Bakanlığı’nı kuran hükümet, güncelliğini ve elverişliliğini kaybetmiş bir kültür endüstrisi politikasının kalıntılarından, bir “yaratıcı endüstriler” alanı oluşturmaya girişti. Koca bir avukatlar ordusunun ve esnek, bağımsız işletme modelinin de katkısıyla fikrî mülkiyetin rantabilitesinin son raddesine ulaştığı Silikon Vadisi ile Hollywood’da şekillendirilmiş kalıpları kullanan bu yeni Birleşik Krallık (BK) hükümeti, rekabetçiliğe, küresel erimine ve Birleşik Krallık ‘Kamu Limited Şirketi’ için vâdettiği canlanmaya odaklanan bir kültürel üretim politikasını hayata geçirdi.

Yaratıcı endüstriler BK ekonomisinin amiral gemisi olmuştu. 2016’da ülke ekonomisindeki değerleri 84,1 milyar sterlin olarak tahmin ediliyordu ve yaklaşık 2 milyon kişiyi istihdam ediyorlardı. 2008’deki küresel mali kriz bile bu endüstrilerin büyümesini engellemedi. Başarı nam saldıkça, birçok başka ülke de bu retoriğe uyup ekonomi ve siyaset alanında yaratıcılık dilini kullanmaya başladı. Öyle ki bugün “yaratıcılık” hayatın hemen her alanına sızmış durumda.

Bugün “yaratıcı” olmak demek, etrafınızdaki dünyayı içinizdeki girişimciyi besleyecek bir kaynak olarak görmek demek. Yaratıcılık basbayağı neoliberal bir özelliğe dönüştü, zira dünyanın ve içindeki her şeyin paraya çevrilebileceği anlayışını besliyor. Toplum kuramcıları Luc Boltanski ve Ève Chiapello, Yeni Kapitalizmin Ruhu adlı kitaplarında, Mayıs 1968 eylemlerinden (ve daha genel olarak 1960’ların karşı-kültür devriminden) sonra kapitalizmin büyümesinin büsbütün yağmacı hale geldiğini öne sürmüşlerdir. Kapitalist büyüme, kendine doğrudan karşı olan insanları, fikirleri ve hareketleri yağmalayarak beslenmektedir. Esasen kendi “dışında” olan bu hareketlere, insanlara ve fikirlere atıfta bulunarak onları sabitlemekte, “ana-akıma” çekmekte ve geniş toplumsal bilince taşımaktadır.

***

 

“Evden çalışma”, çalışmanın evi sömürgeleştirdiği ve bilfiil yok ettiği bir süreçtir; evden çalışma bir “evkırım” [domicide] sürecidir.[1] “Evkırım” genelde (kentsel çatışma ve savaş aracılığıyla) evin fiziken yıkılması şeklinde yorumlanır. Ama aynı zamanda, siyasi ve toplumsal güçlerin, evsizlikle, eviçi şiddetle ve/veya sosyal konutların yıkılmasıyla sonuçlanan “ev bozma” pratiklerini de ifade eder.[2] Son dönemde bu alanda yapılan çalışmalarda, siyasi ve ekonomik güçlerin evi sömürülmeye müsait bir fiziksel ve duygusal alana dönüştürme yöntemleri ele alınıyor. Örneğin, Birleşik Krallık hükümetinin “yatak odası vergisi” (sosyal konutlarda oturan kiracıların, evlerinde “kullanılmayan” bir yatak odası bulunması halinde konut kira yardımlarının düşürülmesi), sosyal güvenlik ödemelerini insanların oturdukları sosyal konutlardaki oda sayısına bağlama yönünde kasıtlı bir hamle olmuştur.[3]

“Yaratıcı çalışma” dayatması, bu evkırım süreçlerine bir yenisini ekledi. Ev işleri artık “çalışma modu”nda yerine getiriliyor. Gün içinde çalışma odasını temizlemek, öğle yemeği hazırlamak, gelen siparişleri düzenlemek… yaratıcı çalışmanın altında, bir yığın eviçi emek pratiği var (hane giderleri de cabası). Ayrıca, ev hayatının cinsiyetlendirilmiş olması, asıl iş yükünü kadınların sırtlanması anlamına geliyor.[4]

                                                                       ***

 

Marx Grundrisse’de komünal emeği, toplumsal değerinin gerçekleşmesi için, dolayımlanmış bir “mübadele değeri” biçiminden (yani paradan) geçmeyen emek olarak tarif eder. Ancak komünal emek, basbayağı “bedava mal” üretmenin ötesinde, daha en baştan yapısı gereği toplumsaldır. Onun mübadele değeri, daha herhangi bir üretim hayata geçmeden, zaten gerçekleşmiştir. Mesela, bir ürün olarak Ulusal Sağlık Hizmetleri’nin “bedeli”, bu hizmetleri kullanacaklar tarafından, daha herhangi bir sağlık hizmeti ihtiyacı ortaya çıkmadan önce genel vergi sistemi üzerinden ödenmiştir. Dolayısıyla buradaki emekçiler, daha sosyalleşmiş, daha az mübadele değeri üreten bir çalışma biçiminin parçasıdırlar. Daha açık ifadesiyle, işverenlerine daha fazla kâr sağlamak için çalışmazlar.

2017’de Londra’daki Grenfell Tower adlı sosyal konut gökdeleninde çıkan yangından sonra, itfaiyeciler, polisler ve sağlık görevlileri yangını söndürmek ve yaralılarla ilgilenmek için gösterdikleri çabadan ötürü haklı olarak övüldüler. 24 saat durmadan çalışmaktan bitap düşmüş itfaiyecilerin fotoğrafları sosyal medyada dolaştı; amme hizmetinin kahramanları olarak alkışlandılar. Anlaşılan o ki, günümüz dünyasında kapitalizmin büyümesine katkı sağlamayan bir amaç uğruna çalışmak, sizi 'kahraman' yapıyor.

 



[1] D. Porteous ve S. Smith, Domicide: The Global Destruction of Home, McGill-Queen’s Press, 2001.

[2] R. Baxter ve K. Brickell, “For home unmaking”, Home Cultures, 2014, 11(2): 133-43.

[3] “Yatak odası vergisi”, koalisyon hükümetinin 2012’de “Eksik Kullanım Müeyyidesi” adıyla başlattığı uygulamanın halk arasındaki ismi. Ayrıntılar için bkz. “Rethinking domicide: Towards an expanded critical geography of home”, Geography Compass, 2014, 8(11): 785-95.

[4] Bkz. R. Parreñas, Servants of Globalization: Women, Migration and Domestic Work, Stanford University Press, 2001.

 

yaratıcı endüstriler