Psikanalizde tabiatı gereği politik bir boyut var. Cinsellik Nedir?’de John Huston’ın Freud: Gizli Tutku[1] (1962) filminden çok etkili bir sahneye yer vermiştim. Freud, okumuş insanlardan oluşan bir dinleyici kitlesine çocuk cinselliği hakkındaki kuramını sunmaktadır. Kısa sunuşu, şiddetli ve yüksek sesle ifade edilen bir hoşnutsuzlukla karşılanır, neredeyse her cümlesi uğultularla kesilir. Dinleyicilerden bazıları protesto ederek salondan çıkar, Freud’un yanından geçerken yere tükürürler. Düzeni sağlamaya çalışan toplantı başkanı bir noktada şöyle bağırır: “Beyler, politik bir toplantıda değiliz!” Bu uyarı bize doğru yolu işaret ediyor: politika ile psikanaliz arasındaki o tuhaf, beklenmedik örtüşmeyi. İkisinde de tartışmalar son derece tutkulu tepkilere sebep olabilir. İkisi de tutkularla uğraşır, ve daha genel düzeyde, ikisi de insanlarla uğraşır.
Bugün popülizmlerin yükselişi olarak algıladığımız şey, aslında politikanın onlarca yıldır insanlarla anlamlı biçimde uğraşmayı bırakmış olmasının sonucu da olabilir. Kamusal alan büyük titizlik ve özenle her türlü politik tutkudan arındırıldı. Tutkular “özel hayata” saklandı. (Tam seçim öncesi dönemler hariç…) Başlı başına özel bir oluşum olarak politik tutku, sansürlenmenin yanı sıra parçalandı, bağlarından koparıldı: Politik fikirler konusunda gerçekten tutkulu olmak son derece şaibeli hale geldi.
Günümüzde popülizmlerle birlikte geri dönen şey politik tutku değil. Tutkular, politik alan da dahil olmak üzere kamusal alana esasen politikadan koparılmış biçimde giriyor, yaşadığımız şey daha ziyade bu. Bunlar kendi içinde politik tutkular değil; Pirandello’nun, yazarını –yani çoğu durumda Liderini– arayan altı kişisine benziyorlar. Popülist tutkular, onları sahiplenmeyi, seslerini yükseltmeyi öneren, ama onlara gerçekten politik bir eklemlenim kazandırma niyeti olmayan politikacılarla birleştiriyor “politika”yı. (Mesela Trump’ın, seçilmesini sağlayan tutkulara politik eklemlenim kazandırmak gibi bir niyeti olsaydı bambaşka bir politika türü icat etmesi gerekecekti.)
Politika ile psikanaliz arasındaki ayrım, kamusal ile özel arasındaki ayrıma tekabül etmez. Bilakis, ikisinin ortak yanı, hem kamusal hem de özel olan üzerinde ve onların kesişiminde işliyor olmaları. Bu kesişimi kaybettiğiniz noktada psikanaliz de politika da elinizden gider. Nitekim son onyıllarda yaşanan da büyük ölçüde bu oldu. Kamusal alana tam anlamıyla aklı başında varlıklar olarak çıkabilelim diye psikanalize “özel tutkularımız”la ve bunların patolojisiyle ilgilenme görevi veren bir işbölümü varsaymak fena halde yanlıştır. Fakat bunun imkânsız olduğunu söylemiyorum; aksine, “liberal demokratik kapitalizm”in gelişimiyle birlikte şiddetle teşvik edilen ve yaşanan şey tam da bu oldu. Tutkuları politikadan bertaraf etmek, bizzat politikayı (salt idarecilikten ibaret olmayan bir politikayı) saf dışı etmek demektir. Yaşanan da bu.
Fakat olası bir yanlış anlamadan da kaçınmak gerek: Politikanın tutkulara da yer açması gerektiğini, tutkuları da içermesi gerektiğini söylemiyorum. Böyle bir şey söylemek, o yanlış ayrımı, politika ile tutkular arasında kökensel bir ayrım olduğunu, temelden farklı olduklarını daha en baştan varsaymaya denk düşer: sanki politika tutkunun tamamen dışındaymış da, gerekli olduğunda, doğru dozda olmak kaydıyla tutkuya yer vermesi gerekiyormuş gibi. Tutkuların (kişisel oldukları için) tanımları gereği “özel” ve apolitik oldukları fikrini geçersizleştirmekle işe başlamak gerekiyor. Hayır efendim, tutku özel değildir! Aşk denen tutku için bile böyledir bu, çünkü o da en az iki kişiyi ilgilendirir ve söz konusu kişilerin daha geniş toplumsal alanı üzerinde etkileri olur.
Politika, yani başka türde bir politika, ortak bir tutkunun, birlikte yaşama biçimimizin ve birlikte yaşamayı istediğimiz biçimlerin farklı eklemlenimleridir. Politik tutkuya veya tutku olarak politikaya imkân vermek, insanların duygularının ifadesi olarak her türlü nefret söylemine girişmesine izin vermek anlamına gelmez. Bir kere, duygu ile tutku aynı şey değildir; tutku çok daha sistemlidir, düzenlemeye, düşünmeye, stratejiye imkân verir…
Politik tutku nedir? Politik tutku, (toplumlar olarak) ortak hayatımızın ne şekilde yaşandığını ve ilerde nasıl yaşanacağını umursama deneyimidir. Hepimiz bu ortak alana öznel olarak zımnen dahiliz, dolayısıyla bu konuda tutkulu olmak kadar mantığa uygun bir şey olamaz.
Agon Hamza ve Frank Ruda’nın Crisis & Critique dergisi Nisan 2019 sayısı için Alenka Zupančič’le yaptıkları söyleşiden alınmıştır.
[1] Türkçeye “Gizli Hakikatler” olarak çevrildi – ç.n.