Shakespeare, sanatçı mizacına sahip olanların kostüm güzelliğinden ne kadar etkilendiklerini bildiği için, oyunlarında daima, sırf göze verdikleri hazdan ötürü, maskeleri ve dansı kullanmıştır. … Gelgelelim, günümüzün kimi eleştirmenleri, Shakespeare’in etkisiyle İngiliz tiyatrosuna ayırt edici özelliğini veren kostümlerdeki ihtişamı, güzellik duygusundan zerre nasiplenmemişlerin son çaresi olan ahlakî gerekçelerle eleştirmektedirler. […]
Benim burada vurgulamak istediğim husus, Shakespeare’in güzel kostümleri şiire resimsellik kattıkları için değerli bulması değil, kostümün belirli dramatik etkileri yaratmada ne kadar önemli bir araç olduğunu bilmesidir. Onun oyunlarının çoğunda, On İkinci Gece, Kısasa Kısas, Veronalı İki Centilmen, Yeter ki Sonu İyi Bitsin, Cymbeline ve diğerlerinde, yaratılan yanılsama, kadın ya da erkek kahramanın giydiği çeşitli kostümlere dayanır. […]
Shakespeare’in elinin altındaki imkânlar konusunda şunu söylemek gerekir ki, büyük tarihsel oyunlarını sergilemek zorunda olduğu sahnenin darlığından ve dış mekânda geçen pek çok sahneyi dekor yokluğu yüzünden çıkarmak zorunda kalışından şikâyet etmiş olsa da, son derece zengin bir gardroba ve makyajları konusunda kılı kırk yaran oyunculara sahip bir yazar olduğu kesindir. […]
Globe Tiyatrosu’nun yanması –bu arada, Shakespeare'in sahne yönetimine damgasını vuran yanılsama tutkusu yüzünden çıkmıştır bu yangın– ne yazık ki bizi pek çok önemli belgeden mahrum bırakmıştır; ama Shakespeare'in zamanındaki bir Londra tiyatrosunun günümüze kalan kostüm envanterinde, kardinaller, çobanlar, krallar, soytarılar ve keşişler için özel kostümler kayıtlıdır; ayrıca, Robin Hood’un adamları için yeşil ceketler, sevgilisi Marian için yeşil bir elbise; V. Henry için uzun kollu ve yaldızlı bir cepken ve I. Edward için bir cüppe bulunur. Bunlar dışında, İspanyol, Mağribî ve Dan kostümleri, miğferler, mızraklar, kalkanlar, imparator ve papa taçları; Osmanlı Yeniçerileri ve Roma senatörleri, Olimpos tanrıları ve tanrıçaları için kostümler bulunur ki bunların tümü, tiyatro yönetmeninin sıkı bir arkeolojik araştırma yaptığını gösterir. […]
Gerçekten de, Shakespeare’in zamanını inceleme zahmetine girenler, arkeolojinin o dönemin en önemli unsurlarından biri olduğunu göreceklerdir. Rönesans’la birlikte klasik mimarlık formlarının dirilmesi, Venedik’te ve başka yerlerde Yunan ve Roma edebiyatının başyapıtlarının basılması, haliyle, kadim dünyanın ziynet ve giysilerine yönelik bir ilgiyi canlandırmıştır. Sanatçılar bu nesneleri, kendilerine katacakları bilginin değil, yaratabilecekleri güzelliğin hatrına incelemişlerdir. Kazılarda gün yüzüne çıkarılan merak uyandırıcı nesneler, yüreği kabuk bağlamış bir küratörün tefekkürüne konu olsun ve ortada bir suç olmadığından canı sıkılan bir polis memurunun içini daraltsın diye bir müzede çürümeye terk edilmez. Yeni bir sanatın, salt güzel değil, şaşırtıcı bir sanatın yaratılmasına ilham olurlar. […]
Arkeolojinin oyunlarda bu şekilde kullanılması, malumatfuruşluğa denk düşmek şöyle dursun, her bakımdan meşru ve güzeldir. Zira sahne sadece tüm sanatların buluşma noktası olmakla kalmaz, aynı zamanda sanatın hayata döndüğü yerdir. Kadim dünya orada uykusundan uyanır ve tarih bir geçit töreni gibi gözlerimizin önünden geçer, ve onu takdir edebilmek için ne sözlüğe ne de ansiklopediye bakma ihtiyacı duyarız. […]
Arkeoloji gerçekten de ancak bir sanat formuna aktarıldığı zaman gerçek anlamda zevkli olur. Sadece ve sadece sanat, arkeolojiyi güzelleştirebilir; tiyatro sanatı da arkeolojiden çok dolaysız ve canlı biçimde yararlanabilir, çünkü tek bir görkemli gösteri içinde, gerçek dünya yanılsamasını gerçekdışı dünyanın mucizeleriyle birleştirir. […]
Elbette Shakespeare'in oyunlarının estetik değeri, içerdikleri olgulara değil, Hakikat’e dayanır ve Hakikat de daima, gönlünüzce seçtiğiniz ya da icat ettiğiniz olgulardan bağımsızdır. Yine de Shakespeare'in olguları kullanışı, yöntemindeki en ilginç özelliklerden biridir ve onun tiyatro konusundaki tavrını ve büyük yanılsama sanatına yakınlığını gösterir. […]
İngiltere’de halk her halükârda ciddi bir değişim geçirmiştir; güzelliği takdir edebilenlerin sayısı birkaç yıl öncesine kıyasla çok daha fazladır; halk, kendisine sunulanlardaki akademik bilgiye ve arkeolojik verilere aşina olmayabilir, ama baktığı güzelliğin tadını çıkarmayı bilir. Önemli olan da budur. Gülün güzelliğine hayran olmak, kökünü mikroskobun altına yerleştirmekten yeğdir. Arkeolojik doğruluk, sahnede yaratılan yanılsama etkisinin koşuludur sadece, özü değil. […]
Sanatın olguları çeşitlidir, ama sanatsal etkinin esası birliktir. Monarşi, Anarşi ve Cumhuriyetçilik, ülkelerin yönetimi için birbirleriyle yarışabilirler; ama bir tiyatro, kültürlü bir despotun elinde olmalıdır. İşleri insanlar arasında bölüştürebilirsiniz, ama zihin bölünmemelidir. Gerçekte sanatta uzmanlaşma yoktur, ve hakikaten sanatsal bir yapım tek bir ustanın imzasını taşımalıdır – her şeyi tasarlayıp düzenlemekle kalmayan, her kostümün nasıl giyileceği konusunda da mutlak yetkiye sahip olması gereken bir ustanın.
Burada dikkat çekmek istediğim husus, arkeolojinin bilgiçlik taslamaya yarayan bir yöntem değil, sanatsal yanılsama yaratma yöntemi olduğu, kostümlerin de bir karakteri betimlemeye gerek olmadan teşhir etmenin, dramatik durumlar ve etkiler yaratmanın aracı olduğudur. Günümüzde pek çok eleştirmenin, modern tiyatrodaki en önemli hareketlerden birine, daha mükemmel haline kavuşamadan saldırıyor olmaları çok yazık. Shakespeare gibi bir oyun yazarının kesinlikle onaylayacağı bu harekete, teşvik vermeseler bile, en azından karşı çıkmamaları gerekirdi, zira onun yöntemi hakikat yanılsaması, sonucu ise güzellik yanılsamasıdır. […]
Bu denemede söylediğim her şeye katılıyor değilim. Hatta tamamen karşı çıkacağım pek çok nokta var. Bu deneme sadece, sanatsal bir bakış açısını temsil ediyor ve sanat eleştirisinde aslolan, tavırdır. Zira sanatta evrensel hakikat diye bir şey yoktur. Sanatta hakikat, aynı zamanda tam tersinin de doğru olabileceği bir şeydir. Platon’un İdealar kuramını ancak sanat eleştirisinde ve sanat eleştirisi aracılığıyla anlayabilmemiz gibi, Hegel’in karşıtlıklar sistemini de ancak sanat eleştirisinde ve onun aracılığıyla idrak edebiliriz. Metafiziğin hakikatleri, maskelerin hakikatidir.
Oscar Wilde, “The Truth of Masks: A Note on Illusion” metninden alıntılanmıştır.