Gümüşsuyu'nda Gezi direnişçilerinin kurduğu barikat
Paris Komünü, 19. yüzyılın en büyük festivaliydi. 1871 baharındaki olaylara, isyancıların kendi tarihlerinin efendisi oldukları duygusu damgasını vurmuştur – ama bu, “iktidar” politikası düzeyinde değil, gündelik hayat düzeyinde yaşanan bir duygudur. […] “Komün’ün en önemli toplumsal ölçütü, eylemlerde kendini gösteren varoluşudur” diyen Marx’ın bu sözleri de bu anlamda anlaşılmalıdır.
Engels’in “Paris Komünü’ne bakın – işte proletarya diktatörlüğü odur” sözleri, proletarya diktatörlüğünün ne olmadığını (proletarya adına proletarya üzerinde çeşitli biçimler altında kurulan devlet diktatörlüğü olmadığını) gözler önüne sermek için ciddiyetle ele alınmalıdır.
Komün’ün bütünlüklü bir örgütsel yapıdan yoksun olduğu eleştirilerine haklı gerekçeler bulmak kolay olmuştur. Ama bugün politik yapı sorunu, Bolşevik yapıların sözde mirasçılarının savunduğundan çok daha karmaşıktır; bu nedenle Komün’ü, sadece hataları kolaylıkla aşılabilecek günü geçmiş bir devrimci primitivizm örneği olarak değil, hakikati hâlâ açığa çıkarılmayı ve gerçekleştirilmeyi bekleyen olumlu bir deney olarak incelememiz gerek.
Komün’ün hiçbir lideri yoktu. Üstelik zaman, liderlerin şart olduğu fikrinin işçi hareketinin tüm saflarında kabul edildiği bir zamandı. Komün’ün paradoksal başarılarının ve hatalarının ilk sebebi de budur. Komün’ün resmî örgütçüleri (bir Marx, Lenin veya Blanqui’yle kıyaslandıklarında) güçsüzlerdi. Öte yandan, Komün ânının “sorumsuzca” eylemleri, devrimci ânın zamanımızda devam etmesi için gereken eylemlerin ta kendisidir.
Komün, devrimci bir kentçiliğin günümüze dek hayata geçirilmiş yegâne örneğidir – hayatın hâkim düzenlenme biçimlerinin simgelerine saldırılması, toplumsal mekânın politik çerçevede kavranması, anıtların masumiyetinin reddedilmesi… Bu saldırıları “lümpen-proletarya nihilizmi” diye kınayanlar […] mevcut toplumda neyin olumlu ve korumaya değer olduğunu ortaya koymalıdırlar. “Tüm mekânlar halihazırda düşman işgali altındadır… Gerçek kentçilik, bu işgal kentin belirli bölgelerinde temizlendiği zaman ortaya çıkar. İnşa dediğimiz şey ancak o zaman başlar.”[1]
Komün, eski düzeni savunanların, şu veya bu biçimde devrimcilerin işbirliğinden nasıl faydalandığını gösterir – özellikle de, sadece devrim hakkında düşünen ve aslında düzenin savunucuları gibi düşündükleri anlaşılan devrimcilerin. Düzen bu yolla düşmanları arasında kendine üsler edinir (ideoloji, dil, alışkanlıklar, beğeniler) ve onları, kaybettiği alanı yeniden fethetmek için kullanır. […] Gerçek “beşinci kol” bizzat devrimcilerin zihinlerindedir.
Bu hareketi, (klasik romanlarda olduğu gibi) her şeyi bilen ilahî bir bakışla inceleyen kuramcılar, Komün’ün nesnel olarak yenilmeye mahkûm olduğunu ve hiçbir zaman başarıyla sonuçlanamayacak olduğunu rahatlıkla gösterebilirler. Ama şunu unutuyorlar: Komün’ü gerçekten tecrübe etmiş olanlar için, o zaten başarıyla sonuçlanmıştır.
18 Mart 1962
“Theses on the Paris Commune” metninden alınmıştır. Metnin tamamı için bkz. http://www.bopsecrets.org/SI/Pariscommune.htm