Paul Scheerbart, Nusi-Pusi, 1912
Paul Scheerbart (1863-1915) Alman şair, düşünür ve romantik bir hayalci. “Ebedi Devinim Makinesi”nin mucidi, kristal mimarlık düşüncesine esin veren bir ütopist. Scheerbart, Alman romantiklerinden ve Nietzsche’den etkilenir; Gotik mimarlıktan, teosofi düşüncesinden ve ezoterik gelenekten beslenir. Camın, özellikle de kristalin, mimarlığı şiire dönüştüreceğine inanır; bu inançla camdan bir ütopya tahayyül eder. Mimarlık, Scheerbart’ın cam ütopyasında en saf formuna erişir, bütünüyle tinsel bir seslenişe bürünür. Scheerbart’ın ütopyası Alman mimar Bruno Taut’u (1880-1938) derinden etkiler. Taut, Scheerbart’ın izinde, Cam Ev’i (Glashaus, 1914) tasarlar ve Şehrin Tacı (Die Stadtkrone, 1919) başta olmak üzere birçok eser kaleme alır.
Şehrin Tacı’nda, mimarlık öncelikle işlevden ve tüm faydacı yaklaşımlardan arındırılır. Kristal katedraller, şehrin en üst noktalarında, yüce ruhun tapınakları olarak yükselir. Mimarlık, metafizik ışıkla dolar; fantezilerle dolu ruhani bir ritüele, yüce bir imgelem oyununa dönüşür. Mimarlığın bu en saf formunda, kişi nihayet gerçek suretiyle karşılaşacaktır. Kristal mimarlık, özünde şiir ve eleştiri olarak mimarlık düşüncesidir. Kurumsal kontrol mekanizmalarından tamamen özerkleşmiş, salt mimarlık düşüncesinin mabetidir.
Nereye gitmek istediğimi biliyordum.
Kayalara acemice oyulmuş basamakları yılmadan tırmandım – ve çok geçmeden oradaydım.
İşte, hayatım boyunca arzuladığım bu çarpıcı sarayın önünde duruyordum.
Ancak hiç şimdiki kadar berrak görmemiştim onu.
- - -
Saray dağın tepesinde sivri dişli bir miğfer gibi oturuyor.
Hayret içindeyim.
Fakat – ne kadar da sessiz.
Hiç böylesine korkunç bir yalnızlık hissetmemiştim.
Yakut rengi sütunlar gözlerimi delip geçiyor – ve güneşin parlaklığıyla ışıldayan devasa salon ne de güçlü yanıyor.
Ve işte hayatım boyunca hep arzuladığım çarpıcı saray!
Her şey öylesine ölü ki!
Ve bir ses bana şöyle diyor:
“Hayalini kurduğun sanat hep ölü. Saraylar hayattan yoksun. Ağaçlar yaşar, hayvanlar yaşar – ama saraylar yaşamaz.”
“O halde”, diye karşılık verdim, “Ben de ölüyü isterim!”
“Başüstüne!” diye bir ses duyuyorum – ama kimin söylediğini anlayamıyorum.
Bir çılgın gibi haykırdım, amansız bir nefretle: “Sessizliği – huzuru arzuluyordum!”
“Sessizlik,” dediğini duyuyorum şimdi, “Sessizliğe hiç şüphesiz erişeceksin – bu kadar da açgözlü olma!”
- - -
Ve ne istediğimi biliyordum – sükûneti arzuluyordum – şehvetsiz – engin sonsuzluğa doğru ayrılış!
Ve ölü saray titredi – titredi!
Almanca orjinali: P. Scheerbart, “Der Tote Palast: Ein Architektentraum”, Die Stadtkrone, Taut, B., Jena, 1919, s.135-139. https://digi.ub.uni-heidelberg.de/diglit/taut1919/0143. İngilizce çevirisi: Scheerbart, “The Dead Palace: An Architect’s Dream”, The City Crown, Taut, B., çev. & ed. Mindrup, M., Altenmüller-Lewis, U., Ashgate Publishing, 2015, s.142.
Bruno Taut, Alpine Architektur, 1919[1]
Bruno Taut, Der Weltbaumeister, 1920.[2]