Neoliberalizmin İdeolojik Müttefiki: Postmodernizm

 

Postmodernizm, liberalizmi kabullendirmeye ve meşrulaştırmaya yarayan ideolojik bir söylemdir.

[...]

Kapitalizmin bunamışlığı [sénilité] sadece ekonomik ve sosyal yeniden üretim alanında tezahür etmiyor. O altyapının üstünde bir dizi tezahür de söz konusu. Bir kere, evrenselci burjuva düşüncesi geriliyor (ve yerini postmodernist yamacılık alıyor), ona (burjuva demokratik geleneğinin aşınmasının sonucu olan) siyasal yönetim alanındaki bozulma eşlik ediyor.

Postmodernist ideolojik söylem, bu tür gerilemelerden besleniyor. İçinde bulunduğumuz dönemin şaşkınlıklarının ürettiği kimi önyargılar da kullanılıyor, evrenselcilik ve ilerleme kavramlarına karşı güvensizlik yaratılıyor. Aslında yapılan, Aydınlanma kültürünün ve burjuva tarihinin ve düzeninin eleştirisi değil. Bunak kapitalizmin daha da azdırdığı tablonun tutarlı bir eleştirisini yapmak yerine, liberal Amerikan ideolojisinin önermeleri ikame ediliyor: “Hayatını yaşamak”, “gününü gün etmek”, “uyum sağlamak”, sistemin niteliğini ve ortaya çıkardığı sorunları asla tartışma konusu yapmamak, yaşadığımız çağın genel yönelimlerini ve eğilimlerini sorgulamamak...

Geçmişin mirası olan kültürel farklılıkların yüceltilmesi ve ona eşlik eden güdük burjuva evrenselciliğinin postmodern eleştirisi, çağdaş emperyalizmin küreselleşme projesiyle tam bir uyum içindedir. Öyle bir proje ki, sadece dünya ölçeğinde bir ayrımcılık (apartheid) yaratabilir. Söz konusu proje, gerici cemaatçi Amerikan geleneği tarafından da besleniyor. Ben buna “kültüralist gerileme” diyorum. Kültürel farklılıklar sistemin efendileri tarafından manipüle ediliyor; ki bu aynı zamanda egemenlik altındaki halklar tarafından harekete geçiriliyor (sözde dinî ve etnik köktencilik gibi...). Gilbert Achcar, yerinde olarak, Huntington’ın uygarlıklar şoku dediğine, “barbarlıklar şoku” diyor.

Burjuva düşüncesine göre bile bir gerileme anlamına gelen bu tür tezahürler bütünü, siyaset pratiğinin de yozlaşmasıyla sonuçlanıyor. Oysa, demokrasi ilkesi, her zaman alternatif tercihler olasılığına gönderme yapar. Geçerli neoliberal ideolojiyse, “alternatifsizliği” vaaz ediyor. Sosyal ötesi rasyonellik ilkesinin alternatiflere yer bırakmadığı vazediliyor. Öyleyse demokrasinin gereği de yoktur. Başka türlü ifade etmek istersek, piyasanın sözde etkinliği (rasyonalitesi) ilkesi, bunak kapitalizmde bu işlevi üstleniyor. Böylesi koşullarda da demokrasi pratiğinin içi boşalıyor ve benim “düşük yoğunluklu demokrasi” dediğimin yolu açılıyor. Demokrasi denilen, seçim soytarılığına, kalabalıkların manipülasyonuna ve “gösteri toplumunun” oyuncağına dönüşüyor... Bu tür pratiklerle meşruiyetini kaybeden, lime lime dağılan siyaset, artık iç tutarlılığı olan alternatif toplum projeleri önerebilir niteliğini kaybediyor.

Bir egemen sınıf olarak burjuvazinin yüzü de artık değişmekte! Tüm yükselen tarihi boyunca burjuvazi, “sivil toplumun” temel belirleyicisi oldu. Elbette bu durum kapitalist girişimci ailesine mensup olanlar için göreli bir istikrar anlamına geliyordu. Rekabetin baskısıyla sınıfın eski mensupları iflas ederken, yeni yetmeler onların yerini alıyordu. Yine de burjuvazi, bir dizi değerler sistemini ve davranış kalıbını temsil ediyordu. Egemen sınıf olan burjuvazi, mensuplarının saygınlığını ve ayrıcalıklarını meşrulaştırabiliyordu. Artık bugün durum pek öyle değil. İster iş dünyasında isterse siyaset alanında olsun, mafya türü bir model eskinin yerini alıyor. Siyaset ve ekonomi alanlarının ayrımı (ki aralarında karşılıklı sızmalar olsa da tarihsel kapitalizmin bir özelliğiydi) artık ortadan kalkma yolunda. Söz konusu mafyalaşma sadece Üçüncü Dünya ve sosyalist denilen eski Doğu Bloku ülkelerinde değil, bizzat kapitalizmin kalbini oluşturan merkez kapitalizmi için de geçerli. Aksi halde, İtalya’da Berlusconi, ABD’de (Enron skandalına bulaşmış) Bush ve diğerlerinin durumu nasıl açıklanır?

Elbette bunak bir sistem demek, sessizce son günlerini geçiren bir sistem demek değildir. Tam tersine bunamışlık, şiddet artışını davet eder.

[...]

 

Samir Amin, Liberal Virüs, Sürekli Savaş ve Dünyanın Amerikanlaştırılması [2004] içinde, çev. Fikret Başkaya (İstanbul: Yordam Kitap, 2016) s. 21-24.

postmodernizm, kültüralizm