Kolonyalizmin Gölgesindeki Modernizmler

 

Duke University Press’ten çıkan Mapping Modernisms: Art, Indigineity, Colonialism adlı derleme, sömürge rejimlerinde yaşadıkları için sanat kanonuna dahil edilmemiş veya geri plana itilmiş modernist sanatçıları ele alıyor. Yerli topluluklara mensup sanatçıların eserleri genelde Batı sanat tarihinde “Afrika, Okyanusya ve Kıta Amerikası sanatı” başlığı altında sınıflandırılır. Metropolitan Sanat Müzesi’nde, büyük çeşitlilik ve farklılık gösteren kültürlere ve geleneklere ait eserler hâlâ tek bir bölümde toplanıyor. Örneğin Ekvator menşeli, MÖ 2300-2200 yıllarına ait bir kil heykel, aralarındaki onca coğrafi ve zamansal uzaklığa rağmen Yeni Zelanda’da üretilmiş 2004-2005 tarihli bir fotoğrafla birlikte gruplandırılıyor.

“Afrika, Okyanusya ve Kıta Amerikası” gibi bir kategorinin oluşturulması, bütün bu coğrafyaya ait sanatın “ilkel” olduğu fikriyle açıklanır. Bu terim, apayrı kültürleri homojenleştirmekle kalmaz, çocukça ve naif olduklarını da ima eder; Batı dışında üretilen sanatı zamansallığın dışına iter, her türlü evrim veya gelişim fikrinden mahrum bırakır. Bu “dünya sanatı” mefhumunda, 20. yüzyıl modernizmi gibi akımlar Batı ülkeleriyle sınırlanırken, Batı dışı sanat geleneklerinin ilelebet sabit ve değişmez kaldıkları varsayılır. Oysa, Mapping Modernisms derlemesinin gösterdiği gibi, bu son derece dar bir dünya kültürü görüşüdür.

Kitabın editörleri, modernist sanat tarihlerinde farklı kültürler arasındaki etkileşimlerin ne kadar eşitsiz bir bakışla yansıtıldığına işaret ediyorlar. Sözgelimi Picasso, Afrika heykellerinden ve klasik İber sanatından devşirdiği unsurlar nedeniyle övülürken, Avrupa sanatından alıntı yapan yerli sanatçılar “türev” veya “taklit” gibi nitelemelerle küçümsenir. Mapping Modernisms, modernizmin Batı anlatılarında kurgulandığı gibi Batı merkezlerinden çevre ülkelere doğru ilerleyen bir yayılma süreci olmadığını, dünya çapında gelişen karmaşık bir etkilenme ve alışveriş ağı olduğunu gösteriyor.

Elizabeth Harney ve Ruth Phillips, “Sunuş” yazılarında, Afrika ve yerli Kuzey Amerika modernizmlerinin Batı sanat dünyasında ele alınma biçimlerindeki değişimi tarif ediyorlar: Bu sanatçılar “önce susturulup marjinalleştirilmiş, sonra ilkelleştirilip temellük edilmiş, daha sonra (antropoloji ile sanat müzeleri arasına sıkıştırılmış olmakla birlikte) övülmüş, ve nihayet ‘küresel çağdaş’ adı altında yüceltilmiştir.” Doğrusu, Google aramaları ve belli başlı müzelerdeki ayrımlar düşünülünce, bunun iyimser bir görüş olduğu söylenebilir. Modernizm tarihini “evrenselleştirme” arzusu hâlâ evrenselleşmiş değil. Ama Mapping Modernisms, etkileyici eserler ortaya koydukları halde sanat tarihinde göz ardı edilmiş çok sayıda modernistin hak ettiği ilginin teslim edilmesi yolunda önemli bir adım.

 

Mapping Modernisms: Art, Indigeneity, Colonialism, ed. Elizabeth Harney ve Ruth B. Phillips (Duke University Press, Ocak 2019).

Naomi Polonsky’nin Hyperallergic’te yayınlanan The Modernists Marginalized Under Colonialism başlıklı yazısından kısaltılarak çevrildi.

Modernizm