Özellikle küresel ekonominin 2008 krizinden sonra "yaratıcı endüstri" bir külte dönüştü. Sanki sistemin maraziyetini sanatın tedavi etmesi bekleniyordu. Sınırlı da olsa Türkiye'de de ilgi gördü bu olay. Örneğin, CHP'nin son seçimlerdeki programında ve İKSV'nin ilkeleri arasında yer aldı.
Yaratıcı endüstri olarak tanımlanan modeller oldukça değişik. Bir uçta sanat ile zanaatin bileştirildiği girişimler var, diğer uçta dijital ortamların tasarımıyla ilgili endüstriler. Örneğin büyüklüğü 100 milyar doları bulan bilgisayar oyunları ve 100 milyon kayıtlı kullanıcısı bulunan sosyal medya dünyası.
Yaratıcı endüstrilerin sanatla bağı, kültür endüstrilerinden farklı; sanatın piyasalaştırılmasıyla sınırlı kalmıyor. Sanat piyasası 16. yüzyıldan beri gelişip duruyor. Ne var ki yaratıcı endüstriler, sanatın icraatını, sanat yapma edimini, ona yabancı olan üretim süreçlerine soğurarak onun ontolojisini parçalıyor. Sanatı, Rönesans'tan beri süren özerklik mücadelesinde karşısına aldığı etkinliklerle özdeşleştiriyor: zanaatle, sanayiyle, tasarımla, iletişimle vb. Bir yandan sanatı herhangi bir üretim teknolojisine indirgiyor, diğer yandan toplumla bileştiriyor. Oysa Adorno'ya göre, "sanatın toplumsallığı, topluma karşı olması" (Estetik Teori). Aslında bu durum, piyasanın "sanat" olarak markalandırıp dolaşıma soktuğu her şeyin sanat sayılmasına ilişkin süregelen ideolojiyle ve pratikle gayet uyumlu.
Yaratıcı Endüstri a la Turca
Yaratıcı endüstrinin Türkiye'deki öncüsü Ferit Şahenk. Şahenk, bilindiği gibi iktidarın en gözde iş adamlarından. Başında olduğu Doğuş Grubu, finanstan, enerjiye, otomotivden inşaata birçok temel sektörde şirketleri olan bir holding. Şu sıralardaki en dehşetli projesi, kent savunması gruplarının ve meslek kuruluşlarının İstanbul tarihinin en büyük "talan" ve "yıkım" girişimi olarak değerlendirdikleri Galataport. Doğuş'un "sanat ve kültür" kuruluşu, Garanti Bankası bünyesinde kurulan SALT; direktörü Vasıf Kortun.
Ferit Şahenk ve Tayyip Erdoğan
Son yıllarda Doğuş, yoğun olarak satın aldığı restoran zincirleriyle Türkiye'nin en büyük "restoran grubu" oldu. Şahenk giderek Avrupa'daki lüks restoran ve otellere de el atıyor ve İspanya'da El Millonario Turco unvanıyla anılmaya başlıyor.[1] Diğer yandan, Babylon'un da bağlı olduğu "Türkiye'nin en büyük konser ve festival organizasyon şirketlerinden" Pozitif'i ele geçiriyor. Ayrıca peş peşe satın aldığı marinalarla Akdeniz'in en büyük marina zincirine sahip oluyor.[2]
Doğuş Holding'in gastronomi atağını "güncel sanat"la kaynaştıran, SALT. Örneğin, SALT Beyoğlu içinde açılan Yaratıcı Fikirler Enstitüsü'nün kurduğu Gastronomika, Anadolu mutfağını yeniden kimliklendiriyor! SALT Galata, Garanti Bankası'nın yeni genel müdürü şerefine düzenlenen ziyafette, "The Cooking Tour Experience 2015" gastronomi dünya turu kapsamında İstanbul'a gelen "dünyanın en iyi restoranı" El Cellar de Can Rocca'yı ağırlıyor.[3] Ayrıca gene Doğuş Grubu "sanata bi yer" projesiyle restoranlarını 'güncel' sanatla donatıyor. Bir başka "Çağdaş Sanat-Gastronomi-Müzik" olayı da, ilki 2015 yılında düzenlenen ve her yıl Mayıs ayında tekrar edeceği bildirilen Kapadokya'daki "Cappadox" Festivali. "Bienal tadında"[4] olduğu söylenen bu festivalin "küratörü" de zaten Anne Ben Barbar mıyım? bienalinin küratörü Fulya Erdemci.
Doğuş Holding'in yaratıcı endüstri alanındaki sahnesi, geçtiğimiz yıllarda kurulan "Bomontiada". Tarihî Bomonti Bira Fabrikası yerinde açılan bu "yaratıcı kültür kampüsü", SALT'ın başındaki Vasıf Kortun'un yönettiği "güncel sanat merkezi" ALT, Pozitif'in CEO'su Cem Yegül'ün yönettiği Babylon, tasarım merkezi Atölye İstanbul, ve gayet seçkin birtakım restoran, bar ve kafeden oluşuyor. Yegül, "güncel sanat üzerinden yeni bir dil oluşturmayı umduğumuz bir laboratuvar"[5] dediği Bomontiada'nın "İstanbul'daki yaratıcı endüstrinin dönüştürücü merkezi" olacağını iddia ediyor.[6] IAN Chronicle dergisinin editörü Şebnem Kırmacı, ölçüyü daha da kaçırıyor ve burasının "kültürel değişimin doğacağı bir mabet" olacağını söylüyor...[7] Oysa besbelli Bomontiada, sonuçta, Şişli'nin bir kentsel dönüşüm ve rant adası. Bu bölgede 19. yüzyıl sonundan başlayarak gelişen son derecede kozmopolit ve şenlikli bir kültürel tarihin son noktası.
Et Sanatı
Şahenk'in gastronomi yatırımlarıyla başlayan yaratıcı endüstri serüveni bir bakıma kasap Nusret'le tanışmasıyla yol alıyor. Çalışma hayatına kasap çıraklığıyla giren Nusret Gökçe, 2010 yılında Mithat Erdem'le ortak olarak kendi kasap-et restoranını açıyor. 2012'de Nusr-et'in büyük hissesini 6,8 milyon dolara Ferit Şahenk'in almasıyla işler büyüyor ve Nusr-et restoranları kısa sürede bir zincir oluşturuyor. İstanbul'da açılan üç büyük yeni mekâna, Ankara, Bodrum ve Marmaris ekleniyor. Arkasından Dubai’yle yurtdışına açılıyor. Şimdi de New York ve Londra gündemdeymiş.
Nusret Gökçe, Ferit Şahenk
Nusret, inanılmaz paralara etobur (carnivore) Türk seçkinlerinin iştahını tatmin etmekle kalmıyor, birden İstanbul sosyetesinin gözdesi olup çıkıveriyor. Neredeyse bütün restoranların Doğuş Holding'e ait olduğu koca Bodrum/Yalıkavak marinasındaki Nusr-et'in önüne heykeli dikiliyor. Magazin medyasına göre o artık "eline bıçak aldığında heykeltıraşa bağlayan" bir "sanatçı". Şöhretlerin şöhreti Nusret fena halde şımartılıyor. Etle olan ilişkisini cinsel bir havaya büründürüyor. Video, fotoğraf ve mesajlarıyla sosyal medyada bir maço olarak sivriliyor. Pespaye mesajları kapış kapış 'beğen'iliyor.[8]
Nusret graffiti'si ve emojisi
Ama Nusret'in şöhreti asıl geçenlerde patladı. Hem de bu sefer dünya çapında. Bunu yaratan, Nusret'i bir şaşlık sıvazlarken ve tuzlarken gösteren sosyal medya videosu. Bu videonun bütün dünyayı sarması üzerine tuzlama imajı Melbourne'de dev bir graffiti oluyor. Milletin bunun önünde çektirdiği fotoğraflar yayıldıkça yayılıyor. Derken Ben Affleck ve Rihanna gibi starların aynı imajın olduğu t-shirtleri giydikleri görüntüler sarıyor ortalığı. Sonradan bunların montaj olduğu söylense de olan oluyor. Nusret'in imajlarının paylaşıldığı #saltbae bir çılgınlık halini alıyor.[9] Öyle ki Nusret basbayağı ikon oluyor: Sosyal medya dili emoji, tuzlama imajını alfabesine katıyor. Ve nihayet Nusret gerçekten sanat oluyor. Yaptıkları servetlerle Jeff Koons ve Damien Hirst’le birlikte çağdaş sanatın üç kralından biri olan Murakami, Nusret'in küresel şöhretini fırsata dönüştürüyor.
Nusret ünlü hayranlarıyla
Rihanna, Nusret t-shirt'üyle; Nusret'in "Rihanna da bizden yiyor" twitter mesajına koyduğu resmi
Kasaplığın sanatlaştırılması ve sanatın kasaplaştırılması... Pes doğrusu, ne 'yaratıcılık' ne 'endüstri'! Bundan böyle herhalde, yaratıcı endüstrinin 'mabedi' olmayı Bomontiada değil de Nusr-et hak ediyor.
Murakami'nin 'Nusret sanatı'
[1]Hürriyet-Kelebek, 27 Ocak 2017.
[3] Hürriyet, 7 Eylül 2015.
[4] Ceren Çıplak, Cumhuriyet, 24 Mayıs 2016.
[5] IAN Chronicle, Kasım 2015, s.2.
[6] Cumhuriyet, 7 Şubat 2016.
[7] IAN Chronicle, Kasım 2015, s.2.
[8] Örneğin, bir Çin takımına transfer olan futbolcu Burak Yılmaz'la çektirdiği fotoğrafın altına Instagram’da şöyle yazıyor: "Gitmeden son kez yedirir misin dedi". (Oda, 8 Şubat 2016)
[9] euronews, 1 Şubat 2017.