Aşağıdaki metin, Notes From Nowhere adlı editoryal kolektifin We Are Everywhere: The Irresistable Rise of Global Anticapitalism (derleyen Notes from Nowhere [Londra: Verso, 2003]) başlıklı kitaba yazdığı sunuş metninin çevirisidir. Copyleft lisanslı kitabın PDF'sini indirmek için: library.uniteddiversity.coop
Woomera gözetim kampının tellerini keserek insanlık dışı koşullarda yaşayan sığınmacıları özgürlüğüne kavuşturan eylemciler, Avustralya, 2002. Foto: Desert Indymedia
We Are Everywhere (Her Yerdeyiz), bir eylemcilik antolojisi ile taban hareketleri hakkında taban tarafından yazılmış bir tarih kitabı arasında bir yerlerde duruyor. Kısmen ajitatif bir kolaj, kısmen bir doğrudan eylem kılavuzu. 1994’ten günümüze anti-kapitalist hareketlerin izini süren bu kitap, eşi benzeri görülmemiş bir küresel isyanın kaydını tutuyor: daima akış halinde olan; okyanusları aşarak fikir ve taktik değiştokuşu yapan, kültürler ve kıtalar arasında strateji paylaşımı yapan bir isyan; yığınlar halinde biraraya gelip aniden dağılan ve sonra tekrar toplaşan bir isyan.
Fakat bu, anlatılmamış hikâyelerden oluşan bir hareket. Çünkü tarihi yapan aşağıdakiler olsa da yazmak onlara düşmez. İktidar sahipleri çeşitliliğimizde karmaşadan başka bir şey görmüyor. Medya, ne dediğimizi bilmediğimizi, hiçbir çözüm önerimiz olmadığını, kimseyi temsil etmediğimizi, ve dolayısıyla yok sayılmamız gerektiğini söylüyor. Oysa, bir an olsun susup dinleyebilseler birbirinden çok farklı aksan, ses, tını ve dilde anlattığımız sayısız hikâyeyi duyabilecekler belki de.
Geçtiğimiz yıllarda küresel bir mücadele dokusu meydana getiren taban hareketlerinin hasıraltı edilmiş hikâyelerini belgelemek, duyurmak ve sesini yükseltmek istedik. Bu amaçla, Notes from Nowhere adlı editoryal kolektifin bünyesinde biraraya gelerek bu kitabı hazırladık. Peki ama, adı sanı, manifestosu ve lideri olmayan bir hareketin tarihini anlatmaya nereden başlamalı?
Cevap ortada: Ne yaşadıysanız onu anlatırsınız. Nasıl ki arkasında yürüdüğümüz tek bir pankart, bağlı olduğumuz bir “küçük kırmızı kitap” ya da doktrin yoksa, tek bir hikâyemiz de yok. Bu kitapta diğer bütün sesleri bastıran egemen bir politik ses, dogma ya da parti çizgisi bulamazsınız; onun yerine, sizlere, bir öznellikler çatışması sunuyoruz. Bunlar, ilham, korku, mizah, gündelik hayat ve tarihle yüklü hem özel hem de kamusal anlar.
2001 yılında Cenova’da toplanan G8 zirvesine karşı düzenlenen protestolarda yer alan Tute Bianche kolektifi, foto: Tendence Flu
Tıpkı bu hareketin yaptığı gibi bizler de mahremiyetin, öznelliğin ve çeşitliliğin değerini biliyoruz. Kişisel hikâyelerin en az manifestolar kadar öğretici olduğunu düşünüyoruz. Bu açıdan, geçmiş mücadele geleneklerinin çoğundan ayrılıyoruz. Bizler, doğrudan demokrasiye dayalı yeni, radikal ve dönüştürücü bir politikanın; bireysel seslerimize, umutlarımıza, mutluluklarımıza, şüphelerimize ve felaketlerimize değer veren; korkumuzdan başka hiçbir şeyimizi feda etmemizi beklemeyen bir politikanın bileşenleriyiz. Dolayısıyla, bilfiil mücadeleye katılmış insanların deneyimlerini başlangıç noktası olarak alıyoruz; ve böylece, bu tür hareketler hakkındaki geleneksel anlatım tarzını alt üst ediyoruz.
Kitap, yedi bölümden oluşuyor; her bölümün başında söz konusu hareketi başlıca özellikleriyle tanıtan bir sunuş metni bulunuyor. Sunuş metninin ardından, kabaca kronolojik sırayı takip eden ve doğuşundan, birleşmesine ve olgunlaşmasına kadar hareketin gelişim aşamalarını aktaran bir dizi hikâye geliyor. Aralarda, doğrudan eyleme yönelik kendin-yap kılavuzları bulunuyor. Kitap, tarihsel bir zaman çizelgesi takip ediyor. Zapatistlerin 1 Ocak 1994’teki ayaklanmasıyla başlıyoruz. Bize göre, bu ayaklanma yeni bir direniş hareketleri çağının habercisiydi. Ve yine Zapatistlerin 1 Ocak 2003’te San Cristóbal de las Casas’ı ele geçirişiyle kitabı noktalıyoruz.
We Are Everywhere, paketlenmiş bir bütün ya da eksiksiz bir taslak olma iddiasında değil. Ve zaten, bu mümkün olmazdı da. Kitabın kusurları da editoryal tercihler de bizim sorumluluğumuzda. Biz yalnızca bu karmaşık, dağınık ve merkezsiz ağda kendimize en yakın bulduğumuz, hatıra ve deneyimlerimizle örülmüş hatları takip ettik. Bu süreçte, ulaşamadığımız pek çok yer; dil, kültür ve mesafe engelinden ötürü duyamadığımız sayısız ses olduğunu fark ettik. Bu bilhassa güney yarımküre için geçerli. Bazı durumlarda Güney’in hikâyeleri bize Kuzeyli ziyaretçilerin sesiyle ulaşabildi yalnızca. Mümkün olan her durumda hikâye sahibi toplumsal harekete başvurduk; metni onlara okuttuk ve yorumlarını aldık.
Zapatistler, radikal diyalog ve katılım mefhumlarına dayalı mücadeleleriyle, dinleyen bir isyanın yolunu gösterdiler bize. Bu doğrultuda 2001 yazında hazırladığımız Notes From Everywhere adlı taslak niteliğindeki kitapçığı, üç kıtada ve on bir ülkede gerçekleşen çeşitli toplantı ve eylemlerde eylemcilere dağıttık ve eleştiri, yorum ve katkılarını bizlerle paylaşmalarını rica ettik. Bu diyalog internet sitemiz üzerinden hâlâ sürmekte.
Kitaptaki hikâyeleri biraraya getirmeye başladığımızda, en başından beri düşündüğümüz şeyin doğru olduğunu görmekten büyük bir heyecan duyduk. O da, farklı hareketlerin bir noktada birleştiği, birbirlerini müttefik kabul ettikleri ve birlikte mücadele ettikleriydi.
Peki biz tüm bunların neresinde duruyoruz? Cevap yine Zapatistlerde: Zapatistler maskelerinin ardından “Bizim yaptığımızı yapın” demiyorlar; “Biz siziz” diyorlar.
Fakat, tüm bunlara rağmen elinizdekinin yalnızca bir kitap olduğunu unutmayın. Ders niteliğindeki doğrudan eylemleriyle özel mülkiyetin kaldırılmasını talep eden ve yoksulları müşterekleri geri almaya teşvik eden İngiliz Digger’larından Gerard Winstanley’nin 1649’da dediği gibi: “Aklımdan geçen düşünceler ve kelimeler bana kelimelerin ve yazının bir hiç olduğunu, sessizliğe gömülmeleri gerektiğini çünkü her şeye yaşam verenin eylem olduğunu ve eyleme geçmediğiniz sürece hiçbir şey yapmadığınızı söylüyor”.