Facebook Zihin Okuma Programı Geliştiriyor

24/4/2017 / skopbülten

 

Bu ânında haberleşme aracı, ister istemez, doğru ya da yanlış ellere düşmesine bağlı olarak, iyi veya kötü amaçlara alet edilebilecek muazzam bir iktidar aracına dönüşecek.

Telgrafın mucitlerinden Samuel Morse’un bir mektubundan, 1838

Modern bilimin harikulade başarıları arasında kuşkusuz en büyüğü ve insanlığa en büyük yarar sağlayanı, telgrafın icadı olmuştur. Yeryüzünün bütün halklarının birbiriyle düşünce alışverişinde bulunmasını sağlayan böyle bir araç sayesinde, eski önyargı ve düşmanlıkların hepsi yok olacak.

Charles F. Briggs ve Augustus Maverick’in Telgrafın Öyküsü kitabından, 1858

 

Facebook, geçtiğimiz günlerde düzenlediği bir konferansla, “zihin okuma” programı üzerinde çalıştığı yolunda ortaya atılan iddiaları doğruladı. Şirketin inovasyon ekibinin başındaki Regina Dugan (ABD Savunma Bakanlığı İleri Araştırmalar Departmanı eski yöneticisi), Facebook’un, insanların telefonlarına bakmak zorunda kalmadan mesaj yazmalarını sağlamak için beyin dalgalarını okuyan bir teknoloji üzerinde çalıştığını açıkladı.

Konferansta yapılan sunuma göre, Facebook’un proje üzerinde çalışan 60 kişilik bir ekibi bulunuyor. Hedef, doğrudan beyinden alınan sinyallerle dakikada 100 kelime yazılabilmesini sağlamak – yani akıllı telefonda elle yazılabilenden beş kat hızlı.

Regina Dugan, “imkânsız gibi görünen” bu teknolojinin aslında gerçekleştirilmeye çok yakın olduğunu söylüyor ve ALS hastası bir kadının beynine yerleştirilen bezelye tanesi büyüklüğündeki bir implant’le sadece düşünce gücüyle dakikada sekiz kelime yazabildiğine dikkat çekiyor. Facebook, cerrahi müdahaleyle beyne elektrot yerleştirmek yerine, beyindeki dille ilgili sinyalleri çözebilecek sensörler geliştirmeyi planlıyor.

Dugan, böyle bir teknolojinin sonuçları konusunda doğabilecek endişeleri yatıştırmak için, Facebook’un sadece insanların zaten söylemek üzere oldukları sözcükleri okuyabileceğini söylüyor. “Aklınızdan geçen her şeyi okumak söz konusu değil. Beyninizdeki konuşma merkezine gönderdiğiniz, yani zaten paylaşmaya karar verdiğiniz sözcükleri okuyacak bir teknolojiden bahsediyoruz.”

Facebook’un açıklamalarına bakarsanız, şirketin bu teknoloji üzerinde çalışma kararı almasının temel gerekçesi şu: İnsanlar mesaj yazmak üzere akıllı telefonlarının başında çok fazla vakit geçiriyor, bu nedenle de çevrelerinden kopmak zorunda kalıyorlar; halbuki beyin dalgalarını okuyabilen bir teknoloji olsa, telefonlarına ellerini sürmeden, üstelik çok daha hızlı bir şekilde mesajlaşabilirler. Tabii asıl söylemek istenen şu: Bir arkadaşınızla yüz yüze sohbet ederken zihniniz telefonunuzdaki mesajla meşgul olabilir, bunda hiçbir sorun yok, sorun karşınızdakini gücendirmekte; işte bu teknoloji sayesinde hem arkadaşınızı dinliyormuş gibi görünüp onu gücendirmeyecek, hem de daha hızlı mesajlaşabileceksiniz.

Facebook’un beyin faaliyetlerimizi okumayı istemesinin bir diğer sebebi de, artırılmış gerçekliğe uygun düşecek bir tür “beyin faresi” geliştirme amacı. Regina Dugan, herkesin artırılmış gerçeklik gözlüğüyle dolaştığı bir gelecek resmi çiziyor: görsel alanımızın, yön bilgileriyle, insanların sesini ânında tercüme edebilme veya ses alanına giren belirli sesleri “kısma” gibi imkânlarla geliştirildiği bir gelecek. Halihazırdaki tek eksik, bir kullanıcı arayüzü. Elimizde bir akıllı telefon veya bilgisayar faresi olmadığında, belli dijital içerikleri seçip üzerlerine nasıl tıklayacağız? İşte Facebook’un üzerinde çalıştığı beyin-bilgisayar arayüzü burada devreye giriyor.

 

 

Facebook’un proje kapsamında çözmeyi amaçladığı bir diğer sorun da, düşüncelerimizin başka bir insanın beynine nasıl ulaştırılacağı sorusu. Bir mesajı düşünerek yazabilirsiniz belki, ama muhatabının da onu okuyabilmesi gerekiyor. Facebook, karşıdaki kişinin mesajı okumasını değil, “duyumsamasını” sağlamayı amaçlıyor. Dugan, Facebook ekibinin üzerinde çalıştığı bir deneyin videosunu gösteriyor; deneyde, kola takılan ve belli örüntülerle titreşen bir cihazla temel bazı kelimeler iletilebiliyor. Dugan bunu “teniyle duymak” olarak tarif ediyor.

“Teniyle duymak” ne demek? Görme yetisini kaybetmiş insanların kabartma yazı okumayı öğrenmesi gibi, deneydeki kişi de, cihazın ilettiği dokuz duyumsamaya tekabül eden dokuz kelimelik bir dili öğrenmiş. Bir saatlik bir idmandan sonra kelimeleri hissederek anlamaya başlamış. “İlerde,” diyor Dugan, “ben Çince bir şey düşünürken sizin ânında onu İspanyolca olarak anlamanız mümkün”.

“Beyin okuma” denince akla gelen bütün karanlık ihtimaller bir yana, dili otomatikleştirmeye, kelimeleri anlamlandıran nüansları yok edip anlamı sabit bir veriye dönüştürmeye dayanan bir teknolojinin insan zihninin işleyişinde büyük bir dönüşüm yaratacağı muhakkak. Facebook’un “teniyle duyma” teknolojisine temel aldığı, kelimeleri belirli titreşimlere dönüştürme mantığı aslında 1800’lerin ortalarında telgraf için geliştirilen Morse alfabesinin mantığından çok da farklı değil; fakat aslen haberleşme aracı olarak ve uzmanlaşmış kişilerce kullanılan telgrafın dil üzerindeki etkisi son derece sınırlıydı. Dijitalleşmeyle birlikte başlayan, Berardi’nin “zihinsel otomasyon” adını verdiği süreç ise kuşkusuz bundan çok daha derin etkiler yaratıyor. Bu teknolojilerin büyük şirketlerin kontrolünde olmasının nasıl bir gelecek tablosu çizdiğine ise, daha 1990’larda işaret ediliyordu: “Bütün bu teknolojiler kimin kontrolünde olacak? Tabii ki şirketlerin. Yani, beyninize yerleştirilen implant’in üzerinde koca bir logo olacak ve hayatınızın yüzde 20’sini reklam dinleyerek geçireceksiniz” (siberkültür yazarı Kenn Goffmann, 1992). Briggs ve Maverick'in, yeryüzü halklarını kavuşturan telgrafın insanlığa barış getireceği yolundaki tahminlerinin fazlasıyla iyimser olduğu görüldü, dijital iletişimin halihazırdaki sonuçları ise en kötümser tahminlerin bile gerçekliğe fazlasıyla yakın olduğunu gösteriyor. [EG]

Haber, Olivia Solon’un 19 Nisan 2017 tarihli Guardian’daki yazısından derlenmiştir.

ağ toplumu