Geçtiğimiz günlerde, Kültür Bakanlığı’nın, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi (MSGSÜ) Sosyoloji Bölümü’ne Türkiye’deki etnik farklılıklar üzerine bir araştırma sipariş ettiği ortaya çıktı.[1] Böyle bir araştırmanın sonuçlarının hükümetin siyasal stratejilerinin tasarlanmasında kullanılacağı muhakkak. AKP hükümeti politikalarının, küreselleşme ve neoliberalizmle birlikte gelişen kültürel farklılığa dayalı, yani etnik, dinsel ve toplumsal cinsiyet farklılığına dayalı, politikalar olduğu ortada. Bu politikalar, Orta Doğu’yu kasıp kavuran etnik savaşlar ve mezhep savaşlarında, Sünnilik davasını, El-Kaide türevi El-Nusra’yı ve IŞİD’i desteklemeye kadar varabiliyor. Zaten İslamist bir parti olan AKP’nin bizzat kendisi, 1980’deki 12 Eylül darbesiyle yükselmeye başlayan “kültüralist” politikaların bir ürünü.
1910’ların ilk yarısında antropolojik çalışmalar için tasarlanan kafatası ölçüm aleti kraniyometre. Mucidi Theodor Kocher.
Etnisite ve ırka dayalı araştırmalar, antropolojinin konusu. Antropometri, bu alanı “bilimselleştirme”ye dayalı ölçümlerle uğraşıyor. Kafatası ölçüleriyle ırk ayrımına dayalı antropometrik araştırmalar 18. yüzyıl sonunda başlamış. Bu araştırmaları yürütenler arasında, o zamanlarda teşrih ve anatomiye son derece meraklı olan kimi sanatçılar da var. İlk kez sefalik endeksi kullananın, İsveçli anatomi profesörü Anders Retzius (1796) olduğu belirtiliyor. Avrupa ırkının üstünlüğüne dayalı tezler bu endeksten kaynaklanıyor. 19. yüzyılda Avrupa merkezlerinde bu tezleri cisimleştiren kafatası sergileri açılıyor. Bunlar içinde en ‘bilimsel’ ve kapsamlı olanı, Paris’teki Musée de l’homme’un Biyoloji ve Antropoloji Galerisi’nde açılan ve homo sapiens’in yüz bin yıllık evrimini gösteren kafatası ve iskelet sergileridir. Bu sergiler, Avrupa’lı bir erkeğe ait beynin kadınlarınkinden ve “ilkel”lerinkinden ne kadar daha gelişmiş olduğunu gösterir. Yeryüzündeki ırkları bir skala, bir hiyerarşi içine sokar: ileri/geri, barbar/uygar, gelişmiş/azgelişmiş, ilkel/modern,... Evrim tablosunun zirvesinde “modern çağın kurucusu” Descartes vardır. En dibinde ise Afrikalı Hotanto kabilesinden Saartjie Baartman. Bu müze, “çok-kültürlülük” politikalarıyla birlikte 2006 yılında Chirac’ın açtığı Musée du Quai Branly’e devrolur. 1974 yılına kadar teşhirde kalan Saartjie Baartman’ın iskeleti, beyni ve üreme organı da 2002 yılında vatanına iade olur.
Saartjie Baartman’ın (Hotanto Venüsü) Paris Musée de l’homme’da 1976 yılına kadar sergilenen iskeleti ve modeli. Fotoğraf, 1952.
Bu ırkçılık geleneğinin zirvesi tabii Nazi rejimidir. Naziler anti-semitik soykırım politikalarını tasarlarken antropometri kadar, “Aryanlar ve Toplumsal Rolleri” (1899) kitabının yazarı Vacher de Lapouge gibi, ırk ve kültür ayrımlarını temel alan ırkçı bilim adamlarından da yararlanmışlardır. Türkiye’de “üstün ırk” ideolojisinin etkisinde olan kimi tarihçi ve antropologlar 1930’lardan başlayarak, Türklerin de ari ırka mensup olduğunu kanıtlamak amacıyla antropometriye, “kafatasçılığa” başvurmuşlardır. Tarihte en eski uygarlıkları kuranların Türkler olduğunu iddia eden geneolojik tezler de bu sıralarda ortaya çıkmış ve hem arkeolojide, hem de Hitit Müzesi gibi müzelerin kurulmasında etkili olmuşlardır. Türklerin üstünlüğü iddiaları arasında sanat tarihi alanında en ilginç olanı herhalde İsmail Hakkı’ya aittir. Ona göre, “resimde sürrealizmin uyanık rüya anlayışını yaratan biz Türklerdir. Picasso ve Cezanne ise insan güzelliğini elif, vav, ayın yoluyla anlatırlar.”[2]
Zamanımızda ırk ve etnisite ayrımıyla ilgili araştırmalar genetik mühendisliği alanının konusudur. Çağdaş “kafatasçılık” artık pergellerle değil, genetik teknolojiler yoluyla yapılmaktadır. Etnik farklılık araştırmaları günümüzde sadece siyasette değil, piyasa ve iletişim tasarımı gibi, kültürel farklık gözeten alanlarda da önemlidir. Dolayısıyla, Kültür Bakanlığı’nın ihtiyaç duyduğu bilgiler için, bir sosyoloji bölümünden ziyade, örneğin, İstanbul Bilgi Üniversitesi’ne bağlı Genetik ve Biyomühendislik Bölümü daha ‘bilimsel’ bir adres olabilir.
MSGSÜ Sosyoloji Bölümü Başkanı Ali Akay, üstlenmiş oldukları etnik farklılık araştırmalarıyla ilgili eleştirileri yanıtlarken, kültürel kimlik konusunun çağdaş sanatı da kuşattığından bahsediyor: “Eğer kimlikler analizi yapılıyor diyeyse, zaten son 25 senedir Türkiye’de sanat alanında da, siyaset alanında da, dil alanında da kimlikten geçilmiyor.”[3] Gerçekten de, çağdaş sanat, zamanımızda kültürel farklılıkların yönetiminde, kültürel kimlik inşasında ve yeni öznelerin kurulmasında etkin bir “anlam makinesi” halini aldı. Bu durumu en yoğun olarak, Balkan coğrafyasının küresel piyasaya uyarlanmasına koşut olarak yaşanan etnik savaşlar ertesinde izledik. Öyle ki, sanat tarihinde “sanatın Balkanlaştırılması” gibi kritik bir başlık çıktı ortaya. Kısacası, Kültür Bakanlığı’nın araştırmasıyla, kültürel farklılığa odaklanan sanatın saikleri çakışıyor. Ama bunların ne birbirlerini, ne de kanlı kültür savaşlarını meşrulaştırması mümkün değil. Bir de tabii bu araştırma konusunda hiç değinilmeyen bir başka mesele var. Araştırmayı yürüten grubun başındaki Şükrü Aslan, etnik kimliklerin “küresel politikanın en önemli değişkeni” olduğunu söylüyor: “Buna göre politika yapılıyor. Aslında geçmişte de politikalar buna göre üretiliyordu. Bütün devletlerin çekmecelerinde böyle raporlar olur. Fişleme deriz ya... Şimdinin dünyasını geçmişten ayıran fark ise, artık bu raporlar açığa çıkıyor. Bunu çekmeceye koyarız dediğiniz şey çekmecede durmuyor. 21. yüzyıl dünyasında bunları gizlemenin imkânı yok”.[4] Ancak üniversitenin görevi, “devletlerin çekmecelerine” kaldırdıkları, ama artık gizleme imkânı olmadığı için çekmeceden taşan raporlar üretmek değil ki.
2013’te yayınlanan bir kitap, Çağdaş Sanat ve Kültüralizm-Kimlik ve Estetik, tam da süregelen yukardaki tartışmaları kuşatan bir derleme. Bu nedenle Skop, yarın da bu derlemenin sunuş yazısını yayınlayacak.
[1] Aslı Uluşahin, “Türkiye’nin etnik haritası”, Cumhuriyet, 16 Eylül 2014.
[2] Aktaran, İpek Aksüğür Duben, Türk Resmi ve Eleştirisi: 1900-1950 (İstanbul: Mimar Sinan Üniversitesi Sanat Tarihi Anabilim Dalı Doktora Tezi, 1983).
[3] Aktaran, Aslı Uluşahin, “Hangi amaçla kullanılacak?”, Cumhuriyet, 17 Eylül 2014.
[4] Aslı Uluşahin, “Türkiye’nin etnik haritası”, Cumhuriyet, 16 Eylül 2014.