Ön Giriş Niyetine: “Bize Ekmek Yoksa Size de Huzur Yok”
19. yüzyıl dünyasının ünlü hayaletinin ruh ikizi 21. yüzyıl dünyasının semalarında dolaşmakta… Latin Amerika, Amerika, Avrupa ülkeleri, Afrika, Ortadoğu ve Asya’da velhasıl gelişmiş, gelişmekte olan, ister sıcak ister soğuk savaşta olan ister demokrasi ister otoriter rejimler altında yönetilen tüm dünya ülkelerinde emeğiyle geçinen geniş halk yığınlarının mevcut yönetimlerden talepleri var. Talepler sokaklarda dile getirilmekte. Emekçi halk yığınları daha iyi yaşam koşulları talep ederek dünyanın belli başlı kentlerinin sokaklarını arşınlamakta. Emeğiyle geçinen geniş halk yığınları, eğitim, sağlık, emeklilik, yaşam kalitesi alanlarında düzenin kendilerine sunduğundan hoşnut değil.
1970’lerden bu yana dünyada süregelen neokapitalist düzen ve küreselleşme, İkinci Dünya Savaşı ertesinde kısmen ulaşılan refah devletlerini kemirerek, zenginlerin daha zengin, fakirlerin daha fakir, orta sınıf ve katmanların giderek millî gelirden daha az pay aldıkları toplumlar yarattı. Sermaye değil insan odaklı kentler, çevre dostu kentler, doğayla bütünleşmiş kentler, insan sıcaklığı, dost ortamlarının egemen olduğu konut alanları, kent makroformları, küresel iklim değişikliklerine duyarlı kalkınma modelleri, cinsler arasında eşitlik, tüm dünya halklarının belli başlı talepleri arasında yer almakta. Bireylerin, emekçilerin yeteneklerini geliştirmelerine olanak sağlayan iş organizasyonu, işbölümü hedefi, Fordist ve post-Fordist istihdam biçimlerinden, esnek istihdam koşullarından bıkıp usanan geniş halk yığınlarının talepleri arasında yer almakta.
21. yüzyıl dünyasının kentlerinin semalarında dolaşan hayalet; “zincirlerinizden başka kaybedecek bir şeyiniz yok” diyen 19. yüzyıl hayaletinin ruh ikizi, 21. yüzyılın hayaleti diyor ki: “Bize ekmek yoksa size de huzur yok”.
Giriş Niyetine: Emek – Nitelikli Emek – Yapay Zekâyla Donanmış Nitelikli Emek
Küreselleşme ve neokapitalizmin 1970’ler sonrasında parlayan yıldızı sadece emeği değil nitelikli emeği de eğretileştirdi.
Neokapitalistler “tarihin sonunu” ilan ettiler ve artık toplumsal formasyonun yegâne itici gücünün serbest pazar mekanizması olduğunu savladılar.
19. asrın ve 20. asrın başlangıcının toplumsal mücadele pratiği, geleneği çöpe atıldı, toplumun gelişmesi finansal çevrelerin, sermaye çevrelerinin çokuluslu sermaye şirketlerinin borsa performanslarına endekslendi.
Emeğin millî gelir içerisindeki payı göreceli olarak gerilerken bu kez nitelikli emek de aynen emek gibi toplum içerisinde irtifa kaybına uğradı.
Literatürde prekarite olarak isimlendirilen bu süreç, nitelikli emeğin eğretileştirilmesi, uzmanlaşmış kadroların artmakta olan işgücü verimliliğine karşın uzmanlık ve becerilerine orantılı gelir elde edememelerine ve yaşam standartlarının düşmesine yol açtı. Neokapitalist devirde, delokalizasyon, deregülasyon, kemer sıkma gibi yöntemlerle sermaye, dünyanın her yerinde toplum dokusunu ilmek ilmek çözdü. Sendikal haklar, siyasal mücadele biçimleri giderek kapitalist toplumda etki ve işlevlerini yitirdi. Ekonominin finanslaşması sonucunda maddi üretim finansal işlemlerin hacmi karşısında güdük kaldı. Finans dünyası toplumsal yapıya, formasyona hâkim oldu.
Biz plancıları ilgilendiren bir aşama ise, finans teknikleri ve dijital hesaplama yöntemlerinin giderek güçlenen bilgisayarlar aracılığıyla gayri menkulün ışık hızıyla menkul değerlere dönüşmesi ve bunun sonucunda sermayenin organik yapısının değişime uğramasıdır.
Plancılar olarak hem sermayenin para–meta–para döngüsü içerisindeki dönüşümü esnasında üretimine nitelikli emeğimizle katkıda bulunduğumuz gayri menkulün menkul değerlere dönüşmesinin anlamını kavramamız, hem de emeğin sermaye yapısındaki göreceli değerinin azalmasından ötürü statümüzde oluşacak değişiklilerle nasıl baş edeceğimizi düşünmemiz gerekecektir.
Nitelikli Emeği Tehdit Eden Bir Diğer Sorun: Yapay Zekâ
Emeğin ve nitelikli emeğin başına gelenler sadece neokapitalizmin saldırısıyla sınırlı değil. Turbun büyüğü heybede. Emeğin ve özellikle nitelikli emeğin Dördüncü Sanayi Devrimi dolayısıyla karşılaşacağı bir dizi yeni sorun gündeme geldi. Nitelikli emek, prekarite olgusu sonucunda toplumdaki güç ve statüsünü yitirirken, bu kez yapay zekânın iş organizasyonunda getirdiği bir dizi yeni sorunla da karşı karşıya kalmış durumda.
Dördüncü Sanayi Devrimi, çalışmanın, ücretin yeni baştan tasarlanmasını gündeme getirecektir. Yeni bir toplumun, başka bir dünyanın eşiğine adım atmış bulunmaktayız. Birçok geleneksel meslek ve iş gereksiz hale gelirken, nitelik gerektirmeyen el ve kafa emeği, robot ve bilgisayar programlarıyla ikame edilirken, klasik sendikal ve siyasi örgütlenmeler Dördüncü Sanayi Devrimi dünyasının sorunlarına bambaşka taktik ve stratejiler geliştirerek yanıt vermek zorunda kalacaklardır.
Halihazır emek, sermaye, ücret, çalışma düzeni baştan sona değişime uğrayabilecek, vatandaşlık geliri, ya da kamu mal ve servislerinin herkese, toplumun her kesimine ulaşılır kılınmasını sağlayan fiyat indirimleri bizzat mevcut düzenin iktidarları tarafından yakın bir gelecekte uygulamaya konabilecektir.
Eski dünyanın sendika, parti örgütleri “başka bir dünyanın mümkün” olduğunu tasarlamak, bu yeni dünyayı kendi kitlelerine ve topluma anlatmak, yeni yaşam tarzlarını inşa etmek zorunluluğuyla karşı karşıya kalacaklardır.
Dolayısıyla genel geçer, sistem karşıtı eleştirilerde “kriz” diye tanımlanan süreçler, sisteme getirilecek basit düzeltmeler, değişmekte olan dünyayı, farklılaşan toplumsal yapıyı yorumlamakta yetersiz kalmaktadır.
İçine adım attığımız yeni Sanayi 4.0 toplumlarının parametrelerini kavramalı, plancılar olarak, değişmekte olan toplumların yeni paradigmalarını anlayacak biçimde kendimizi yeni bilgi ve teknolojilerle donatmalıyız.
Neokapitalizme alternatif arayışları, “kriz çözme” çaba ve yaklaşımlarıyla değil, toplumsal formasyonu temelden değiştirecek dönüşümlerle mümkün olacaktır. Çözüm, paradigma değişikliklerinde ve olası, mümkün, başka bir dünya arayışlarında yatmaktadır.
Özetle, Dördüncü Sanayi Devrimi dünyasında kriz yok, dönüşüm vardır.
Yeni bir dünyayı, mümkün başka bir dünyayı tasarlayabilmek ise yeni teknolojileri kavramayı, Dördüncü Sanayi Devrimi ile gündeme gelen değişen dünyayı yorumlayabilmeyi gerektirmektedir. Felsefe, Fen, Finans alanlarında yaşanan keskin değişimleri kavramayı sağlayan bilgi ve teknolojiyle donanma gereksinimi, emek güçleri için de bir var olma/varoluş sorunu haline gelmiştir.
Dört Endüstriyel Devrim
Makalemizin bu bölümünde, yaşamakta olduğumuz teknik dönüşümün yaşantımızda, yaşam çevremizde yaratmakta olduğu, yaratacağı değişimler ve bu değişimlerin mimarlık ve şehircilik disiplinlerinde oluşturacakları olasılıklı farklılıkları tartışmaya gayret edeceğim.
Dördüncü Sanayi Devrimi içerisinde olduğumuz kabul ediliyor. Sırasıyla sanayi devrimleri:
Birinci Sanayi Devrimi buharlı makinelerin ortaya çıkışıyla toplumsal üretimin inorganik enerjiden organik enerjiye dayanarak yapılmasıyla başladı. Bu dönüşüm kırsal nüfusun kentlere, fabrikalara göç etmesini, kent merkezlerinin dünya ticareti aracılığıyla zenginleşmesini tetikledi; merkezde zengin kesimlerin, periferide kırdan kopan yoksul proleter kitlelerin yer aldığı bir kent makroformunu oluşturdu.
İkinci Sanayi Devrimi ise elektrikli aletlerin (buzdolabı, çamaşır makinesi, bulaşık makinesi vb) ve binek arabalarının ortaya çıkması ve bunların sonucunda yaşam koşullarının kısmen iyileşmesi sonucunda hem kent makfroformunun hem konut mimarisinin değişerek, çalışan sınıfın, banliyö, uydu kentler, sanayi kentleri gibi mekânlarda yaşam sürmesiyle karakterize edildi. (Amerikan rüyası, banliyö, uydu kentler)
Üçüncü Sanayi Devrimi ise sayısal teknolojinin üretim içerisinde yer almasıyla gündeme geldi. Bu aşamanın kent makroformu ve bina yapım biçimi üzerindeki bu yazıyı ilgilendiren etkisi, İkinci Sanayi Devrimi’nin toplumsal izdüşümü olan refah devletinin kademe kademe ortadan kalkması ve emeğin, ister niteliksiz ister nitelikli olsun, giderek eğretileşmesi olmuştur. (Prekarizasyon olgusu)
İkinci Sanayi Devrimi kent makroformunu etkiledi; kentlerde ulaşımın motorize olması sonucunda merkezî iş alanları, sanayi, rekreasyon, konut bölgeleri birbirinden ayrıştı. Üçüncü Sanayi Devrimi’nin kentleri, çalışanlar ile varsılların belirli kent makroform kalıpları içerisinde, merkez, periferi, merkezî iş bölgeleri, sanayi bölgeleri, rekreasyon bölgeleri, eğitim, sağlık vb. işlevlerin akademik kurallar çerçevesinde yer aldıkları yerleşmeler biçiminde oluşmadı. Prekaritenin emeğin statüsünü ve toplumsal gelirden aldığı göreceli payı kemirmesi sonucunda kentler içerisindeki kamusal alanlar yok olmaya ya da azalmaya veya özelleşmeye başladı. Öte yandan, kent merkezleri, küreselleşmenin ortaya çıkardığı devasa finansal olanaklar çerçevesinde kendilerine has mimari artifaktlar içeren kült yapılar içeren, dünyada o güne dek rastlanmayan mimari ve kentsel uygulamaların alanlarına dönüştü. Üçüncü Sanayi Devrimi’yle hem sermaye hem emek artık birinci ve ikinci endüstriyel devrimin kısıtlarına bağlı olmaksızın sadece sanal ortamda var olan olağanüstü finans birikimine bağlı, tamamen kaotik birer yapıya büründü. (Ekolojik ayak izleri bir değil birkaç dünyayı yutacak gökdelenler, çöllerin ortasında kurulan azman rüya kentler.) Üçüncü Sanayi Devrimi sayısal teknolojilerin gelişmesi ve bunlara paralel olarak finans teknolojilerindeki yenilikler sayesinde fiziki değerler ile fiktif finansal değerler arasındaki sınırları kaldırıp her biri arasındaki geçişkenliği artırdı. Bunun mekânsal plancılar olarak bizi ilgilendiren kısmı, artık gayri menkul değerlerin de finansal operasyonlar aracılığıyla ânında menkul değerlere dönüşme potansiyeline kavuşmaları oldu. Artık gayri menkul de aynen menkul değerler gibi sermaye hacmini/miktarını doğrudan artırınca kentlerin makroformu da sermayenin gelişmesinde birincil önemde rol oynamaya başladı. Kol emeği ve entelektüel emek arasındaki sınırlar muğlaklaşmaya yüz tutarken bu kez dördüncü endüstriyel devrimle birlikte yapay zekâ devreye girdi. 2008 finans krizi ve giderek derinleşen ekolojik tehditlerin dünya çapında yarattığı siyasi ve toplumsal istikrarsızlık ortamı sonucunda dünya yeni arayışlara girmek zorunda kaldı. Bu arayışlar dördüncü endüstriyel devrimin gündeme gelmesiyle yepyeni bir boyut kazandı.
Raşit Gökçeli’nin “4. Endüstriyel Devrim ve Mimarlık” başlıklı yazısından alınmıştır, yazının tamamını okumak için bkz. rasitgokceli.blogspot.com