Kadın veya erkek, zengin veya yoksul her insan, iki şeyi yapabilecek şekilde yetiştirilmeli: kendi yiyeceğini üretebilmek ve kendine bakabilmek. Birinin başkasına hizmet etmesi küçük düşürücüdür. Herkes çalışmalı, kimse bir başkasından üstün olmamalı. Herkese eşitlik. Hepimiz etten kemikteniz, farkımız yok birbirimizden.
Hannah Ryggen
Norveç’in ücra bir köyündeki (en yakın şehrin vapurla beş saat mesafede olduğu) bir çiftlikte, şebeke suyunun ve elektriğin bulunmadığı bir evde yaşayan Hannah Ryggen [1894-1970] ve ailesi, geçimlik tarımla hayatlarını sürdürüyordu. Ryggen, ev yapımı bir tezgâhta dokuduğu politik goblenleri, zihninde canlanan desenlerle işliyor, hiçbir ön çizim yapmıyordu. Goblen dokuma son derece zahmetli, teknik beceri gerektiren ve tamamen el işine dayalı bir uğraştır. Ryggen için dokuma tezgâhı ve dokuma süreçleri, ev içi alanla, politik eylemle ve sınıf mücadelesiyle maddi bağları olan yaratıcı emek biçimleriydi. Komünist Parti üyesi olarak komünizme olan bağlılığı, hem yaşam tarzına, hem eserlerinin üretim araçlarına, hem de seçtiği temalara damgasını vurmuştu.
Çok dara düşmedikçe, goblenlerini özel koleksiyonculara satmayı düşünmüyordu; eserlerinin kamunun mülkiyetinde olmasını arzuluyor, herkesin ücret ödemeden görebileceği yerlerde sergilenmelerini istiyordu. Bu amaçla, aylık bir ödenek karşılığında eserlerinin büyük kısmını Tronheim’daki Ulusal Dekoratif Sanat ve Tasarım Müzesi’ne emanet etmişti.
Goblende birleşen sanat ve zanaat, Ryggen’in etik, politik ve estetik ilgilerini, kolayca taşınabilen sanat eserlerinde birleştirebilmesini sağlamıştı. Bu yaklaşımın, çiftçilikle geçinen işçi sınıfına ait dokuma geleneklerinden, el işçiliğini sosyalist bir yenilenme ve direniş biçimi olarak savunan uluslararası Arts and Craft hareketine kadar, pek çok kökeni vardı. Norveç’in goblen dokuma geleneği ile, güncel olaylara odaklanan politik bir bakışı birleştiren Ryggen’in eserleri, bu anlamda hem kadim hem moderndi.
Ryggen, bölgedeki koyunlardan elde edilen yünleri kullanıyor, yünü eğirip kendi bulduğu malzemelerle boyuyordu: huş ağacı yaprağı, ağaç kabuğu yosunu, yabani biberiye gibi. İdrar da bu işlemin ayrılmaz parçasıydı, misafirlerinden “bağışlarını” bir kovada bırakmalarını istiyordu. Böylece goblenlerinin üretimindeki her aşamayı kendisi kontrol ediyordu.
Ryggen'ın eserleri, hayattayken önemli uluslararası sergilerde yer almış, Ryggen 1964’te Venedik Bienali’nde Norveç’i temsil eden ilk kadın sanatçı olmuştu. Woven Histories/Dokuma Tarihler başlıklı retrospektifi 18 Şubat’a kadar Oxford Modern Sanat Müzesi’nde açık kalacak.
“6 October 1942” (6 Ekim 1942), 1943. Goblen, Norveç’in Trondheim bölgesinde Nazi işgalinin etkilerini gözler önüne seriyor. Başlık, bölgede sıkıyönetimin ilan edildiği tarihi belirtiyor. 7 Ekim sabahı Naziler, muhalifleri sindirmek üzere, aralarında tiyatro yöneticisi Henry Gleditsch’in de bulunduğu 10 kişiyi idam etmişti. Goblen, ayrı ayrı dokunup sonradan birleştirilen üç bölümden oluşuyor. Solda SS subaylarının Gleditsch'i katledişi canlandırılmış; yukarda uçan ve meşe yaprağı (Üçüncü Reich’ın sembolü) dışkılayan Adolf Hitler onlara silah veriyor. Gleditsch, İbsen’in Yaban Ördeği oyunundaki Doktor Relling karakteri gibi giyinmiş: Tutuklanmasından hemen önce, 6 Ekim akşamı Gleditsch’in tiyatrosunda bu oyunun kostümlü provası yapılacaktı. Goblenin orta bölümünde Winston Churchill kapalı kalesinde görülüyor. Sağ bölümde ise Ryggen ailesi resmedilmiş: Mona, Hans ve Hannah, küçük bir kayıkta güvendeler, ama sular dalgalı. Üzerlerinde yerel emniyet teşkilatı liderlerinin, şehirlerine ihanet eden işbirlikçilerin kırmızı başları görülüyor.
“Freedom” (Özgürlük), 1941. Beş yıl süren Nazi işgali sırasında Norveç’in özgürlük mücadelesinde idam edilen ilk yurttaşlar. Kurbanlardan ikisinin başları, bir meleğin elindeki bir tabakta resmedilmiş. Komünist avukat Viggo Hansteen ve sendika lideri Rolf Wickstrom 10 Eylül 1941’de Oslo’da idam edilmişti.
“Grini”, 1945. Grini, Hannah Ryggen’in kocası Hans’ın 1944’te tutuklandıktan sonra kapatıldığı, Oslo yakınındaki Nazi toplama kampının adı. Hans Ryggen, kampta Nazi muhafızlarının portrelerini boyamaya zorlanmıştı; goblende bir kuru kafayı boyarken resmedilmiş. Kamptaki diğer tutukluların yüzleri, dikenli tellerin ardından belli belirsiz seçiliyor; Ryggen çiftinin kızları Mona at üstünde hayaletimsi bir görüntüyle tasvir edilmiş.
“Jul Kvale”, 1956. Jul Kvale, 1956’da Oslo’da sosyal hizmet görevlisi olarak çalışan eski komünist bir politikacıydı. Aynı yıl, Norveç’in NATO’nun kurucu üyesi olarak oynadığı rolü kınayan bir demeç vermişti. Kvale, goblenin sağında, elini tutmuş küçük bir kadın figürle –muhtemelen Ryggen– birlikte görülüyor. Solda uçuşan başlardan oluşan kompozisyon, Konrad Adenauer, Halvard Lange ve Norveç Dışişleri Bakanı Trygve Lie figürlerinin dahil olduğu savaş-sonrası yeni düzeni temsil ediyor; yukarda NATO yazısı seçiliyor.
“Fishing in the Sea of Debt” (Borç Denizinde Balık Avı), 1933. 1930’ların başında Norveç’i de vuran ekonomik buhranın etkilerini yansıtan bu goblen, ülkedeki bankaların işçi sınıfının cefa ve sefaletinden yararlanışını tasvir ediyor. Ortada bankanın alacak tahsildarı, kıyıda duruyor, altında erkekler, kadınlar ve çocuklar borç denizinde boğuluyorlar. Bankacının bir yanında karısı rahat rahat oturmuş mükellef bir yemek yiyor, diğer yanında bir doktor ölmüş bir adamın cebindeki son kuruşu alıyor.
“Domestic Gods” (Ulusal Tanrılar), 1951. Ryggen bu eserinde Norveç sanatı ile edebiyatındaki “tanrılar”ı ele alıyor, Nordik kültürün kabul gören isimlerine örtük bir şekilde meydan okuyor. Ülkenin belki de en ünlü ressamlarından Edvard Munch, kırsal çiftlik sahnesinin üzerinde uçarken resmedilmiş.
“Ethiopia”, 1935. Goblen, Ekim 1935’te Mussolini güçlerinin Etiyopya’yı işgalini tasvir ediyor. Soyut geometrik desenlerin üstünde İtalya kralı Vittorio Emanuele, Etiyopya imparatoru Haile Selasiye, ve en sağda Etiyopyalı bir askerin başına mızrak soktuğu Mussolini görülüyor. Goblen 1937 Paris Dünya Fuarı’nda sergilenirken, İtalyan hükümetini gücendirmemek için bu son bölüm içe katlanmıştı. Aynı Fuar’da Picasso'nun Guernica’sı sansürlenmeden sergilenmişti.
A Place Called Space adlı blog’un yazarının 1 Aralık 2017 tarihli metninden kısaltılarak çevrildi. Resimaltı yazıları da blog yazarına aittir. Çeviri: Elçin Gen