Detroit’i Önce Kim Kurtaracak: Emlak Spekülasyonu mu, “Yaratıcı Sektörler” mi?

24/7/2013 / skopbülten

ABD’de Fordizm’in serpildiği, bir zamanların önde gelen sanayi kenti ve otomotiv sektörünün yıldızı Detroit, 50 yılı aşkın ağır bir çöküş sürecinin ardından nihayet resmen iflas bayrağını çekti. Geçtiğimiz Mart ayında, kentin borçlarının 19 milyar doları bulması üzerine Michigan eyalet yönetimi, şehrin kıymetli varlıklarını nakde çevirmek, kamu hizmetlerini özelleştirmek gibi yetkilerle donattığı finans yöneticisi Kevyn Orr’u iş başına getirmişti. Birkaç ay süren ‘kriz yönetimi’ çalışmaları sonucunda, Orr resmen iflas ilan etmekten başka çare olmadığına karar verdi (Anayasa’ya göre iflas, kent yönetiminin, binlerce kamu çalışanının sağlık ve emeklilik ücretlerini ödeme yükümlülüğünden muaf olabileceği anlamına geliyor). Şimdi, havaalanı ve parklarla birlikte, Rivera, Warhol, Delacroix, Munch, Bruegel, van Gogh, Matisse ve Dürer’in eserlerinin de aralarında bulunduğu Detroit Sanat Enstitüsü koleksiyonunun satışı gündemde.

 

Detroit Endüstrisi, Diego Rivera, 1932

 

Detroit’in çöküş sürecinin tohumları, 1950 ve 1960’lı yıllarda üst ve orta sınıf beyazların şehri terk edip banliyölere yerleşmesiyle (kimilerinin “beyaz göçü” dediği süreçle) atılıyor. 1960’ların sonundaki siyah ayaklanmalarının ardından, 1980’lere gelene kadar büsbütün ivme kazanan göç sonucunda Detroit siyah alt sınıfın çoğunlukta olduğu bir nevi gettoya dönüşüyor. 2010 yılı itibariyle Detroit nüfusu 700 bine kadar düşüyor; bunun 20 bini, finans yöneticisi Orr'un sağlık ve emeklilik ödemeleri "bütçeye çok büyük yük bindiriyor" dediği kamu çalışanları.

Tabii Detroit, ABD’nin “Pas Kuşağı” diye de anılan eski sanayi bölgelerinde yaşanan genel çöküntünün bir parçası. 1900’lerin ortalarına kadar “İmalat Kuşağı” denen bölgenin pas kuşağına dönüşmesi ise bildik bir hikâye: Üretimde otomasyonun artması, serbest ticaret anlaşmaları ve küreselleşme, ve tabii en önemlisi, sermayenin, sendikaların faal olmadığı ve işgücünün daha ucuz olduğu şehirlere kayması. Michigan’ın da aralarında bulunduğu bu Kuzeydoğu eyaletleri, sanayi işçilerinin ağırlıkta olmasına bağlı olarak sendikal hakların yaygın olarak tesis edildiği bir bölgeydi. Buna karşılık Güney eyaletlerinin büyük kısmında, “right-to-work” (çalışma hakkı) yasası geçerli. Sendikaların toplu sözleşme yapma, fabrikaları sendikasız işçi çalıştırmaktan men etme gibi yetkilerini elinden alan bu yasanın doğru adı şüphesiz “sömürme hakkı” yasası. Nitekim finans yöneticisi Kevyn Orr Mart ayında göreve gelir gelmez, Michigan eyaleti de “çalışma hakkı” yasasına imza atmış, böylece bu yasanın geçerli olduğu 24. eyalet olmuştu.[1]

2000’li yıllarda ise Detroit, araştırmacıların yanı sıra sanatçıların da yoğun ilgisine mazhar olmaya başlıyor. “Hayalet kent”in terk edilmiş binalarındaki tekinsizlik ve gizem, fotoğraflara, belgesellere yansıyor. Öyle ki, “birinci dünyada kentsel çöküntünün Mekke’si haline gelen Detroit’te yıkıntılarla kurulan bu estetize edilmiş ilişki için ‘yıkıntı pornosu’ ifadesi kullanılıyor: Detroit’e Ağıt adlı belgeselin bu pornografik bakışı iyi ifade ettiğini belirten John Patrick Leary, bu tür ürünlere içkin olan pornografik öğeleri şöyle sıralıyor: Taşkın bir enkaz uzmanlığı, olan bitenin dayanılmaz uyarıcılığı karşısında duyulan arsız bir haz halini dengeleyen ‘insan eliyle üretilmiş Katrina’ya yönelik liberal sempati tavrı ve en önemlisi, yönetmenin zalimce ‘sokak zombileri’ olarak adlandırdığı insanların yokluğu…”[2]  

 

United Artists Theatre, Foto: Yves Marchand, Romain Meffre, “The Ruins of Detroit”

 

Maddi üretimin terk ettiği Detroit’i gayri maddi üretimle, yani “yaratıcı endüstriler”le diriltme girişimleri ise yine 2000’lerin sonunda kendini gösteriyor. Örneğin 2010 yılında “Detroit Creative Corridor Center” (Detroit Yaratıcı Koridor Merkezi) kuruluyor. Merkez kendi web sitesinde misyonunu net bir şekilde tarif ediyor: “… iş dünyasının yatırımlarına hız verecek çekim hizmetleri sunarak ve yaratıcı profesyonellerin ihtiyaçlarına cevap verecek programlar geliştirerek, Detroit’in yaratıcı ekonomisini büyütmek.”[3]

Geçtiğimiz Mayıs ayında ise, Londra merkezli “hayır” kurumu Artangel, geçen yıl ölen Detroitli sanatçı Mike Kelley’nin “seyyar ev” projesini vitrine çıkarmıştı. Detroit Çağdaş Sanat Müzesi yöneticisi Marsha Miro proje için şöyle diyordu: “Kelley, Detroit’in ikonu… Detroit, sanat dünyasının tutucu politikalarına karşı pervasızlığın sembolüdür.” Yazar Cary Loren ise şöyle diyor: “[Detroit] dev bir laboratuar gibi… Gençler ve sanatçılar burayı kurtaracak. Yeni Detroit’i onlar yaratacak.”[4]

Yok pahasına alınacak sınai mekânlar ve binalar sadece sanat piyasasının iştahını kabartmıyor. Mortgage şirketi Quicken Loans’un kurucusu mültimilyoner Dan Gilbert, şehri bir teknoloji  merkezine dönüştürme girişimleri kapsamında halihazırda şehirdeki 30 binayı satın aldı.[5] Detroit Afet İdaresi yöneticisi ve aynı zamanda ABD’deki en büyük emlak şirketlerinden Pulte Homes’un kurucusu Bill Pulte ise, şehrin nasıl diriltileceğini net bir şekilde açıklıyor: “kenti temizleyip … emlak fiyatlarını artıracağız”.

Kentin “yaratıcı ekonomi” yoluyla ihya edilmesi planlarında, elbette Detroit Sanat Enstitüsü’nde bulunan paha biçilmez koleksiyonun akıbetinden söz edilmiyor. New York Times’ın haberine göre Christie’s müzayede evi geçtiğimiz ay Enstitü’den eser envanterini  istemiş ve eserlere fiyat biçmek üzere uzmanlarını göndermek için izin talebinde bulunmuştu.[6] Enstitü yönetimi ise son basın açıklamasında şöyle diyor: “…çalışma standartlarımız uyarınca, Kent Yönetimi koleksiyonu zenginleştirme amacı dışında kaynak sağlamak üzere eserleri satamaz. Belediyenin ve finans yöneticisi Kevyn Orr’un bu standartlara bağlı kalacaklarına, Detroit’in kültürel mirasını koruyacaklarına inanıyoruz.”[7] Çöküntü bölgelerinin dünyanın dört bir yanında nasıl “ihya” edildiğini bilenler için, fazla iyimser bir inanç olduğu söylenebilir… [EG]

 

 



[2] Begüm Özden Fırat, “Tarlabaşı’nda Sanat: Yıkıma Kadar Görülebilir!”, e-skop, http://www.e-skop.com/skopbulten/tarlabasinda-sanat-yikima-kadar-gorulebilir/888

kentsel dönüşüm, yaratıcı endüstriler