Maurice Barrès duruşmasını vesile ederek Dada’ya ahlaki kıstaslar getirme çabası hüsranla sonuçlanan André Breton, 1922 başlarında bir avangard dayanışması oluşturmaya girişti. İki yıl önceki Dada manifestosunda “Kübizm bir resim ekolüydü. Fütürizm bir siyasal hareket. DADA ise bir ruh hali. Onları kıyaslamak cehalet değilse bile özenti” demişti,[1] ama artık farklı düşünüyordu: “kübizm, fütürizm ve Dada, her şey hesaba katıldığında, birbirinden bariz olarak farklı, üç ayrı hareket değil … üçü birlikte, anlamını ve kapsamını tam da bilemediğimiz, daha geniş mahiyette bir hareketin parçası.”[2] Breton buna “l’esprit moderne” (modern ruh) diyordu. Kısaca Paris Kongresi diye bilinen, Modern Ruhun Amaçlarını Saptamak ve Savunmak İçin Uluslararası Kongre’yi (Congrès international pour la détermination des directives et la définition de l’esprit moderne) toplayarak, savaş sırasında gerileyen modern ruhu tanımlamayı, ona yeniden ivme kazandırmayı ve yüzyıl başının önde gelen avangard sanatçıları ile savaş sonrası neslini buluşturmayı öngörmüştü. Amaç farklı avangard hareketleri uzlaştırmak değil, “düzenin bekçileri”ne karşı dayanışmayı sağlamaktı. Breton savaş sonrasının yeniden inşa sürecinde “düzene çağrı” yapanların başlattıkları “sözüm ona geleneğe dönüş karşısında … modernizm iradesi”ni yeniden canlandıracaktı. [3] Tabii kendi önderliğinde...
Jacques Rigaut, Tristan Tzara ve André Breton, 1920.
L’esprit moderne / L’esprit nouveau
“L’esprit moderne” denince akla Baudelaire’in kullandığı anlamıyla modernite gelir: şimdiye ait, anlık, gelip geçici, kural tanımaz ve yeniliğe mahkum deneyim.[4] Aslında 1917’de Guillaume Apollinaire de “l’esprit moderne”le aynı anlama gelebilecek “l’esprit nouveau” ya da ‘yeni ruh’ tabirini şiir bağlamında kullanarak dolaşıma sokmuştu.[5] Jacques Vaché intiharının hemen öncesinde, 1918’de, Breton’a yazdığı mektuplarda aynı tabiri kullanmıştı.[6] Breton ise henüz Dada Paris’e gelmeden önceki yazışmalarında Tzara’ya “uğrunda mücadele ettikleri l’esprit nouveau”dan defalarca söz etmişti.[7] Öte yandan, L’Esprit nouveau aynı zamanda şair Paul Dermée, ressam Amédée Ozenfant ve mimar Le Corbusier’nin 1920’de çıkarmaya başladıkları çağdaş estetik dergisinin de adıydı. Dermée daha 1918’de Dada’ya kapılmıştı.[8] 1920’de bir de Z adlı tek sayılık Dada dergisi çıkarmıştı. Kapağında “Dada nedir?” sorusu vardı; altında şöyle yazıyordu:
Dada, ‘Sanat’, ‘Güzellik’, ‘Hakikat’ sözcüklerini büyük harfle yazanlara ve bu kavramları insan varlığından üstün görenlere ifrit olur … Dada, son birkaç yüzyıl boyunca üzerimizde biriken kalın pislik tabakasını sıyırır. İmza: Kartezyen Dadacı.[9]
Dermée 1920 sonlarına doğru L’Esprit nouveau’nun editörlüğünü üstlenince, bu derginin sayfalarını da dadacılara açmıştı. Ancak öteki editörlerin anlayışı farklıydı; onlar Dada’yı estetik gelenekleri ortadan kaldıracak yararlı bir imha aracı olarak görüyorlardı.[10] “Pislik tabakasını” Dada sıyıracaktı, kendileri de, başta Le Corbusier, açılan alan üzerinde yeni bir dünya inşa edecekler, dünyaya düzen getireceklerdi. Bu noktada ‘düzene çağrı’,‘modern ruh’la çatışıyordu. Dermée “Louvre’u yakmalı mı?” sorusuna yanıt arayan bir anketi L’Esprit nouveau’da yayınlamaya girişince dadacılığı artık ötekilere bir yük oldu. Çünkü özellikle Ozenfant avangardı meşrulaştırmak için tarihselleştirmek gerektiğini düşünüyordu, ve avangard sanatçıları, Fouquet’den Ingres’e ve Cézanne’a uzanan bir soykütüğüne bağlamak için çalışmalar yapıyordu.[11] Nitekim anketin yayınlanmasının ardından Dermée editörlükten atıldı. Dada’nın l’esprit nouveau ile yegâne çatışması bu değildi.
Paris Kongresi
Kongrenin düzenleme komitesinde Breton’un ve Littérature grubunun bazı üyelerinin yanı sıra, ressamlar Robert Delaunay, Fernand Léger ve Amédée Ozenfant ile besteci George Auric vardı, sonradan onlara Pierre Reverdy katıldı. Kongre bir tiyatro salonunda, parlamento düzeninde toplanacaktı; karışıklık çıkması halinde polis müdahale edecekti. Katiplerin stenoyla kaydedeceği konuşmalar sonradan kongrenin vardığı sonuçlarla birlikte yayınlanacaktı.[12] Kısacası, Breton kongreyi Dada’ya yabancı bir ciddiyet, disiplin ve otoriteyle ele alıyordu. Ama kongrenin işleyişini anlatırken, daha önce dadacılar için kullandığı “bizi birarada tutan farklılıklarımız” düsturunu hatırlatan bir ittifak arayışından söz ediyordu:[13]
Düzenleme komitesinin üyelerinin arasında bir mutabakat varmış da, ‘l’esprit moderne’ tartışması bu seçilmiş birkaç kişinin görüşleriyle kısıtlı olacak diye hayıflanmak gereksiz çünkü aralarındaki fikir ayrılıkları herkesin malumu. Anlaşmazlıkları, Kongre’nin tarafsızlığının göstergesi. Ancak bu girişimi akamete uğratmamak için üyelerin asgari müştereklerde buluşmalarına izin var.[14]
Bir önceki yıl Paris’teki konuşması sırasında dadacıların saldırısına uğrayan fütüristlerin önderi Marinetti, kongreye davet edilince hiç gocunmadan katılacağını açıklamıştı. Theo van Doesburg kongrede hem De Stijl hareketini temsil edecekti hem de I. K. Bonset adını kullandığı öteki kimliğiyle Dada’yı. Francis Picabia ise kongreyi desteklemekle kalmadı, Marcel Duchamp’ı ve başkalarını da katılmaya ikna etti. Onayını esirgeyen ve nihayetinde toplantıyı baltalayan Tristan Tzara oldu. Kongre ona göre "lokomotif mi daha modern yoksa silindir şapka mı", buna karar vermek için düzenleniyordu. Zaten farklı görüşlerdeki çağdaş sanatçıları rasyonal bir tartışma yürütmek için biraraya toplamak Dada ruhuna aykırıydı. Dadacıların kongreye en baştan karşı çıkmaması, Tzara'ya göre bütün bu girişimi alaya almak ve yerin dibine batırmak hakkını saklı tutmak içindi. Eğer iyi bir dadacıysa, Breton'dan beklenen de kongreyi sabote etmesiydi. Breton’un bir hışımla basında Tzara'dan “Zürih menşeli ‘hareket’in destekçisi” ve "şöhret düşkünü sahtekar" diye aşağılayarak söz etmesi ikisinin arasında amansız bir mücadeleyi ve düşmanlığı başlattı. Tzara, Dada’yı sahiplenerek Breton’u yanıtladı:
Dada sözcüğünü dergi başlığı olarak ortaya atan bendim. Bu Zürih’te gerçekleşti. Ben ve birkaç arkadaşım fütüristler ve kübistlerle ortak hiçbir yanımız olmadığını düşünüyorduk … Eğer üzerinde konuşmak istediğiniz entelektüel hamle buysa –ki zaten hep vardı ve Apollinaire’in esprit nouveau dediği de buydu– modernizm beni artık hiç ilgilendirmiyor. Ve Dada’yla kübizmin ve fütürizmin ortak bir esası paylaştığını söylemek doğru değil. Bu iki eğilim teknik ve entelektüel iyileştirme ilkesine dayanıyor halbuki Dada hiçbir kurama yaslanmaz ve yalnızca bir itirazdır.[15]
Gerçi başlangıcında Dada gündemde olan modern edebiyat ve sanat akımlarıyla iç içeydi; Apollinaire’in ve Marinetti’nin şiirleri, kübist ve fütürist resimler Dada’nın ilk yayınlarından ve gösterilerinden hiç eksik olmamıştı. Ama dadacılarda tutarlılık aramak boşunaydı. Aralarında Tzara’nın da olduğu kimi dadacılara göre ‘modern estetik’ Dada ruhuna aykırıydı, onun gerisinde kalıyordu. 1920’de kübistler dadacıların Salon de la Section d’or sergisini altüst etmelerinden korkup, katılmalarına engel olunca, üstelik bir tanesi “artık modern addedilmemek korkusu dadacılara azap veriyor” deyince Picabia çileden çıkmıştı:
L’Esprit nouveau’nun kurduğu küçük kübist güzel sanatlar okulu: onlar her şeyin nedenini bilirler, kuralları vardır, iyiyle kötüyü ayırt ederler, Adem’le Havva’yı cennetten kovan Tanrı’yı taklit ederler. Tanrı günaha müsamaha edemez. Halbuki günah dadaizmdir, yılan dadaizmdir.[16]
Kübistlerle yaşanan bu çatışmadan bir yıl sonra, 1921’de, dadacılar fütüristlerin Paris’teki gösterilerine saldırmışlardı. O yıl Max Ernst’in sergisinin kataloğuna yazdığı sunuşta Breton “Dada kendisini modern olarak takdim etmez” demişti; Paul Èluard da aynı sıralarda “Dada moderni sevmez” diye kestirip atmıştı.[17]
Kongre konusunda saflar belirlendi. Georges Ribemont_Dessaignes, Èluard, Theodore Fraenkel, Eric Satie ve başka birçok dadacı Tzara’nın yanında konumlandılar. Breton’u destekleyen bir Picabia kalmıştı, o da artık Dada karşıtıydı. Ardından düzenleme komitesindekilerden bazıları da çeşitli nedenlerle ayrılınca kongre suya düştü. Breton bütün hıncını Tzara’dan ve Dada’dan çıkarıp, bir dizi yazıyla kızgınlığını ortaya döktü. Kimisi gerçeği yansıtmayan suçlamalarıyla Tzara’yı karalamaya girişti. Aslında Breton ve Tzara, her ikisi de Paris avangardı nezdindeki itibarlı konumlarını Dada'ya borçluydu. Ama sonunda işler öyle sarpa sardı ki, Closerie des Lilas adlı kafede toplanıp kozlarını paylaşmaya karar verdiler. Ancak biraraya gelmeleri işleri daha da kızıştırdı ve resmen Dada’nın sonunu getirdi.[18]
*
Dadacıları farklı aidiyetleri olan öteki modernistlerle buluşturmayı hedefleyen benzer mahiyette bir kongre Almanların başını çektiği gruplar tarafından yine 1922 yılının Mayıs ayında Düsseldorf’ta gerçekleştirilecekti: Uluslararası İlerici Sanatçılar Birliği Kongresi (Kongress der Union Internationaler Fortschrichttlicher Künstler). Her ne kadar bir İlerici Sanatçılar Enternasyonali oluşturma amacına ulaşamasa da, bu kongre 60’ın üzerinde sanatçıyı biraraya getirmeyi başarmış ve buradan Konstrüktivistler Enternasyonal Fraksiyonu çıkmıştı. Ardından aynı yılın Eylül’ünde Weimar’da hatırı sayılır bir katılımla uluslararası Konstrüktivistler ve Dadaistler Kongresi düzenlenecek ve Tzara’nın burada yaptığı konuşma Dada’ya bir ağıt olacaktı.
Dada’nın Ardından
André Breton
Mart 1922
Eğer dersem ki bizim için ‘Dada’, aslında yaratılmasına hiçbir katkıda bulunmadığı bir ruh halinin kaba görüntüsü olmaktan öte hiçbir anlam taşımadı, arkadaşlarım Philippe Soupault ve Paul Éluard aksini iddia etmeyecektir. Onlar da benim gibi bu etiketi reddederlerse ve kurbanı oldukları suistimali kaydederlerse, belki başlangıçtaki ilkeyi kurtarmak mümkün olabilir. Bu arada, beni mazur görsünler, herhangi bir yanlış anlamaya meydan vermemek için Comoedia okuyucularına şunu söylemem gerekir ki ‘Dada’ sözcüğünün icat edilmesinde Bay Tzara’nın hiçbir katkısı olmamıştır. Savaş sırasında Zürih’te yoldaşları olan Schad ve Huelsenbeck’in buna tanıklık eden mektuplarını yayınlamaya hazırım. 1918 tarihli Dada Manifestosu’nun yazılmasında da muhtemelen payı yok; halbuki bizim ona kucak açmamızın ve saygı göstermemizin temelinde bu vardı.
Her neyse, zaten Cenevre’de yaşayan doktoralı Max Serner manifestoyu resmen sahiplendi. Onun 1918 öncesinde yazdığı Almanca manifestolar Fransızca’ya çevrilmedi. Üstelik Francis Picabia’yla Marcel Duchamp’ın daha savaş öncesinde vardıkları sonuçlar, üstüne Jacques Vaché’nin 1917’de formüle ettiği görüşler, bu manifesto olmasaydı da bize rehberlik etmeye yeterdi. Bay Tzara’nın kötü niyetini ifşa etmek bana şimdiye kadar nahoş geliyordu ve el koyduğu metinleri pervasızca, tepe tepe kullanmasına izin verdim. Ama şimdi, dilden dile dolaşmak için eline geçen bu son fırsatı istismar etmeye kalkışıp, bir de bu uğurda hiçbir çıkar gözetilmeden yapılan iyi niyetli bir girişime haksız yere saldırınca,[19] artık onu susturmak gerektiği konusunda tereddüdüm kalmadı.
Bereket versin artık Dada bir mesele değil; 1921 Mayıs’ında gerçekleşen cenazesinde arbede çıkmadı. Pek kalabalık olmayan kortej, kübizmin ve fütürizmin takipçilerinin yolunu izledi, temsilen Beaux-Arts öğrencileri tarafından Seine nehrinde boğuldu. Her ne kadar Dada bir dönem nam salmış olsa da, ardından yeise kapılan doğrusu pek azdı; sultası ve zorbalığı uzun vadede tahammül edilmez olmuştu.
Hal böyleyken öfkelenerek farkına vardım ki, ona katkıda bulunanlardan bazıları, özellikle de katkısı sınırlı olanlar, sefalete sürüklenmişti. Geriye kalanlar çok geçmeden Francis Picabia’nın etkili sözlerinin arkasında hizalandılar. Hepimizin bildiği gibi yalnızca hayat sevgisinden ve her türlü yolsuzluk karşısında duyduğu dehşetten ilham alan Picabia’nın bizi yeniden kendi etrafında birleştirmek gibi bir niyeti olduğunu söylemiyorum:
Başarının insanları ne denli sakin ve sersem kıldığını
Hayal etmesi güç
Ve tanıdıklarım içinde bundan vazgeçmeye en fazla teşne olan kişi zaten o. Bireylerin yerine tekrar bir grubu koymak söz konusu değil (Bay Tzara’nın aklında böyle güzel fikirler var!) ama, Louis Aragon, Pierre de Massot, Jacques Rigaut, Roger Vitrac ve ben, tıpkı Picabia gibi, her şeyden böyle harikulade bir biçimde kopuk olmak fikrine duyarsız kalamayız.
Benim için bu tutum yeni değil. Geçen yıl Dada’nın Galerie Montaigne’de düzenlediği gösterilerden uzak durmuştum çünkü bu tür etkinliklerden bana gına gelmişti. O zaman bana öyle görünmüştü ki, sanki herhangi bir hamle yapmaksızın yirmi altı, derken otuz yaşıma böyle gireceğim. Rahatlık maskesini taşıyan her şeyden uzak durmaya karar kıldım. Yayınlanmadığı için pek az insanın bildiği o sıralarda yazdığım bir makalede hareket tarzımızın basmakalıp bir hale gelmesine yerinmiş ve şöyle demiştim: “Neticede tehlikede olan yalnızca kaygısız varoluş biçimimiz ve keyfimiz değil. Kendimi oyalamak benim hiçbir zaman derdim olmadı. Bana öyle geliyor ki, bir dizi düpedüz beyhude ‘Dada’ eylemini onaylamış olmak, hâlâ şiddetle önemsediğim özgürleşme çabalarını ciddi bir şekilde tehlikeye sokuyor. En âlâsından sayılabilecek fikirler, düşüncesizce bayağılaştırılmanın kurbanı.”
İçinde yaşadığımız çağ üst düzeyde bir yoğunlaşmayı sağlayamadı diye hep birtakım geçici heveslerin peşinde koşmaya rıza mı göstereceğiz? Bize dendi ki, “Ruh etrafında kopan velveleden etkilenmeyecek kadar bağımsız değildir.” Peki, ya velveleyi idame ettiren ta kendisi ise, bu ruh için nasıl bir gelecek öngörebiliriz?
Yargıçlık taslamak, bugün bile, bana düşmez. “Öz ve yöntem” muhtemelen bana hep uzak kalacak ve –tekrarlamadan edemiyorum– önemli olan arayış, başka bir şey değil. İçimizde yarattığımız büyük boşluk bundan. Dokunaklı olana karşı uç noktada bir düşkünlüğü açığa vurmadan, hemen her şeyden vazgeçmeye hazırım. Duygusallık zemininde kaymak istemiyorum. Açıkçası, hata diye bir şey yok; en fazla yanlış ata oynamaktan söz edilebilir. Yazdıklarımı okuyanlar, zahmete girmeye değmez diye düşünmekte serbestler. Bana gelince, ben bir kez daha mümkün olan en ön safta mücadeleye geri dönmeye çalışacağım ama “göçebe olmalı insan, ülkeleri ve şehirleri dolaşır gibi kat etmeli fikirleri” diyen Francis Picabia gibi hijyeni kural haline getirmediğim gibi, ondan kendime bir görev de çıkarmıyorum. Ne kadar fikir varsa hepsi bizi hayal kırıklığına uğratacak nitelikte olsa bile, ben yine de hayatımı onlara adamaktan gocunmayacağım.[20]
Çeviri: Nur Altınyıldız Artun
[2] Aktaran, Arnauld Pierre, “The ‘Confrontation of Modern Values’: A Moral History of Dada in Paris”, The Dada Seminars içinde, der. Leah Dickerman & Matthew S. Witkovsky (Washington: National Gallery of Art, 2005) s. 241.
[3] Breton’dan aktaran a.g.e, s. 242.
[4] Ali Artun, “Baudelaire’de Sanatın Özerkleşmesi ve Modernizm”, Charles Baudelaire, Modern Hayatın Ressamı içinde (İstanbul: İletişim SanatHayat, 2009) s. 45.
[5] “L’Esprit nouveau et les poètes” Apollinaire’in Kasım 1917’de yaptığı bir konuşmanın başlığıydı; ertesi yıl ölümünden hemen sonra yayınlandı.
[6] Arthur Cravan, Jacques Rigaut, Julien Torma, Jacques Vaché, 4 Dada Suicides (Londra: Atlas Press, 2005) s. 212.
[7] Arnauld Pierre, “The ‘Confrontation of Modern Values’”, s. 248.
[9] Emily Hage, “Dissemination: The Dada and Surrealist Journals”, A Companion to Dada and Surrealism içinde, der. David Hopkins (Chichester: Wiley Blackwell, 2016) s. 205.
[10] Arnauld Pierre, “The ‘Confrontation of Modern Values’”, s.247.
[11] A.g.e., sonnot 27, s. 264.
[12] Georges Ribemont-Dessaignes, “History of Dada” [1931], The Dada Painters and Poets: An Anthology içinde, der. Robert Motherwell, çev. Ralph Manheim (New York: Wittenborn, Schultz, 1951) s. 119.
[13] André Breton, “For Dada”, çev. Ralph Manheim, The Dada Painters and Poets: An Anthology içinde, der. Robert Motherwell (New York: Wittenborn, Schultz, 1951) s. 202.
[14] Breton’dan aktaran Janine Mileaf ve Matthew S. Witkowsky, “Paris”, Dada içinde, der. Leah Dickerman (Washington: National Gallery of Art, 2005) s. 367.
[15] Arnauld Pierre, “The ‘Confrontation of Modern Values’”, s. 243.
[16] Aktaran, a.g.e., s. 249-251.
[17] Arnauld Pierre, “The ‘Confrontation of Modern Values’”, s. 251.
[18] Georges Ribemont-Dessaignes, “History of Dada”, s. 119.
[19] Paris Kongresi girişimi.
[20] “Après Dada”, Comoedia (2 Mart 1922). İngilizcesi, “After Dada”, çev. Ralph Manheim, The Dada Painters and Poets içinde, s. 204-206.