/ Dadanın 100. Yılı / Dada’nın Parlak Yıldızı: Emmy Hennings

Geleneğe başkaldıran, alışılmışın dışında mecralara açılan, farklı disiplinleri bağdaştıran, uzmanlığa, ustalığa yüz vermeyen kolektif Dada girişiminin Zürih’teki başlangıcında, Kabare’deki gösterilerin oluşumunda iki kadın dadacının hatırı sayılır katkıları vardı: Emmy Hennings ve Sophie Taeuber. Bu iki sıradışı kadın Dada gösterilerinde yaratıcılıklarına açılan bir alan buldular. Becerilerini, yeteneklerini sınayacakları işbirliklerine girdiler. Alışılagelmiş toplumsal normları ihlal ettiler, sanatsal kategorileri aştılar.

Berlin’de Kulüp Dada’ya dahil edilmeyen ama fotomontajları türünün en yetkin örnekleri arasında sayılan Hannah Höch’ün maruz bırakıldığı yok sayma,[1] kimi sanat tarihçilerinin Dada’yı bir “erkekler kulübü” olarak nitelemesine, hatta “kadın düşmanlığı” ile suçlamasına neden oldu.[2] Oysa Zürih’te Hennings ve Taeuber’in Dada gösterilerindeki etkinlikleri, zamanın başka sanat hareketlerine kıyasla, Dada’nın kadın yaratıcılığına daha açık olduğunu gösterir. Savaş öncesi Almanya’sı, toplumsal kuralların ve rollerin dönüştüğü bir yerdi. 1900’de kadınlar ilk kez üniversitelere kabul edildi; siyaset konusunda uluorta tartışmalara katılmalarına 1908’de izin verildi. Çalışan kadın sayısı giderek artsa da, Almanya’da kadınların hayatı hâlâ büyük ölçüde ‘Kinder, Küche, Kirche’ (Çocuk, Mutfak, Kilise) etrafında dönüyordu. [3] Kadın hakları Almanya’nın gündemine Wilhelm döneminde gelmişti ama kadınlar oy hakkını ancak savaştan sonra, 1919’da kazanacaklardı; İsviçre ise kadınlara seçme ve seçilme hakkını ancak 1959’da tanıyacaktı – o da sadece bazı kantonlarda.

Richard Huelsenbeck’in deyişiyle Dada yıllarında “henüz cinsel devrim başlamamış, kadınlar özgürlüklerine kavuşmamıştı; en azından böyle bir gelişme hâlâ görünür değildi. Kendi kafalarımızda da yoktu … Gerek İsviçre gerek Almanya ataerkil bir düzene sahipti ve erkekler büyük ölçüde kendi üstünlükleri yanılsamasıyla yaşayıp gidiyorlardı.”[4] Höch’le uzunca ilişkisi sonrasında onun Dada’ya katkılarını küçümseyen Raoul Hausmann 1919’da yazdığı “Zur Weltrevolution” (Dünya Devrimine Doğru) başlıklı yazısında, ironik bir biçimde, kadın haklarını savunuyordu: “Kadınların özgürleşmesi derhal başlamalı … Bugünün ‘gerçek’ erkeği, erkeklerin kadınlar üzerindeki tasarruf gücünün ortadan kaldırılmasından yanadır.”[5]

Hennings ve Taeuber, her ikisi de Dada tarihlerinin birçoğunda eşleriyle birlikte anılırlar; Hennings Hugo Ball’la, Taeuber ise Hans Arp’la. Raoul Hausmann’la ilişkisi hüsranla sonuçlanan ve Berlin’de hakkı yenen Höch’ün aksine, Hennings ve Taeuber hem eşleriyle hem de öteki dadacılarla uzun soluklu ve verimli işbirlikleri yapmışlardı.

 

Emmy Hennings: Şair ve Şarkıcı

1906’da, 21 yaşındayken gezici bir tiyatro kumpanyasına katılan Hennings, sonraları turnelerde, operetlerde, gece kulüplerinde gösterilere çıktı; Almanya haricinde Moskova’dan Budapeşte’ye, birçok yerde çalıştı. Bir yandan da şiir yazıyordu. Morfin bağımlısıydı. Hep para sıkıntısı çekti. 1911-1914 arasında defalarca tutuklandı. Birkaç kez hırsızlıktan, bir kez de sokaklarda fahişelik yaptığı için. Bu yüzden vesikalı oldu. Hennings bir romantikti; başta fahişeler, toplumun dışladığı kişilere derin bir yakınlık duyuyordu. Son tutuklanışı savaştan kaçmak isteyenlere sahte pasaport hazırlaması dolayısıyla oldu. O ta başından savaşa karşıydı. Halbuki Ball dahil ekspresyonist çevredekiler her ne kadar sonradan savaşa şiddetle karşı çıksalar da, önceleri savaşın Wilhelm dönemi Almanya’sının sonunu getireceğine ve yeni bir başlangıca yol açacağına inanmışlardı. [6]

Hennings hem cinsel çekiciliği olan bir kadındı hem de çocuksu ve naif; hem toplumun geleneksel değerlerine meydan okuyan cüretkâr bir dişiydi hem dünyevilikten uzak saf bir varlık. Ball’la birlikte aniden Zürih’i terk edip altı ay kadar bir köye çekildiklerinde Katolik gizemciliğe kapılacaklardı. Hatta Zürih’e geri döndüklerinde, Hennings dördüncü Dada suaresinde Tanrı’nın gizemine dair bazı ortaçağ metinlerinden bölümler okuyacaktı.[7] Hennings'in hayatı o kadar ilginçti ki, insanlar çoğu zaman onun gösterileri ve şiirleriyle ilgilenmek yerine hayat hikâyesine odaklandılar. 1948’de ölmeden birkaç ay önce günlüğüne “kimsenin benden bir yapıt talep ettiği yok” diye yazmıştı, “kendim için bunu arzu eden yalnızca benim; insanların istedikleri ise kişi olarak ben’im.”[8]

 

   

Emmy Hennings, 1912-1913 civarı.

 

1913’te Hennings savaş öncesinin sanat ve edebiyat odağı olan Münih’e yerleşmiş ve ekspresyonist şair ve yazarların çevresine girmişti; onların buluştuğu Café Simplizissimus’da her akşam kabare şarkıları söylüyor, kendininkiler de dahil, şiirler okuyordu. Burada bir yandan aktörler, dansçılar, şarkıcılar, sihirbazlar küçük bir sahnede gösterilerini yaparken, bir yandan da yazarlar hararetli fikir tartışmalarını sürdürüyorlardı.[9] Hennings Ball’la burada tanıştı. İkisi birlikte önce Berlin’e gittiler ama savaş ortamında giderek artan milliyetçiliğe tahammül edemeyerek 1915 Mayıs’ında Zürih’e kaçtılar. Önceleri aç, açıkta kaldılar. Sonra bir vodvil kumpanyasında birlikte çalışmaya başladılar. Ball piyano çalıyor, Hennings şarkı söylüyor, kıt kanaat geçiniyorlardı. Nihayet Ball’la Hennings Zürih’in köhne bir semtindeki bir lokantanın arka kısmını tutup kendi yerlerini açtılar; Kabare Voltaire’i 1916 Şubat’ında birlikte kurdular. Dada burada filizlendi. Haziran’da yayınlanan ilk Dada yayını Cabaret Voltaire antolojisinde Ball’ın sunuş yazısının içinde ikisinin portreleri yer alıyordu; Hennings’inki başı dik, kendine güvenli bir kadını betimliyordu.[10]

Dada’nın gerisindeki estetik ve düşünsel temeli, iyi bir edebiyat ve felsefe eğitimi almış olan, Münih’te tiyatro yönetmenliği ve dergi yayıncılığı deneyimine sahip Ball’ın oluşturduğu genel olarak kabul görür. Buna karşılık Hennings henüz 14 yaşındayken eğitimini yarıda bırakıp gösteri dünyasına girmişti. Ama bir yandan da şiir yazmış; şiirleri 1911’den başlayarak Die Aktion, Der Revoluzzer, Die Neue Kunst gibi zamanın önde gelen dergilerinde yayınlanmış, bir şiir kitabı Leipzig’deki ünlü yayınevi Kurt Wolff tarafından basılmıştı.[11] Şiirleri burjuva toplumunun münasip bulacağı konuların dışında, ekspresyonistlere yakın yalnızlık, esriklik, tutsaklık, hastalık, ölüm gibi temaları işliyordu. Kendi hayatının geçtiği hapishaneler, hastaneler, kabareler, sokaklar ve tabii fuhuş ve uyuşturucu tekrar tekrar döndüğü konuları arasındaydı. Dada suarelerinde okuduğu şiirlerin çoğu daha önceleri yazdıklarıydı. Mesela Kabare Voltaire’deki ilk gösteride okuduğu “Kodes” muhtemelen birkaç yıl önce hapisteyken yazdığı bir şiirdi ama Kabare’deki tüm tantanaya rağmen dadacıların dünyanın ahvali karşısında hissettikleri derin karamsarlığı yansıtıyordu; sanki “Kodes” dadacıların isyan ettikleri toplumsal baskının bir metaforuydu.[12]

Hennings’in çalıştığı yerler arasında Berlin’deki edebiyat ve sanat etkinliklerinin odağı Café des Westens ve Münih’te Café Simplizissimus gibi eğlenceyle deneysel edebiyatı ve sanatı buluşturan ve “edebiyat kabaresi” diye anılan mekânlar onu avangard çevrelerin içine sokmuştu. O sıralarda kabare artistlerinin fotoğraflarını izleyicilere satmaları alışılagelmiş bir uygulamaydı. Böylece bir miktar ek para kazanıyorlardı. Ama Hennings yalnızca şarkıcı değil, aynı zamanda şairdi; fotoğraflarının yanı sıra, ödünç bir daktiloyla çoğaltıp özenle ciltlediği, hatta suluboyayla resimlediği şiirlerini de buralarda satıyordu. Hiçbir şiir kitapçığı bir başkasıyla aynı değildi. Hennings kendi kendisinin yayıncısı olmaktan gurur duyuyordu.[13]

 

  

Emmy Hennings’in Café Simplizissimus’da sattığı fotoğrafı ve daktiloyla çoğaltıp Kabare Voltaire’de sattığı şiir kitapçığı.

 

Kabare Voltaire’in Yıldızı

Hennings ve Ball “edebiyat kabaresi” geleneğini Zürih’e taşıdıklarında bu işe asıl aşina olan Hennings’di. Dolayısıyla Kabare Voltaire’i çekip çeviren de o olmuştu; gösterilerin ve işin acemisi olan ötekileri yüreklendiren de o. “Kabare Voltaire’in başarıyla yürümesinde Hennings’in etkin rolü vardı … bir şarkıcı, kabarenin ev sahibesiydi.”[14] Dahası, Zürcher Post gazetesinin 23 Mayıs 1916’da yazdığı gibi, “Kabare’nin yıldızı Emmy Hennings” idi, “geçmişte de birçok kabare ve şiir gecesinin yıldızı olduğu gibi. Yıllar önce bir Berlin kabaresinin salınan sarı perdesinin önünde, elleri belinde, çiçek açmakta olan bir fidan gibi hayat doluydu; bugün de aynı cüretkâr çehresiyle aynı şarkıları söylüyor, bedeni yaşadığı elemden yalnızca biraz etkilenmiş.”[15]

Kabarenin izleyicileri arasında kadın pek azdı çünkü “ortam fazlasıyla azgın, aşırı dumanlı ve alışılmadık derecede teklifsizdi”; Huelsenbeck’e göre “kabarenin bekası Emmy’nin şarkıcı olarak başarısına bağlıydı.”[16] Hennings, Ball’ın müziği eşliğinde şarkılar söylüyor; Huelsenbeck’in davulunun temposuna uyarak dans ediyor; arada da şiirler okuyordu. Tanınmış, yetenekli bir şarkıcı olmasının yanı sıra, izleyicileri kışkırtmak, ahlaki değerlerini sarsmak konusunda üstüne yoktu. Buna bir de cinsel çekiciliğini eklemek gerek. Kabare Voltaire kimi zaman, Ball’ın sözcüksüz şiirlerini kendinden geçerek okuduğu anlarda olduğu gibi, tekinsiz bir dinî ve ruhsal atmosfere bürünüyordu, kimi zaman ise gösterilerde Hennings’in fiziksel ve cinsel cazibesi öne çıkıyordu. Tristan Tzara’nın tabiriyle Kabare “tanrIyla gEnelevin kozmopolit bir karışımıydı.”[17]

 

 
Hans Richter, Vizyoner Portre - Emmy Hennings, 1917 ve Kodes (Emmy Hennings Kodeste), 1916.

 

Hennings’in repertuvarında hem popüler halk şarkıları vardı hem erotik genelev şarkıları. Ball’ın “Böyle ölüyoruz” diye başlayan savaş karşıtı Totentanz (Ölüm Dansı) başlıklı şiirini, yaygın olarak bilinen “Böyle Yaşıyoruz” adlı aşırı milliyetçi bir marşın teranesine uydurarak söylediğinde yer yerinden oynamıştı. Ball, Hennings’e bir mektup yazıp “Ah, sesin beni öylesine derinden etkiliyor ki, yazmadan edemedim!” diyecekti, “‘Ölüm Dansı’nın pek de matah olmadığını düşünüyordum, ta ki sen Zürih’te bana ilk kez okuyana kadar. Ah Emmy, yüz yaşına kadar da yaşasam bir daha asla unutamayacağım … [Sesin] dinleyeni ateşleyen ve kalbini tutuşturan dokunaklı bir alev halini alıyor.”[18] Bir gazete haberi de aynı şarkıya değinmişti: “Şiiri yalın, neredeyse neşeli bir ezgi gibi söylüyor. Her sözünden istihza ve nefret, savaşmaya zorlanan insanların çaresizliği yankılanıyordu.”[19]

 

Emmy Hennings, 1918.

 

Anlamı göz ardı ederek sese odaklanmak Zürih’li dadacıların sözcüksüz ya da simültane şiir denemelerinde kendini gösterecekti. Bunlar ilerde Brecht’in ses ve görüntü arasındaki uyumsuzluğu kullanarak seyircisini tedirgin etme, yabancılaştırma yönteminin habercisiydi. Bir de şiirin kabare ortamında okunması ya da söylenmesi, icra edenin seslerle oynaması, izleyicilerin tepkilerinin de katılmasıyla artistik süreç bireysel olmaktan çıkıp kolektif hale geliyordu. Hennings’in gösterici olarak deneyimi (jestleri, yüz ifadesi, tiz sesi, eşlik eden müzik) sayesinde şiir kitap sayfasına hapsolmak yerine etkili bir biçimde sahneye taşınıyordu. Kabare’nin ilk zamanlarında Ball günlüğüne şöyle yazmıştı:

 

Hiçbir şey şiirin zayıflıklarını bir kalabalık önünde okunması kadar ortaya seremez … Benim için artık herhangi bir şiirin niteliğini belirleyen mihenktaşı, yüksek sesle okunması haline geldi ve (sahneden) öğrendim ki bugünün edebiyatı masa başında bir sorun çözercesine kotarılıyor; yaşayan insanların kulakları için değil, şiir meraklılarına yapılan gösteriler için yazılıyor.[20]

 

Sanat-Hayat

Her ne kadar ortak tutkuları tiyatro olsa da, Hennings’le Ball’ın tiyatro ve genel anlamda gösteri konusundaki görüşleri farklıydı. Hennings, tiyatroyu özgürleştirici bir ütopya olarak gören Ball’a katılmıyor; popüler tiyatronun yarattığı hakikat yanılsamasını ciddiye almıyordu. Hennings hatıralarında aralarındaki bu görüş farkına değinmişti:

 

O [Ball], tiyatronun kendisi için anlamının özgürlük, dokunulmaz özgürlük olduğunu söylüyordu. Halbuki ben bunun gerçek hayatta elde edilebileceğini varsayıyordum … Bu, savaşın hemen öncesinde, 1913’te, sanatın vizyoner bir geleceği olduğuna inanıldığı bir zamandaydı. Daha o zaman, zihnin dolambaçlı yollarına sapmadan, sanatın içinde hayatın yakalanabileceğine dair bir kavram oluşmuştu.[21]

 

Hennings’le Ball, yeni sanatın hayat deneyiminden kopmadan, entelektüel teorilere sapmadan, doğrudan yaşanması konusunda hemfikirdiler. Sanat nesnesi üretimine ve sanatın metalaşmasına karşı, sanatın bir eylem ya da fikir olarak var olması gerektiğine inanıyorlardı. Eylem olarak sanat dolayımsızdı, kendiliğindendi; kuramsallaştırılmadan, program haline getirilmeden tecrübe edilirdi. Gösterici ile izleyicinin etkileşiminden doğardı. Ardında alınıp satılacak ya da sergilenecek bir nesne bırakmazdı; geriye kalan yalnızca yarattığı kışkırtmanın etkileriydi. Ball kuşkusuz Hennings’i felsefi düşünceyle tanıştırmıştı; Hennings de onu popüler gösterinin inceliklerine ve edebiyatla kesişmelerine uyandırmıştı.

 

Kuklalar

Emmy Hennings’in Kabare gösterilerine katkılarından birisi de o yıllarda popüler olan kuklaları Dada nesneleri haline getirmesiydi. Kederli ya da kızgın ifadeli, sıska kuklaları türlerinin neşeli örneklerinin zıddıydı. Bunların Marcel Janco’nun maskları gibi Kabare Voltaire’deki gösterilerde mi kullanıldığını, yoksa duvarlara mı asıldığını bilmiyoruz ama Cabaret Voltaire antolojisinde yer almaları önemsendiklerini gösteriyor. 1917 Mart’ında, Galeri Dada’nın açılışında Hennings’in Çar ve Çarice isimli iki kuklasıyla politik içerikli doğaçlama bir kukla gösterisi yapılmıştı.[22] 1919’da bu kez Sophie Taeuber’in tahta iplik makaraları kullanarak yaptığı “soyut kuklaları” Zürih’teki suarelerde sahneye çıktı.[23] Sonra özellikle Berlin’de Dada’nın politik içerikli kukla gösterileri sürdü. Bu kez kuklalar başka bir Dada kadınının, Hannah Höch’ün elinden çıktı.

 

 

Emmy Hennings elinde kuklasıyla, 1916 civarı ve 15 Haziran 1916’da yayınlanan Cabaret Voltaire başlıklı antolojide Emmy Hennings'in kuklaları.

 

Kodes

1917 Haziran’ında Hennings ve Ball Dada’dan tamamen koptular; dünya görüşlerinde kökten bir değişiklik olduğundan değil, dünyanın gidişatına karşı Dada’nın deva olabileceğine dair inançlarını kaybettikleri için. Bir de Dada’nın bir enternasyonal hareket olarak örgütlenmesine karşı dirençlerinden. Hennings ertesi yıl yayınladığı Gefängnis (Kodes) başlıklı otobiyografik romanında, şiirlerindeki umutsuzluk, çaresizlik, yılgınlık ve keder temalarını sürdürdü. Bu Kafkavari romanın Emmy isimli kahramanı ülkesini terk etmeye yeltendiği için tutuklanır. Onu suçlayanlarla hiç karşılaşmaz, davası sonuçlanmaz. Hapiste öteki mahpuslarla konuşur; içerde de olsa dışarda da kendini kapana kıstırılmış hissetmektedir. Adaletsizliğe, para musibetine ve genelde toplumun vurdumduymazlığına sövüp sayar. Ve sonunda sorar “Tanrı’nın adaleti nerede?” [24] Ball günlüğünde bir Münih dergisinin kitap hakkında yazdıklarını alıntılamıştı: “bu kitabın yazarı benzerlerinden ayrılıyor çünkü onun anlayış sahibi, ince ve nazik ellerinde insani unsur kırmızı bir yakut gibi parıldıyor ve yanında başka her şey çözülüp gri küle dönüşüyor.” Ball’ın kendi düşüncesine göre de Hennings’in kitabı “çağımızın karakterini ve mihnetini ifade eder … Bu kitap dili kullanarak hiç durmaksızın demir parmaklıkları eğeliyor, kemiriyor. Teslim olmak, uzlaşmak nedir bilmiyor. Ödün vermez dürüstlüğünü sarsmak mümkün değil.”[25] 

 

 

Emmy Hennings

Kabareden Sonra

1913

Sabah gün ışıdığında eve gidiyorum.

Saat beşi vuruyor, gökyüzü ağarıyor,

Otelde hâlâ yanan bir ışık var;

Kabare nihayet kapandı.

Çocuklar bir köşeye çömelmişler,

Şimdiden pazaryerine doğru yola koyulmuş çiftçiler,

İhtiyarlar sessizce kiliseye doğru yürüyor.

Çanlar çalıyor sessizlikte,

Ve saçları darmadağınık bir fahişe

Dolaşıyor hâlâ amaçsızca, uykusuz ve üşümüş.[26]

 

 

Dansçı

?

Sana kalırsa ben zaten mimlenmişim

Ve Ölüm listesinde beklemedeyim.

Bu beni birçok günahtan alıkoyuyor.

Hayat içimden nasıl da yavaş çekiliyor.

Ve adımlarım çoğu zaman kederli,

Kalbimin atışları hastalıklı

Ve her geçen gün zayıflıyor.

Ölüm meleği odamın ortasında dikiliyor.

Oysa ben nefessiz kalana kadar dans ediyorum.

Yakında mezarımda yatıyor olacağım

Ve bana sokulan kimse olmayacak.

Ah, ölene kadar öpülmek istiyorum.[27]

 

 

Kodes

1914?

Umudun ipine sarılarak kendimizi ölüme doğru itiyoruz.

Kuzgunlar kıskanırlar hapishane avlularını.

Öpülmeyen dudaklarımız titrer ha bire.

İnsanı kendinden geçiren yalnızlık, sen ne büyüksün.

Orada, dışarda dünya var, orada hayat doludizgin.

Orada insanlar nereye isterlerse gidebilirler.

Bir zamanlar biz de onlardandık.

Ve şimdi unutulduk ve maziye gömüldük.

Geceleri dar yataklarımızda mucizeler düşlüyoruz.

Gündüz ise ürkek hayvanlar gibi amaçsızca dolaşıyoruz.

Demir parmaklıkların arasından hüzünle dışarıyı gözetliyoruz.

Ve Tanrı’nın bize bahşettiği hayattan

Başka kaybedeceğimiz hiçbir şeyimiz yok.

Yalnızca ölüm var avcumuzda.

Kimselerin elimizden alamayacağı özgürlük:

Bilinmeyen topraklara yolculuk.[28]

 

Çeviriler: Nur Altınyıldız Artun

 

 



[1] “Bir Dada Kadını: Hannah Höch”, e-skop (17 Haziran 2016).

http://www.e-skop.com/skopbulten/dadanin-100-yili-bir-dada-kadini-hannah-hoch/2981

[2] Aktaran Ruth Hemus, Dada's Women (New Haven ve Londra: Yale University Press, 2009) s. 6-8.

[3] Charler Marcrum II, “Quiet Rebellion: Emmy Hennings and the Politics of Subversion”, Vanderbilt Undergraduate Research Journal, cilt 4, sayı 1 (İlkbahar 2008) s. 2.

[4] Richard Huelsenbeck, Memoirs of a Dada Drummer [1969], der. Hans J. Kleinschmidt, çev. Joachim Neugroschel (New York: Viking Press, 1974) s. 17.

[5] Aktaran Ruth Hemus, Dada's Women, s. 9.

[6] Thomas F. Rugh, “Emmy Hennings and the Emergence of Zurich Dada”, Woman’s Art Journal, cilt 2, sayı 1 (Bahar-Yaz 1981) s. 1.

[7] A.g.e., s. 4.

[8] Aktaran Ruth Hemus, Dada's Women, s. 18.

[9] R. Bruce Elder, DADA, Surrealism, and the Cinematic Effect (Waterloo: Wilfrid Laurier University Press, 2013) s. 76.

[10] “Kabare Voltaire – Antoloji”, e-skop (12 Şubat 2016).

http://www.e-skop.com/skopbulten/dadanin-100-yili-kabare-voltaire-%E2%80%93-antoloji/2810

[11] Ruth Hemus, Dada's Women, s. 35.

[12] Thomas F. Rugh, “Emmy Hennings”, s. 3.

[13] Ruth Hemus, Dada's Women, s. 41.

[14] Georges Hugnet’den aktaran Ruth Hemus, Dada's Women, s. 29.

[15] Aktaran Hugo Ball, Flight Out of Time: A Dada Diary [1927], der. John Elderfield, çev. Ann Raimes (New York: Viking Press, 1974) s. 63.

[16] Richard Huelsenbeck, Memoirs of a Dada Drummer [1969], der. Hans J. Kleinschmidt, çev. Joachim Neugroschel (New York: Viking Press, 1974) s. 10.

[17] Tristan Tzara, “Zurich Chronicle 1915-1919” [1920], The Dada Almanach içinde, der. Richard Huelsenbeck (Londra: Atlas, 1993) s. 15.

[18] Aktaran Charler Marcrum II, “Quiet Rebellion”, s. 3 ve sonnot 5.

[19] Ruth Hemus, Dada's Women, s. 31.

[20] 2 Mart 1916; Hugo Ball, Flight Out of Time, s. 54.

[21] Aktaran Ruth Hemus, Dada's Women, s. 25.

[22] Thomas F. Rugh, “Emmy Hennings”, s. 4.

[23] Hans Richter, “Dada X Y Z …” [1948], The Dada Painters and Poets: An Anthology içinde, der. Robert Motherwell, çev. Ralph Manheim (New York: Wittenborn, Schultz, 1951) s. 288.

[24] Aktaran, a.g.e., s. 5.

[25] 9 Haziran 1919; Hugo Ball, Flight Out of Time, s. 167.

[26] “Nach dem Kabarett”, Die Letzte Freude, Gedichte içinde (Leipzig: Kurt Wolff Verlag, 1913) s. 13.

http://sdrc.lib.uiowa.edu/dada/letzte_freude/pages/13.htm (Erişim tarihi: 18 Haziran 2017).

İngilizce çevirisi, “After the Cabaret”, Hans Richter, Dada Art and Anti-Art içinde, çev. David Britt (Londra & New York: Thames & Hudson, 2001) s. 27.

[27] “Tänzerin” ve İngilizce çevirisi “Dancer”:

http://archives-dada.tumblr.com/post/40762154696/emmy-hennings-t%C3%A4nzerin-dancer (Erişim tarihi: 18 Haziran 2017).

[28] Helle Nacht: Gedichte içinde (Berlin: E. Reiss, 1922) s. 18. Almancası ve yazar tarafından yapılmış İngilizce çevirisi, Thomas F. Rugh, “Emmy Hennings” içinde, s. 3 ve sonnot 21.

Dada, Dada'nın 100. Yılı