Tristan Tzara, başta Paris’e geldiğinden beri ona kucak açan Francis Picabia olmak üzere, dadacı arkadaşlarından kopunca, yabancı bir ülkede beş parasız ve yalnız kalmıştı; artık bir dergisi de yoktu. Dada’yı yeniden canlandırmak için bir girişimde bulundu: ‘Dada Salonu’. Bu, 1921 Haziran’ında Théâtre des Champs Elysées içindeki Galerie Montaigne’de düzenlenen bir sergiydi ve ikinci Dada sezonunun basında en fazla yer alan etkinliği oldu; Maurice Barrès duruşmasından bile çok ses getirdi.
Dada Salonu – Enternasyonal Sergi
Tıpkı bir yıl önce Berlin’deki Birinci Enternasyonal Dada Fuarı’nda olduğu gibi, salonun her yanına türlü nesneler iliştirilmişti: tavana asılı bir şemsiye ve bir viyolonsel, balkon korkuluğuna raptedilmiş gece kıyafeti içinde bir cansız manken, altında bir dizi kravat, duvarlarda eski sergilerin afişleri, ayrıca Jacques Vaché, Paul Éluard, Tzara, Benjamin Péret, Hans Arp ve Louis Aragon’un şiirleri. Tzara özellikle dadacı şairleri sanat eserleriyle katılmaya davet etmişti. Mesela Philippe Soupault “Bilinmeyen Birisinin Portresi” etiketli bir ayna koymuştu sergiye ve bir de “Retiro Kenti” adlı asfalt parçası.[1] Yine Berlin’deki gibi sloganlar da vardı duvarlarda ama oradaki gibi mücadeleci siyasal sloganlar değil: “Dada hiç sizinle konuştu mu?” ya da “Dada dünyanın en büyük aldatmacasıdır” gibi deyişler.[2]
Dada Salonu’nun görünümü (Fotoğraf: Roger Viollet).
Devasa bir afiş Dada Salonu’nu enternasyonal bir sergi olarak yaftalıyordu. Gerçekten de Tzara Paris’in yanı sıra, Zürih, Berlin, Köln ve New York’tan eserler getirtmişti. ‘Muhteşem’ sergi kataloğunun içinde Hans Arp, Johannes Baargeld, Max Ernst, Man Ray gibi çok sayıda sanatçının eserleri vardı. Marcel Duchamp bir telgraf gönderip sergiye katılmayı reddetmişti ama La Mariée (Gelin) isimli eseri katalogda yer alıyordu.[3] Yıllar sonra sergiye niye katılmadığı sorulduğunda Duchamp “Dada’nın ne olduğunu bile bilmiyordum” diyecekti.[4] Sergide de, katalogda da esamisi okunmayan, Picabia ve André Breton’du.
Dada Salonu’nun afişi ve sergiden bir görüntü.
Suare
Sergi sırasında Zürih usulü bir suare düzenlendi. Ufak sahneye bir piyano kondu; tepesinde tahta merdivenle ulaşılan bir balkon vardı. Yüzlerce kişi salonu doldurdu. Program bir şarkıcının sergi kataloğunu okumasıyla başladı; ardından sokakta iş gören bir tamirciye –programda “hakiki bir porselen tamircisi” olarak yer alıyordu– şarkılar söylettiler; seyirciler yuhaladı. Soupault yüzü siyaha boyalı, üstünde smokin ceketiyle Liberya devlet başkanı kılığındaydı. Salonu dolaşıp el sıkıyor, her eser ve sanatçısı hakkında fikir beyan ediyor, bir yandan da elindeki mumları yakıp söndürüyordu .[5] Aniden dikkatler balkona çevrildi, Aragon buradan ipe sapa gelmez bir vaaz verdi. Sonra Ribemont-Dessaignes müstehcen bir şiir okudu. Soupault, tüm dadacıları sahneye çıkarıp anlamsız sözlerin anlamı üzerine bir tartışma başlattı. Suarenin en önemli numarası Tzara’nın skeci Gaz Yürek (Le Coeur à Gaz) idi. Tzara’nın “üç perdede yüzyılın en büyük dümeni” diye nitelediği oyunda Soupault ‘kulak’ rolündeydi, Ribemont-Dessaignes ‘ağız’, Théodore Fraenkel ‘burun’, Aragon ‘göz’, Peret ‘boyun’, yazarın kendisi ise ‘kaş’.[6] Ancak beklenmedik bir şey oldu, izleyiciler oyunun orta yerinde salonu terk etti. Bunun üzerine sokak tamircisiyle dadacılar hep bir ağızdan La Marseillaise’i söyleyerek moral bozukluğunu gidermeye çalıştılar ama olan olmuştu, sonraki günler için planlanan iki matineden vazgeçildi.[7] Eski numaralar artık kendileri dahil kimseyi heyecanlandırmıyordu. Suareden bir hafta sonra dadacılar serginin bitişiğindeki salonda fütürist Luigi Russolo’nun konserinde olay çıkarıp polis marifetiyle salondan dışarıya atılınca, her iki işletmenin sahibi ertesi gün Dada sergisini kapattı ve basına yaptığı açıklamada “bu ele avuca sığmaz çocukların” cezalandırılması gerektiğini beyan etti.[8] Böylece dadacılar seyircileri tarafından terk edilmiş, mekânlarından tahliye edilmiş durumda öylece kalakaldılar.
Büfe
Georges Ribemont-Dessaignes
Mayıs 1921
Sanat mı? Değil mi?
Dadaistler Sanat’a karşı. Yani?
Dadaist bir tene parmağınızla dokunursanız, elinizi çektiğinizde ıslak ve yapış yapış olacak ve pis kokacak. Kendine özgü bir koku. Kendi içlerinden Sanatı kovan Dadaistler onu ebediyen vücutlarından dışarı atarlar. Doğruya doğru, kabahat onların değil. Kabahat hiç de onların değil. Başkaları nezdinde Sanat içerde de rahattır dışarıda da. Böyle bir dönüm noktasında bulunduğumuza göre, şimdi Dadaizmin yeni bir edebiyat, resim, vs ekolü olup olmadığını sormanın tam zamanıdır. – Öyleyse lanet olsun! Kışlaya dönüşe eşlik eden o nasıl askeri müzik ama. D’Annunzio, halbuki, bambaşka telden çalar.
Fakat söylemek lazım: HAYIR. Duyuyor musunuz?: HAYIR, HAYIR, hayır. Ve sonra küçük kuş öter durur: bir gün, sonra bir gün daha, yine bir gün daha.
İşte buradayız, hepimiz birbirimize düşman, her birimiz birer el bombası. Patlamış mı? Dada, dada, dada. Parçalar ortaya saçılmış. Hemen Sanat. Yeni bir an doğuyor. Yirmi altı mum, sonra Sanat. Sonra bir de insanın ortalıkta bırakamayacağı metaller var. Denizde Venüs yalnızca bir balık. Karada, büyük bir sanatçı.
Şiir: Sanat; Şiir değil: Sanat. Oyun gibi sözcükler: Sanat. Saf cümleler: Sanat. Yegâne anlam: Sanat; anlamsızlık: Sanat. Rastgele seçilmiş sözcükler: Sanat. Mona Lisa: Sanat. Bıyıklı Mona Lisa: Sanat. Bok: Sanat. Gazete ilanı: Sanat.
Onu istemiyoruz. Ancak bir saniye geçip de yeniden bakınca, öyleyse öyle. Bir kitap sayfasının üzerinde büsbütün öyle. Ve hele orada Dada’ya atıf yapılınca. Aman Tanrım! – Bir de kendinden başkasıyla ilgilenmeyip papalığa özenenler var. Her adımlarında kişiliklerinin pıhtılaşmış izini bırakırlar. Evet, evet kendilerini ifade ederler: gözlerinin ucuyla ayaklarına bir baksalar, sanata bastıklarının mutlaka farkına varacaklar. Bu üstelik onların kısmetini açar ve kalabalıkların da umurunda olmaz. Biteviye kendi elmasını tıraşlayıp durmak sanat değildir, sanatmış gibi de görünmez. Her tıraşlanmış yüzeyin izleyicinin ruhu üzerindeki etkisi, bakirenin bekaretini bozma işini görür.
Ne yapmalı? Kendi kendine karşı eyleme mi geçmeli? Sanat.
Geriye kalır arınma. Kuşku yok ki bu noktada kitleler arınma sürecinden kendilerine sanatsal bir iç çamaşırı devşirmeyi becerecekler ve kokusunu giderip düşük fiyata satacaklar. Dostum, sakın ha onu satın alma!
Kendi kendini arındır. Ve bir an için olsun sağduyu ortaya çıkıp da kötü kokular geldiğini söylemesin çünkü amaç kendini arındırmak olmalı. Zaten temizlenme ilkesinin gereği, geride kalan tortu güzel kokulu sağlıklı nefese denk kılınmalı.
O ünlü elmasa gelince, onu hiçbir yerde aramayın. Ne orada ne burada. Midenize bakmanız yeterli çünkü röntgen sayesinde Sanat’ın koca göbeğinin içini görmeniz mümkün.
Ya sonra? Sonrası yok. Kendinizi sürgit arındıracaksınız. Bunun yanı sıra, bakkallık yapın, tarımla, tıpla uğraşın, Habeşistan’la ticarete girişin, siyasete girin, cinayet işleyin, felsefe yapın, intihar edin, hatta Sanat yapın.
Ya Dada?
Fakat tabii ki, Dada … - Hayır, hayır’dır.
HAYIR EVET[9]
Çeviri: Nur Altınyıldız Artun
[1] Georges Hugnet, "The Dada Spirit in Painting" [1932-1934], çev. Ralph Manheim, The Dada Painters and Poets içinde, s. 182-183.
[2] Janine Mileaf ve Matthew S. Witkowsky, “Paris”, Dada içinde, der. Leah Dickerman (Washington: National Gallery of Art, 2005) s. 355.
[3] Georges Hugnet, "The Dada Spirit in Painting", s. 183.
[4] Pierre Cabanne, Dialogues with Marcel Duchamp, çev. Ron Padgett (Boston: Da Capo Press, 1987) s. 65.
[5] Annabella Melzer, Dada and Surrealist Performance (Baltimore & Londra: Johns Hopkins University Press, 1994) s. 155-156.
[7] Leah Dickerman (der.), Dada (Washington: National Gallery of Art, 2005) s. 447.
[8] Janine Mileaf ve Matthew S. Witkowsky, “Paris”, s. 356.
[9] Georges Ribemont-Dessaignes, “Buffet”, Littérature, 19 (Mayıs 1921) s. 7-8. İki İngilizce çevirisi: Margaret I. Lippard, Dadas on Art: Tzara, Arp, Duchamp and Others içinde, der. Lucy R. Lippard (Mineola: Dover Publications, 1971) s. 175-177 ve Ian Monk, The Dada Reader, A Critical Anthology içinde, der. Dawn Ades (Chicago: University of Chicago Press, 2006) s. 203-204.