Çarlık Malikânelerinden Sanat Atölyelerine

Restore edilip çok amaçlı bir mekâna dönüştürülen Palma binası. (Fotoğraf: Natalia Oreşina).

 

St. Petersburg’un merkezi, Rus imparatorluğunun zirvesinde olduğu zamanlarda inşa edilmiş gösterişli malikâne ve saraylarla dolu. Şimdi çoğu altın çağındaki görkeminden uzak durumda. Kimisi otele dönüştürülmüş, kimisi apartman dairelerine bölünmüş; geri kalanlar ise terk edilmiş, bakımsız ve tamire muhtaç. 1914 öncesine tarihlenen yaklaşık 15.000 binanın ciddi bir bölümü harabe halinde. 2010’larda yaşanan refah dönemi hayat seviyesini yükseltip, estetik değeri olan halka-açık kurumlara talep yaratınca, devletin ilgisini esirgediği bu çürüyen yapılara şehrin sanatçıları sahip çıkmaya başlamış. 2013-2016 arasında St. Petersburg’da her yıl sanatla ilgili 20 kadar mekân açılmış: galeriler, özel müzeler, ortak atölyeler. Şimdi şehirde yaratıcı etkinlikler için kullanılan, kimisi eski saraylarda, kimisi Sovyet döneminden kalma antrepolarda, 200 kadar mekân var. St. Petersburg’da yaşayan sanatçılar kolektif olarak tarihî binaları teker teker kurtarmayı iş edinmiş durumdalar.

 

Zamanında aristokrat bir ailenin malikânesi olan Golitsin Loft’un bugünkü hali. (Fotoğraf: Yasinoviç).

 

Aleksandr Basaligin’in kurduğu sanat kolektifi BS Art Development iki yıl önce St. Petersburg’un yıkık dökük malikânelerinden birini kiralamış. Fontanka nehri üzerindeki 18. yüzyıl yapısı malikâne bir zamanlar şehrin aristokrat ailelerinden Golitsin’lerin ikametgâhıymış. Yıllarca terk edilmiş olarak kaldıktan sonra tamir edilip yenilenen bina şimdi Golitsin Loft adıyla kullanılıyor. Toplam alanı 7000 metrekareye ulaşan beş yapıdan oluşan malikâne son zamanlarda yeniden kullanıma sokulan yapıların en büyüğü. İçinde tasarımcı showroom’ları, barlar, mimarlık stüdyoları, berber dükkânları, dövmeciler, şiir atölyeleri var.

Golitsin Loft’tan on dakika uzaklıktaki üç katlı bir art nouveau binayı 2015’te Tsarchitector adlı gençlere yönelik sanat grubu ele aldığında, süslü tavanları çökmek üzereymiş. Burada da barlar, ikinci el eşya dükkânları, seramik ve takı tasarım atölyeleri açılmış. Yanı başındaki Palma binası 18. ve 19. yüzyıllarda Alman zanaatkârlara ev sahipliği yapıyormuş. İçinde o zamanlar ucuz yatakhaneler, bir satranç kulubü, bir spor salonu ve bir de balo salonu varmış. Şimdi yine çok amaçlı olarak kullanılıyor; mimarlık ve tasarım stüdyoları, tiyatro provası yapılan salonlar vs.

 

Annenkirche hem bir kilise hem de bir sanat mekânı olarak kullanılıyor. (Fotoğraf: Natalia Oreşina).

 

Palma girişimi bir özel yatırım, ancak restorasyonların büyük çoğunluğu halktan toplanan paralarla gerçekleştiriliyor. 2002’deki bir yangın Neva nehri kıyısında Lüteriyenlere ait bir 18. yüzyıl kilisesi olan Annenkirche’yi tahrip edince, bina, içinde büyüyen bitkilere ve çürümeye bırakılmış. 2014 yılında bir grup sanatçı harabeye dönmüş kilisede bir sergi düzenlemişler. Derken binayı adam etmeye girişmişler. Temel onarımlar için gereken parayı ise tiyatro oyunları ve konserlerle toplamışlar.

St. Petersburg’daki sanat kolektiflerinin pek uzun ömürlü olmadığı biliniyor. ITMO Üniversite’sinin araştırmasına göre, sanatçıların kurdukları mekânlar ortalama dört yıl yaşıyor. Başta gelen neden, emlaktaki değer artışları ve bina sahiplerinin yeniden gözde olan mülklerini kendilerinin daha iyi işleteceklerine inanarak sanatçıları tahliye etmeleri. Bu durum yine de sanatçıları şehrin terk edilmiş malikâneleriyle saraylarına sahip çıkmaktan alıkoymuyor...

 

Maria Kunle’nin 27 Temmuz 2018’de Guardian’da yayınlanan “Can Artists Save St Petersburg's Crumbling Palaces?” başlıklı yazısından kısaltılarak çevrildi.

mimarlık