Humboldt Forum etnografya koleksiyonunda yer alan bir Afgan büstü.
Sovyet yönetmen Konstantin Lopuşanski’nin 1989 tarihli Müze Ziyaretçisi filmi, sebebi açıklanmayan bir çevre felaketinin geride bıraktığı kıyamet sonrası dünyanın hikâyesini anlatır. Bu dünyanın nüfusu, felaketin mutantlaştırdığı “soyu bozuklar”dan ve önceki uygarlığın hayatta kalan insanlarından oluşur. Filmin ana kahramanı, insan formunu ve düşünce tarzını korumayı başaran ve hayatta kalan az sayıdaki insandan biridir. Film boyunca “Müze”ye ulaşmaya çalışır. Denizin derinliklerinde bulunan bu müzeye ulaşmak son derece zordur (yalnızca gel-git sırasında ulaşılabilir) ve bu uğurda birçok insan hayatını kaybetmiştir. Kuşkusuz bu müze, önceki uygarlığın kalıntılarına ev sahipliği eden bir “etnografya müzesi”dir.
Bir bilimkurgu/kıyamet filminde anlatılan bu müze yolculuğu hikâyesi, günümüzde müzelere ulaşmak isteyenlerin hikâyelerinden ne kadar farklıdır?
Yaklaşık 700 milyon avroluk maliyetiyle Alman kamuoyunu uzun süredir meşgul eden Humboldt Forum, 20 Temmuz 2021’de ziyarete açıldı. Kuzey, güney ve batı cepheleri Berlin Sarayı’nın kopyası, Doğu cephesi ise çağdaş bir mimari örneği olarak Franco Stella tarafından tasarlandı. Yapının tarihsel geçmişi hayli tartışmalı. İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna gelirken Berlin Kuşatması sırasında ağır bombardımanla hasar alan saray, Almanya’nın ikiye ayrılmasıyla sosyalist Doğu Almanya sınırları içerisinde kaldı. 1950 yılında tamamen yıkılan sarayın yerine 1976’da açılan Doğu Alman parlamento binası Palast der Republik sadece bir meclis binası olarak değil aynı zamanda bir kültür merkezi olarak hizmet verdi. Şehrin tam ortasında yer alan, Doğu ve Batı Almanya’nın birleşmesi sonucu uzun süre âtıl durumda kalan yapı, bir anlamda kaderine terk edilerek değersizleştirildi. 2006 yılında yıkımına başlanan yapıdan çıkan 35 bin ton metal, inşa edildiği dönem dünyanın en yüksek gökdeleni unvanını alan Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki Burj Khalifa’nın inşaatında kullanıldı. Uzun süre boş bir arazi olarak kalan bu alan bugün eski imparatorluk sarayının ucuz –maddi olarak pahalı– bir kopyasına ev sahipliği ederek Almanya’nın kolonyal geçmişini gözler önüne seriyor. Humboldt Forum yöneticileri tarafından kaleme alınan ortak anlayış ve hedeflere ilişkin metinde, kurumun farklı ilgi alanlarına sahip geniş bir kitleye ulaşmak istediği açıkça ifade ediliyor. Bu kitle Berlin sakinleri, ulusal ve uluslararası ziyaretçiler olarak tanımlanıyor.
Afganistan’ın Kandahar bölgesinden getirilmiş bir büst koleksiyonunun yer aldığı son derece şık bir vitrine bakarken şunu düşünmeden edemiyorum: Günümüzde bir Afgan’ın kendi uygarlığının kalıntılarını Berlin’de görebilmesi için geçmesi gereken yollar, Müze Ziyaretçisi filminde hayatta kalan son insanlardan birinin “Müze”ye ulaşabilmek için geçmesi gereken yollardan ne kadar farklıdır?
Bu metin, e-skop’ta önümüzdeki aylarda müzelerin dekolonizasyonuyla ilgili yayınlanacak dosyanın sunuş yazısından bir kesittir. Video, yazara aittir.