William Eggleston, Sumner, Mississippi, 1970
Geçtiğimiz aylarda New York sanat camiası sıradışı bir davaya tanıklık etti: Koleksiyoncu Jonathan Sobel, fotoğraf sanatçısı William Eggleston’ı ve kurucusu olduğu vakfı, bazı ikonlaşmış ve sınırlı sayıda basılmış orijinal fotoğrafları dijital yöntemlerle çoğaltıp satışa sundukları için mahkemeye verdi. Bu yeni baskılar, 12 Mart 2012’de Christie’s tarafından gerçekleştirilen müzayedede toplamda 5,9 milyon dolara satılmıştı. Bir eserin değerini onun nadir oluşuna bağlayan Sobel, orijinal baskıları aldığı sırada “sınırlı sayıda” basılacakları taahhüt edilmesine karşın yeni kopyaların satılmasını etik açıdan doğru bulmadığı için dava açtığını ifade ediyordu.[1]
Bu hem koleksiyoncular, hem de fotoğraf sanatçıları açısından ilginç sonuçlar doğurabilecek bir dava. Esas mesele ise şu soruda düğümleniyor: Eğer bir fotoğraf sanatçısı daha önce sınırlı sayıda basılmış ya da numaralandırılmış fotoğraflar satmışsa, aynı imajları farklı yöntemlerle ya da farklı ebatlarda bastığında yeni bir edisyon yaratmış olur mu? Bazı galeriler, fotoğrafçılar ve sanat simsarları etik bulmasa da, şimdiye dek göz yumulan bir uygulamaydı bu.
Aslında Eggleston’ın da yaptığı Damien Hirst’ün açtığı yoldan ilerlemekten başka bir şey değil. Belki de Sobel’in gösterdiği hassasiyetin altında yatan nedenlerden biri de budur. Bugün 72 yaşına gelen ve fotoğraf camiasında zaten sıkı takipçileri olan Eggleston, dışarı çıkıp tek bir yeni fotoğraf çekmeden, sadece mevcut imajlarını daha büyük boyutta yeniden basmak suretiyle topladığı milyonlarla, çağdaş sanat piyasasının koşullarına uyum sağlayarak Sobel’in gözünde itibarını kaybetmiş olabilir. Eggleston’ın buna ek olarak, neredeyse adıyla özdeşleşen, yüksek kalitede renkli fotoğraflar basmasını sağlayan ve incelikli bir işlem gerektiren “renk transferi” [dye transfer] yöntemini bırakıp dijital teknolojiye yönelmesi de etkenlerden biri. Ayrıca, birkaç yıl öncesine kadar Henri Cartier-Bresson gibi bir ustanın imzalı ve damgalı bir baskısı birkaç bin dolardan fazla değilken ve daha da geriye gidersek, en iyilerinden bir Ansel Adams baskısı birkaç yüz dolara alınabiliyorken, yaşanan bu büyük değer değişiminin kendi koleksiyonuna yapacağı etki de Sobel’i endişelendirmiş olmalı.
William Eggleston, İsimsiz, 1970
Tabii Sobel’in, Whitney Amerikan Sanatı Müzesi’nin yönetim kurulunda yer aldığını, 2008’de düzenlenen Eggleston retrospektif sergisini oluşturacak fotoğrafların toplanabilmesi için müzeye maddî destekte bulunduğunu, ve elindeki Eggleston fotoğraflarını sık sık büyük müzelere ödünç verdiğini de kaydetmek gerekiyor.[2] Dolayısıyla, sanatçının özgün fotoğraf tekniğinden vazgeçip yeni sulara yelken açması, Sobel’i bu bakımdan da rahatsız etmiş olmalı.
Piyasalar açısından ise, gelecek yıllarda “renk transferi” tekniğinin uygulanmaya devam edip etmeyeceği tartışmaları pek fazla bir şey ifade etmiyor; çünkü sanatsal fotoğraf piyasası kendi kurallarıyla dönüyor: Negatif ve slayt teknolojisinin ortaya çıkmasından hemen sonra basılmış fotoğraflar, yani “klasikleşmiş” [vintage] baskılar, görsel algıları arınmış fotoğraçıların elinden çıkan, daha yeni malzeme ve teknikler kullanılarak basılmış ardıllarına göre çok daha yüksek fiyatlara satılabiliyor. Ebat da elbette önemli bir ölçüt: Aynı negatif ya da slayttan bile olsalar, büyük baskılar küçüklere göre her zaman daha çok rağbet görüyor. Bu doğrultuda Sobel’in orijinal baskılardan oluşan koleksiyonunun değer kaybına uğraması pek olası değil. Kaldı ki, yeni dijital baskılar farklı ebatlarda basıldığı için ayrı birer edisyon olarak kabul görüyor. Yine de kendini kandırılmış hisseden Sobel, “sınırsız sayıda ‘sınırlı edisyon’ diye bir şey nasıl olabilir?” sorusuna bir karşılık bekliyor.
William Eggleston, İsimsiz, 1970
New York’ta, fotoğraf alanında önde gelen sanatçıların işlerine yer veren bir galerinin sahibi Howard Greenberg ise dava çerçevesinde şunları söylüyor: “Biz fotoğraf piyasası içinde olanlar, belli kurallar çerçevesinde çalışmaya alışkınız. Fotoğrafçılara edisyon oluşturma düşüncesini benimsetmek bile epey bir zaman aldı. Ancak bu kabulleniş, ille de katı kurallar takip etmelerini gerektirmiyor. Gerçekten de çağdaş sanat piyasasına geçişle birlikte, işin rengi değişmeye başladı.”[3]
Eggleston’ın bir süre önce Gagosian Galerisi’yle anlaşmış olması, old school fotoğrafçılıktan çağdaş sanat piyasasına geçtiğinin habercisiydi zaten. Sanatçı, daha önce de, eski işlerinden Los Alamos edisyonununda yer alan fotoğraflarının yeni baskılarını sergilemişti. Eggleston’ın avukatı ise, bu davanın bir anlam taşımadığını, çünkü fotoğrafların farklı yöntemlerle ve farklı ebatlarda basıldığını ve sanatçının da buna hakkı olduğunu belirtiyor.
Sonuç olarak bu dava pek çoklarına göre saçma da olsa, piyasanın değişen kurallarına bir itiraz niteliği de taşıyor olabilir. Ayrıca, Jonathan Sobel’in dava açmasının arkasındaki saikler ne olursa olsun, bu dava belki de varoluşsal bir soruyu da gündeme getiriyor: Dijital çağda bir sanat eserinin yeniden üretimini nasıl anlamlandırmalıyız? [NÖ]