Aşağıdaki metin, arkeolog Michael Press’in Hyperallergic’te yayınlanan When Will Egyptian and Peruvian Mummies Return Home? başlıklı yazısından kısaltılarak çevrildi. Yazarın, Suriye’deki eski eser yağmacılığını konu alan bir diğer yazısı için bkz. Kültür Mirasını Korumanın Savaşa Bahane Edilmesi ve Medyanın Sistemli Dezenformasyonu
Bir eski Mısır tabutu, “Mumyalar” sergisi, Field Museum (bu ve diğer bütün fotoğraflar yazar tarafından çekilmiştir)
Chicago’daki Field Museum’da, Müze’nin Mısır ve Peru’ya ait mumya koleksiyonundan örneklerin sergilendiği “Mumyalar” başlıklı bir sergi açıldı. 2015’ten beri “Mumyalar: Mezarlardan Çıkan Yeni Sırlar” başlığıyla ABD’nin başka kentlerindeki müzeleri dolaşan sergi, üç yıllık yolculuğun ardından, en son Amerikan Tabiat Tarihi Müzesi’nde sergilendikten sonra, Field Museum’a döndü.
Mumya teşhirlerine çoğumuz aşinayız. Her zaman rağbet gören ve muhakkak para getiren mumyalar müzelerin gözdesidir. Field Museum’daki serginin ayırt edici özelliği ise, geçmişte mumyalama tekniğinin uygulandığı iki farklı coğrafyaya ait mumyaları karşılaştırması. Mısır mumyaları çok daha yaygın olarak bilindiği için, Peru’ya ait örnekleri de bunlarla birlikte görmek aydınlatıcı olabiliyor. Sergide, ikisi arasındaki farklılıklar ve benzerlikler öne çıkarılıyor: Sözgelimi, Peru’da mumyalama uygulamasının geçmişinin çok daha eskiye dayandığını, günümüzden yaklaşık 7000 yıl öncesine kadar uzandığını öğreniyoruz. Ayrıca sadece coğrafi farklılıkları değil, zaman içinde gelişen farklılıkları da görüyoruz.
Kapağı kaldırılmış bir eski Mısır tabutu, “Mumyalar” sergisi, Field Museum
Serginin ana temalarından biri, uzak geçmiş ile şimdiki zamanın biraraya getirilmesi. Müze’nin basın bülteninde “en yeni telknoloji”lerin altı çiziliyor; nitekim sergi boyunca bunları görebiliyoruz: Mumyaların yanına, sargıların altında ne olduğunu gösteren bilgisayarlı tomografi görüntüleri konmuş örneğin. İnteraktif dokunmalı ekranlarla mumyalar üzerinde üçboyutlu manipülasyonlar yapılabiliyor. Üçboyutlu baskıyla alınan kopyalar, normal koşullarda dokunulmasına izin verilmeyen nesneleri hissetme fırsatı sunuyor.
Mumyalama işleminde iç organların konduğu “kanopik kavanoz”un üçboyutlu baskıyla elde edilmiş kopyası
Fakat bir arkeolog ve düzenli müze ziyaretçisi olarak sergide daha fazla bilgi verilmesini beklediğim birkaç nokta var. Teşhirlerle ilgili açıklayıcı notları dikkatle okuduğunuzda, çoğu nesne –ve mumyaların tamamı– hakkındaki menşe bilgilerinin eksik olduğunu görüyorsunuz. Teşhirdeki bazı nesnelerin kökenine işaret eden belirli bir alan kaydedilmiş olsa da, çoğunda sadece “Mısır” veya “Peru” yazılmış. Bu da haliyle insanın kafasında bazı soru işaretlerine yol açıyor: Bu nesneler nereden geldi, ve Field Museum’a nasıl ulaştılar?
Sergi bu tür sorulara cevap vermiyor, ama Müze’nin nizami eski Mısır salonunda Mısır’a ait eserlerin çoğunun 1894’te, Müze’nin ilk genel müdürü olan Edward Ayer tarafından satın alınmış olduğunu öğreniyoruz. Müze yetkililerinin 2017’de yaptığı bir açıklama da bu bilgiyi doğruluyor. Buna göre, Mısır mumyaları Ahmim kentindeki bir alandan geliyor. Ancak, bu bilgi yalnızca nesnelerin satın alındığı yere işaret ediyor (Ayer muhtemelen bunları bir tacirden satın almıştı), dolayısıyla bu köken bilgisinin doğru olup olmadığı bilinmiyor. Müze teşhirlerinde de köken bilgisi olarak yalnızca “Mısır” yazması bu nedenle şaşırtıcı değil.
Eserlerin satın alındığı yer ve tarih bilgileri, özellikle müze koleksiyonlarının oluşturulmasındaki etik ve hukuki meseleler bakımından önem taşıyor. Ayer’in bu nesneleri satın aldığı dönemde, bugün saygın müzelerin uyduğu, açık menşe bilgisi olmayan nesneleri almamaya dayalı satın alma ilkeleri henüz ortada bile yoktu. Kültürel miras hırsızlığıyla ilgili uluslararası anlaşmalar da yoktu. Yine de Mısır’da, özellikle eski eserlerin yurtdışına satışını düzenleyen yasalar 1835’ten beri mevcuttu – Field Museum’un Mısır koleksiyonundaki eserleri almasından 60 sene kadar önce. Peki Ayer’in alım ve ihracat işlemleri Mısır yasalarına uygun muydu? Gerekli belgeler olmadan bu soruya cevap vermek mümkün değil.
Field Museum’un bir eski Mısır mumyası için eklediği açıklama
Field Museum genel olarak teşhirlerinin menşei hakkında çok az bilgi veriyor – doğrusu, eserin alındığı alan veya ülke dışında bilgi yok denebilir. Örneğin Afrika galerilerinde Benin bronzlarından oluşan büyük bir koleksiyon var; bunlar, Britanya’nın 1897’de bugünkü Nijerya’da bulunan Benin’i istila ettiğinde yerinden alınan eserler. Britanya ordusunun bu eserlere el koyması bugün yaygın olarak “yağma” addediliyor; hatta son iki yıldır bazı Avrupa müzeleri, eserlerin tam iadesini kabul etmeseler de bazı bronzların uzun süreliğine ödünç verilerek Nijerya’da sergilenmesini öneriyor. Ama Field Museum’daki Afrika teşhirlerinde bronz heykellerin Benin Krallığı’ndan nasıl çıkarıldığı hakkında son derece kısıtlı bilgi veriliyor, eserlerin Müze’nin eline nasıl geçtiğinden ise hiç söz edilmiyor.
Dikkatimi çeken başka bir eksiklik daha var. Mumyalar sergisinin giriş salonunda, Avrupa ve ABD’de geçen asırda yaygın olan, halka açık gösteriler halinde mumyaları açma uygulamasından bahsedilen bir teşhir var. Açıklama notunda, bilimde ve toplumsal normlarda yaşanan değişimler sonucunda bu gösterilerin gözden düştüğü söyleniyor. Bu açıklamanın sadece tasvir edici nitelikte olduğuna dikkatinizi çekerim; mumyaların açılmasının etik içerimlerine dair en ufak bir yargıda bulunulmamış. Sergide mumya teşhirlerinin gösteriye dönüştürülmesi meselesine değinen yegâne teşhir de bu.
Mısır ve Peru heykellerinin karşılaştırılması (açıklamalardaki menşe bilgilerinde sadece Afrika, Mısır ve Güney Amerika, Peru yazıyor.)
Batı ülkeleri, özellikle Mısır mumyalarına gösterilen muamele konusunda hayli kabarık ve rahatsız edici bir sicile sahip: Rönesans döneminde mumyaların öğütülüp toz haline getirilerek ilaç olarak kullanılmasından tutun (günümüzdeki kolajen maddesinin bir muadili olarak), mumya tozlarının boyar maddelerde kullanılmasına (19. yüzyılın sonlarına kadar Avrupa’da pek çok eserde “mumya kahvesi” kullanılıyordu), çürümüş mumyadan mum yapıp yakmaya kadar… Mumya sergileri bu tüyler ürpertici tarihi devam ettiriyor olabilir mi? Halka açık gösterilerde mumya açmaktan vazgeçmiş olabiliriz, peki mumyaları tomografi görüntüleriyle birlikte sergilemek de, basbayağı sanal açma uygulamasına denk düşmüyor mu?
Müze’ye bağışlanmış bilgisayarlı tomografi cihazı ve bir mumya kopyası
Eski Mısırlılar için mumyalamanın önemi göz önüne alındığında bu sorular daha da ehemmiyet kazanıyor. Tarihçi Christina Riggs, mumyalama işleminin anlamını başından beri yanlış anlamış olabileceğimizi öne sürüyor.[1] Riggs haklıysa, mumyalamada, ölen kişiyi kutsamak ve ona kutsal muamelesi etmek amacıyla yapılan sarma işlemi, bedenin korunmasından daha önemli. O zaman, mumyaları açma ve sargıların içindeki bedenlere yeniden insani vasıf kazandırma takıntısı, eski Mısırlıların bu işlemi tanrısallaştırma amacıyla yaptıkları düşünülürse, tatsız bir ironiye dönüşüyor.
Bu kusurlar sadece Field Museum’daki sergiyle sınırlı değil – çağdaş mumya teşhirlerinin hepsi için geçerli. Belki de her şeyin bu kadar olağan görünmesinin sebebi de bu. Sanat tarihçisi Elizabeth Marlowe’un Yağmalanmış Antik Eserlerin Ele Geçirilmesi Müzelerin Neyi Gizlediğini Gösteriyor başlıklı yazısında söylediği gibi, müzeler koleksiyon oluşturma ve teşhir uygulamalarının doğal görünmesini sağlamakta son derece mahirler. Peru ve Mısır’daki yurtlarından binlerce kilometre uzağa taşınarak teşhir edilen bu insan kalıntılarına bakarken bunu aklımızdan çıkarmamakta fayda var.