Gazetelerde albümlerimin sadece 3000 sattığını okuyordum; bir sonraki ay kiramı ödeyemediğim için oturduğum evden çıkarılacaktım. “Varsın olsun,” dedim, “açlıkla büyüdüm, şimdi de aç kalabilirim, ne fark eder?” İşte ondan sonra, yaptığımın bir değeri var mı, veya yaptığım iyi mi kötü mü diye düşünmeyi bırakıp, sadece yapmaya çalıştım.
Ornette Coleman (1930-2015)
Ornette Coleman, 1950 ve 1960’lı yıllarda bebop sonrası cazda yaşanan devrim niteliğindeki dönüşümün öncü isimlerden biridir. 1959'da New York'ta plastik saksofonuyla sahneye çıkıp kelimenin gerçek anlamıyla tozu dumana kattığında yerleşik müzik çevrelerinin ağır saldırılarına maruz kalmasına rağmen, Something Else (1958), The Shape of Jazz to Come (1959) ve Free Jazz (1960) başlıklı albümleri, köklü bir dönüşümün habercisi olarak karşılanmış ve birçok insanın hayatını değiştirmiştir. Coleman aynı zamanda bir düşünür, teorisyen, şair ve hocadır. “Harmolodics” [armoni+melodi/armelodik] adını verdiği teorisinin temel bildirisini oluşturan aşağıdaki metin, ilk defa 1982’de Free Spirits: Annals of the Insurgent Imagination adlı sürrealist dergide yayınlanmıştır. (Kaynak: Black, Brown, & Beige: Surrealist Writings from Africa and the Diaspora, ed. Franklin Rosemont ve Robin D. G. Kelley [Austin: University of Texas Press, 2009] s. 276-277.) Metnin sonundaki ilk video, Thomas White'ın yönettiği ve avangard tiyatro grubu Living Theatre aktörlerinin oynadığı "Whos' Crazy" (1966) başlıklı filmin müziğini yapan Ornette Coleman Trio'ya ait stüdyo çekimlerinden oluşmaktadır. İkinci video ise, BBC Four kanalında yayınlanan, Miles Davis, Dave Brubeck, Charles Mingus ve Ornette Coleman üzerine bir belgeseldir.
Armelodik = En Yüksek İçgüdü
Ritimden söz ettiğimde, notaların oksijeninden bahsediyorum. Beat [vuruş] veya tempo, sabit formattır. Hareketin mekanik kısmıdır. Ritim, o hareketin en özgür parçasıdır. Beat, yolun çimentosudur. Üzerinde ilerlediğiniz yoldur; yolun muhakkak değişmesi gerekmez. Ritim armonik de olabilir melodik de. Çoğu dinleyici ve icracı ritmin davul olduğunu, ritim dışındaki unsurların da ses veya sözcük olduğunu düşünür. Bence bunlar aynıdır. Ritmik biçimde de hareket edebilirsiniz, ritmik olmayan biçimde de.
Doğaçlama, ânında yazılıp düşünülmeyen müziği ifade etmek için kullanılan bir kelime. Bir keresinde Eubie Blake, siyahların tecrit edildiği zamanlarda beyaz seyirciler için çalan siyah gruplarla çalışırken, müzisyenlerin sahneye yazılı nota olmadan çıkmak zorunda olduklarını söylemişti. Müzisyenler sahne arkasında notalara bakar, sonra notaları bırakıp sahneye çıkarak çalarlarmış. Ne yaptıklarını bilmiyormuş gibi davrandıklarında beyaz seyircilere pazarlanmaları daha kolay oluyormuş. Beyaz dinleyiciler o zaman kendilerini rahat hissediyorlarmış. Önlerinde nota olsa, seyirciler onların beyazlara benzemeye çalıştıklarını düşünürlermiş.
İşte doğaçlama kelimesi bence bunu ifade ediyor. Miadı dolmuş bir sözcük. Müzisyenin kendi kişisel ifadesini bulma çabasını tarif etmiyor. Genelde doğaçlama yapan biri, böyle yaptığını size hissettirmek için şu ya da bu türden bir araca başvurmak zorundadır. Bu yüzden doğaçlama sınırlı bir terim. Hafızanın doğaçlamayla yakından ilişkisi var. İnsanlar daha önce duydukları müziği, daha önce hiç duymadıkları müzikten çok daha fazla sever. Bu bana göre anı gibi bir şeydir. Geçmişte sevdikleri şeyden hoşlanmalarına sebep olan duyumsamaların aynısı, şimdiye taşındığında, anı olmaktan çıkıyordu. Bir deneyim oluyordu.