Rosa Luxemburg, 5 Mart 1871-15 Ocak 1919. Karl Liebknecht, 13 Ağustos 1871-15 Ocak 1919.
Yüz bir yıl evvel Ocak ayında Berlin’deki işçiler kitlesel ayaklanmalarının ardından hareketin liderleri Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht’in katledilişinin yasını tutarken, burjuva gazeteleri Liebknecht’in “kaçmaya çalışırken vurulduğunu” ve Luxemburg’un “halk tarafından linç edildiğini” iddia ediyordu.[1] İki önemli devrimcinin katledilmesini açık bir sevinçle karşılayan egemen sınıfın arzuladığı düzenin kurulması ve işçi sınıfı hareketinin bastırılması için birkaç yıl daha gerekse de, Luxemburg ve Liebknecht’in öldürülmesi harekete telafisi imkânsız bir zarar verdi.
Birinci Dünya Savaşı’nın yarattığı ekonomik ve sosyal tahribat Almanya’daki işçi sınıfının dünyanın kaderini başka türlü çizebilecek potansiyelde bir mücadeleye girişmesine neden oldu. 1917’de Rusya’da gerçekleşen işçi devrimi tarihin o zamana dek gördüğü en kanlı savaşın sona ermesine vesile olmuştu. Rusya’nın hemen ardından 1918’de Almanya’da devrim rüzgârı esiyordu. 1918’in Ekim ayının sonlarında subaylarının emirlerine itaat etmeyi reddederek kimi bölgelerin kontrolünü alan erlere, ertesi gün greve çıkan tersane işçileri katıldı. İsyan dalgası bir hafta içinde tüm Almanya’ya yayıldı, hareketin etkisiyle II. Wilhelm tahttan çekildi. Hayatın hemen her alanında konseyler kuruluyor, yüzlerce yıllık monarşiyi kitlesel gücüyle deviren sıradan işçiler kendi demokratik örgütlenmeleriyle şehirleri kontrol ediyordu. Bu süreçte sanatçılar da hayatın olağan akışının bir sonucu olarak, çevrelerinde olup bitenlere kayıtsız kalmıyordu. Ressamlar, mimarlar, yazarlar, şairler, heykeltıraşlar sosyalist yayınlar için ürettiler, posterler yaptılar, toplantılar düzenlediler, örgütler kurdular.[2]
George Grosz, Tanrı Bizimle, 1919
Savaş Karşıtı Dönüşüm
Birinci Dünya Savaşı’nın başlangıcında Almanya’da toplumun birçok kesimi gibi sanatçılar arasında da savaşa dair olumlu görüşler hayli yaygındır. Bazı sanatçılar savaşı medeniyet adına gerçekleşen bir temizlik veya razı olunması gerekilen bir fedakârlık olarak görürken, kimileri tüm savaşları sona erdirecek son savaş olduğuna inanır. Ressam Otto Dix ise savaşın “ne pahasına olursa olsun kaçırmak istemediği muazzam bir deneyim” barındırdığını düşünerek gönüllü olarak orduya yazılmıştır. Dix savaşın “heybetinden” o kadar etkilenir ki, yaralandığı için ara verdiği savaşı “bir de havadan görmek için”, havacı olarak yeniden orduya katılır.[3]
Ancak Alman toplumunda 1914’teki coşkulu hava ölümlerin kitleselleşmesiyle birlikte yerini karamsarlığa ve öfkeye bırakır. Savaşın mevcut toplumun barbarlığının sonucu olduğunu düşünen birçok sanatçı arasında savaş karşıtı aktivizm hızla görünür hâle gelir. Yayıncılık faaliyeti ve özellikle dergiler, farklı disiplinlerden sanatçıların savaşa karşı görüşlerini ifade edebilecekleri buluşma noktalarına dönüşür.
Editörlüğünü Franz Pfembert’in yaptığı Die Aktion (Eylem) başlıca politik dergilerden birisidir. Savaş karşıtlığının odak noktası olan dergi yıllar içerisinde edebi bir yayından komünist fikirlerin forumuna dönüşmüştür. Dergide yayınlanan politik makalelere, dönemin sosyalist hareketinde aktif olan Conrad Felixmüller gibi birçok sanatçının resimleri eşlik eder. Berlin Sezession grubunun en genç ressamı olan Felixmüller kazandığı Roma ödülünün hibesiyle Almanya’nın sanayi bölgesi olan Ruhr’a gider. Burada emeğin dünyasını yansıtan eserler üretir. George Grosz ve John Heartfield gibi, 1919’da Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht’in kurucusu olduğu Komünist Parti’ye katılır.
İki Kızıl Yıldız
Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht savaş başladığında Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD) üyesiydi. Partinin savaşı onaylayan tutumu üzerine muhalefet grubu olan Spartakist Birliği örgütlediler.[4] İşçi sınıfı Spartakistlerin sloganlarıyla sokağa çıksa da hâlâ Sosyal Demokrat Parti’yi temsilcisi olarak görüyordu. Kasım 1918’de gerçekleşen devrim Friedrich Ebert liderliğindeki SPD’yi iktidara taşıdı. SPD sokaktaki hareketin sona ermesinden yanaydı. Ancak imparatorluk devirmiş olan işçilerin eve dönmeye hiç niyeti yoktu. Yüzbinlerce işçinin kendi özyönetim örgütlerini kurduğu ve her gün sokaklara döküldüğü koşullar tıpkı imparatorluk gibi mevcut sosyal demokrat iktidarın da devrilebileceğine ve Rusya’daki gibi işçi iktidarı kurulabileceğine dair bir hava yaratmıştı. Spartakistler SPD’yi devirecek bir ayaklanma için henüz erken olduğunu düşünse de hareketin içinde yer aldılar. İşçi isyanını bastırmak isteyen SPD lideri Ebert, silahlı Freikorps birliklerini harekete geçirdi. 15 Ocak 1919 günü Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht, Freikorps birlikleri tarafından yakalandı. Luxemburg’un başı dipçikle ezildi ve aylar sonra bulunacak olan cesedi nehre atıldı. Liebknecht ise dövüldükten sonra başından vuruldu. Ayaklanmayı bastırmak için çok sayıda işçiyi de öldüren bu birlikler ileride faşist paramiliterlere dönüşecekti.
Die Aktion’un Şubat’taki sayısının tüm içeriği Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht’e adanmıştı. İki devrimcinin görsel tasvirleri ve yazılarının yayınlanması dergi için bir ilk değildi ve son da olmayacaktı. Ancak 1 Şubat 1919 tarihli kapağında “Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht anısına” başlığı yer alsa da kapak görseli Karl Hirsch’in yaptığı Liebknecht portresinden ibaretti. İç sayfalarda iki devrimcinin Spartakistlerin yayın organı Rote Fahne (Kızıl Bayrak) için kaleme aldığı son yazıları aynen basılırken, yine Karl Hirsch’in portreleri eşlik ediyordu.
Sol: Die Aktion kapağı, Liebknecht’in portresi, Karl Hirsch. Sağ: Rosa Luxemburg’un yazısı, Die Aktion, Şubat 1919.
Çarmıh Yolunda Devrimciler
Die Aktion sonraki sayılarında Kurt Eisner ve Gustav Landauer gibi katledilen devrimcilerin tasvirlerini yayınlamaya ve anmaya devam eder. Derginin 1919’daki Paskalya edisyonunun Conrad Felixmüller tarafından hazırlanan kapağında, sanatçının yoldaşlarının öldürülmesinin sorumlusu olan Ebert, Scheidemann ve Noske’nin ironik bir tasviri yer alır. Die Ruhestifter (Barış Getirenler) isimli baskı resimde katledilmiş bedenlerin üzerine basan liderlerin süngülü, miğferli tasviri yer almaktadır. Aynı sayıda Karl Holtz imzalı başka bir resimde, devrimci liderler tasvir edilir. Karl Holtz, Rosa Luxemburg’un editörlüğünü yaptığı Rote Fahne için karikatürler çizen, dönemin sosyalist hareketinde mücadele eden bir sanatçıdır. Golgatha 1919 başlığını taşıyan baskı resimde Liebknecht çarmıha gerilmiş ve bir asker tarafından süngülenirken betimlenir. Luxemburg ise yerde bir askerin dipçik darbeleriyle öldürülürken gösterilir. İsa’nın Golgota Tepesi’nde çarmıha gerilişi ile iki liderin katledilmesi arasında özdeşlik kuran bu resim aslında dönemin alışıldık temalarından birisini tekrarlar.
Sol: Die Aktion kapağı, Conrad Felixmüller, Die Ruhestifter, Nisan 1919. Sağ: Karl Holtz, Golgatha 1919, Die Aktion aynı sayı içinde.
Özellikle savaş yıllarında farklı ülkelerin yazınında ve resim sanatında dinî referansların kullanılması yaygınlık kazanır. George Grosz, Max Beckmann, Max Pechstein, Oskar Kokoschka, Pablo Picasso, Kathe Kollwitz gibi çok sayıda ressam yağlıboya veya taşbaskı gibi farklı tekniklerle benzer temaları ele alan eserler üretir. Hıristiyan ikonografisinin İsa’nın Çarmıha Gerilişi, Ölü İsa’ya Ağıt (Pieta), İsa’nın Dirilişi betimlemeleri günün koşullarına uyarlanır. Hıristiyan ikonografisinin yeniden üretimi savaş yıllarında çekilen acıları ve geride kalanların ıstırabını ifade etmenin bir aracıdır. Özellikle İsa’nın Çarmıhtan İndirilişi ve Diriliş betimlemeleri mevcut koşullardan kurtuluşun ifadesi olarak, geleceğe dair bir umudu barındırır. Dinî referanslar dönemin devrimci yazınına hâkimdir. İki devrimci lideri çarmıh sahnesinde betimleyen Holtz’un esin kaynağı muhtemelen bizzat Luxemburg’un ve Liebknecht’in kendi kaderlerinin trajedisini içeren yazılarıdır. Rosa Luxemburg 14 Aralık 1918’te Rote Fahne’de yayınlanan yazısında şöyle seslenir:
Çarmıha gerin onları! diye bağırıyor kapitalistler, kasalarına sarılarak.
Çarmıha gerin onları! diye bağırıyor küçük burjuvalar, subaylar, Yahudi düşmanları, burjuvazinin basındaki uşakları, burjuvazinin sınıf egemenliği altında kaptıkları kemik parçalarına sarılarak.
Çarmıha gerin onları! diye bağırıyor, Judas Ischariot gibi, işçileri burjuvaziye satan ve önlerine atılan gümüş meteliklere sarılan Scheideman’lar.
Çarmıha gerin onları! diye bir yankı gibi tekrarlıyor, Spartaküs Birliği’ne kızmakla, kendi etine, kanına öfke duyduğunu bilmeyen, işçi ve askerlerin aldatılan, ihanete uğrayan ve istismar edilen kesimleri.[5]
Katledilmesinden bir gün önce kaleme aldığı son makalesi “Her Şeye Rağmen”de Karl Liebknecht de aynı referansı tekrarlar:
Dünyada hiçbir zaman böyle Yahudalar olmadı: Sahip oldukları en kutsal şeye ihanet etmekle kalmayıp, çarmıha kendi elleriyle çaktılar çivileri. 1914 Ağustos’unda resmî Alman sosyal demokrasisi nasıl bütün ötekilerden daha aşağıya düştüyse, aynı şekilde bugün de, toplumsal devrimin şafağında korku veren örnek olarak kalmaktadır… Alman işçi sınıfının Golgotha’ya doğru yürüyüşü henüz bitmedi ama kurtuluş günü yaklaşıyor. Ebert-Scheidemann-Noske’ler ve bugün bile hâlâ onların ardına gizlenenler için kıyamet günü yaklaşıyor.[6]
Max Beckmann Rosa Luxemburg nezdinde Hıristiyan ikonografisine referans veren ressamlardan birisidir. Die Hölle (Cehennem) başlıklı on bir taşbaskıdan oluşan seride linç sahnesinin odağındaki Luxemburg, kolları iki yana açılmış, çarmıh formunda tasvir edilir.
İki devrimci liderin katledilmesinin ardından sanatçı yoldaşları tarafından üretilen daha pek çok eser, tutulan yasın ortağı olur. Conrad Felixmüller’in Die Aktion’un kapağında yayınlanan Menschen über der Welt (Dünyanın Ötesindeki İnsanlar) başlıklı baskı resmi bunlardan birisidir. Felixmüller’in tasvirinde iki lider bir yıldızın öncülüğünde, birbirlerine sarılarak kentin üzerinde göğe doğru yükselmektedir. Kathe Kollwitz, Liebknecht ailesinin isteğiyle ürettiği baskı resimde Karl Liebknecht’in naaşı etrafında yas tutan kederli işçileri betimler. George Grosz’un “Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht Anısına” başlıklı çiziminde, iki liderin açık tabutlarının üzerinde kana bulanmış cüppesiyle adalet salınmaktadır.
Max Beckmann, Cehennem serisinden
Kathe Kollwitz, Karl Liebknecht’in Cenazesi.
Sol: Conrad Felixmüller’in Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht’i betimleyen Dünyanın Üzerindeki İnsanlar resmi. Die Aktion dergisi kapağı, 5 Temmuz 1919. Sağ: George Grosz, 1919’u Hatırla
Katledilen devrimcilerin anısı resimlerle sınırlı değildir. 1919’da komünist yazarlar, gazeteciler, aktörler, ressamlar ve diğer entelektüeller tarafından kurulan Aktivistenbund’un (Aktivist Birliği) çıkardığı üç kitabın ilkinde Otto Pankok’un Rosa Luxemburg için yazdığı şiir yayınlanır.[7]
Kasım Devrimi sürecinin en etkili ve politik sanatçı örgütlenmelerinden birisi olan ve adını da devrimden alan Novembergruppe (Kasım Grubu), 1918’deki manifestosunda kendisini “radikal sanatçıların ittifakı” olarak tanımlar. Rudolf Bellin, Gerhard Marcks gibi heykeltıraşlar, Otto Dix, Conrad Felixmüller, Otto Griebel, George Grosz, Kathrina Heise, Otto Müller, Ludwig Meidner gibi ressamlar, Walter Gropius, Erich Mendelsohn, Ludwig Mies van der Rohe, Bruno Taut gibi mimarlar, besteci Kurt Weill, oyun yazarı Bertolt Brecht ve daha çok sayıda isim grup bünyesinde biraraya gelerek sınıf mücadelesi ile sanat arasında köprü kurmak için örgütlenir. İşçilerin öz örgütlenmeleri aracılığıyla gündelik hayatı kolektif olarak yeniden inşa ettiği koşullarda, grubun sanatçıları da şehirleri, müzeleri, sergileri, sanat eğitimini ve üretimini “başka bir dünyaya” göre düzenlemenin yollarını arar, bu konuda talepler geliştirir.[8] Grubun sanatçılarının büyük bir kısmının üretimleri ilerleyen yıllarda Naziler tarafından dejenere sanat ilan edilir.
Novembergruppe üyesi mimarlardan Ludwig Mies van der Rohe, Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht anısına bir anıt tasarlar. Daha sonra Naziler tarafından yıkılacak olan, tamamı tuğla malzemeden oluşan anıt 1926’da inşa edilir. Tuğla duvarların önünde kurşuna dizilen devrimcilerin anısına kullanılan bu tuğlalar, Spartakist ayaklanması sırasında hasar gören veya yıkılmış binaların kalıntılarından toparlanır.[9] Anıt ilk inşa edildiğinde üzerinde Rosa Luxemburg’un, şair Ferdinand Freiligrath’ın 1848 devrimleri sırasında yazdığı “Devrim” şiirinden alıntıladığı “Vardım, varım, var olacağım” sözleri asılıdır.
Tıpkı Rusya’da olduğu gibi Almanya’da da hareketlenen sanat ortamının kaderi devriminkiyle ortaktır. Özgürleşen sanat formları, gelişen sanatçı örgütlenmeleri, sanat ile hayatın iç içe geçtiği bir toplum ihtimalinin nüveleri ve hayal gücü, devrimlerin gerileyişiyle birlikte başka bir dünya tahayyülü gibi rafa kalkar. Başarıya ulaşamayan Almanya devriminin neticesinde izole olan Rusya’daki devrim ve Stalinizmin güçlenişi, Almanya’da devrimin yenilgisinin ardından gelen Nazi iktidarı bu dönemde gelişen yenilikçi ve politik kültür sanat ortamını kesintiye uğratır. Nazizm Alman devriminin bastırılmasının yarattığı boşlukta yükselir. Devrimlerin yenilgisi ve tecrit olması ikinci topyekûn savaşa kapıyı açar. Belki tam da bu noktada Rosa Luxemburg’a geri dönmenin zamanıdır:
“Berlin’de asayiş sağlandı!” Ey kör zalimler! Sizin “düzeniniz” kumdan zemin üzerine kurulu. Devrim yarın “gümbürtüyle ayağa kalkacak yeniden” ve yüreklerinize korku salan borazanlarla ilan edecek: Vardım, varım, var olacağım.
[1] Chris Harman, Kaybedilmiş Devrim: Almanya 1918-1923, Pencere Yayınları, İstanbul, 2011, s. 110.
[2] Osmanlı İmparatorluğu tarafından eğitim için Almanya’ya gönderilen öğrenciler bile dönemin fırtınalı politik rüzgarına kapılarak Berlin Kantstrasse 8 Numara’da bir kulüp kurdu. Ressam Namık İsmail de kulübün üyeleri arasındadır. Şişli Atölyesi’nin sergisi için Berlin’e giden ve geri dönmeyip burada resim eğitimi almaya karar veren Namık İsmail 1919’da kurulan Türkiye İşçi ve Çiftçi Sosyalist Partisi’nin başkanlığını yapar. Partinin yayını Kurtuluş’ta sosyalizm ve sanat üzerine yazılar kaleme alır. Güler Bek, “Siyasi Parti Başkanı, “Sosyalizm ve Sanat” Makalelerinin Yazarı Ressam Namık İsmail”, 2016, (çevrimiçi) www.academia.edu 14.01.2020
[3] Dora Apel, “Heroes and Whores: The Politics of Gender in Weimar Antiwar Imagery”, The Art Bulletin, cilt 79, College Art Association, 1997, s. 368.
[4] Komünist Parti’nin öncülü olan grup adını Roma İmparatoru’na isyan eden Spartaküs’e göndermeyle imzaladıkları ve politik programlarını aktardıkları broşürden alır.
[5] Rosa Luxemburg, Spartakistler Ne İstiyor Siyasi Yazılar, çev. T. Celal, Belge Yayınları, İstanbul, 1979, s. 119-130.
[6] Karl Liebknecht, Seçme Yazılar Militarizme Karşı Sınıf Mücadelesi, çev. Alp Tümertekin, Belge Yayınları, İstanbul, 2009, s. 359-351.
[7] Friedrich Heckmanns, Das Junge Rheinland in Dusseldorf 1919-1929 The Summit of Mount Expressionism: A Beggining Before The End, German Expressionism 1915-1925 The Second Generation, Ed. Stephanie Barron, Prestel Verlag, 1988, Münih, s. 84.
[8] Charles Harrison, Paul Wood, Art in Theory: 1900-200 An Anthology for Changing Ideas, Blackwell Publishing, 2003, s. 266.