İkinci Dünya Savaşı sırasında yaşanan yıkımla nasıl baş edileceği konusu, Avrupa kentlerinin birçoğunda olduğu gibi, Almanya’da da o günlerden bu yana hep gündemde kaldı. Eskiyi geri getirmek mümkün olmasa da, yok olanın taklidini inşa etmek bir yoldu. Dresden'de Frauenkirche’nin ve Berlin’de Adlon Oteli’nin yıkımın en ufak bir izini taşımadan yeniden yapılmaları gibi. Olmadı, molozları kaldırıp yepyeni yapılarla yola devam etmek başka bir yol oldu. Berlin Duvarı yıkıldıktan sonra Potsdamer Platz’ın yıldız mimarların rekabet arenası olması gibi. Her iki durumda da yaşanan kıyım unutuluyor, unutturuluyordu. Bunların tam karşıtı bir tutum ise yıkıntıyı olduğu gibi saklayıp olanı biteni hafızada diri tutmaktı. Yine Berlin’de Kaiser Wilhelm Kilisesi’nin kulesi gibi harabeler, savaşın vahşetini temsil eden anıtlara dönüştü. Hepsi denendi. Bir yandan da daha yaratıcı çözümler arandı durdu. Ve bunca yıl sonra bile, yıkılan yapıların hayaletleri tarihî kentlerde dolaşmayı sürdürdü. Geçenlerde, 16 Mayıs 2014’te Dessau’da cumhurbaşkanının katılımıyla açılışı yapılan, zamanında Bauhaus hocalarının konutu olan iki yapı, savaşta yıkıldıktan neredeyse yetmiş yıl sonra yeniden ‘hayat’ bulurken bu tartışmaları da canlandırdı.
Bauhaus, Weimar’da 1919’da kurulmuştu. Yerel seçimleri Nazilerin kazanması üzerine, okulu destekleyen yerel yönetim 1925’te değişince, kurucusu ve yöneticisi Walter Gropius Bauhaus’u Dessau’ya taşıdı. Ve burada modern mimarlığın efsanelerinden biri olan Bauhaus bina kompleksini tasarladı. Kompleksin nispeten az bilinen kısmı, okula yürüme mesafesinde, çamlık bir arazide konumlanan ve Die Meisterhäuser diye anılan Üstatlar İçin Konutlar (1925-26) idi. Bir yönetici evi ile okuldaki atölyelerin başında bulunan ‘üstat hocalar’ için üç ikiz evden oluşan yapı dizisi, Gropius’un tabiriyle, “modern meskenin vitrini olacak”tı. Evler, işlevlerinden türeyen ve her türlü fazlalıktan arınmış kübik formları, modern mobilyalarıyla yeni bir yaşam stilini ortaya koyacaktı: bir avangard sanatçılar kolonisi. Her birinin içinde yer alan atölyeler sayesinde burası aynı zamanda sanatçılar için bir çalışma ve buluşma yeri oldu. İkiz evler ilk ikametçileri olan László Moholy-Nagy ve Lyonel Feininger, Georg Muche ve Oskar Schlemmer, Vasiliy Kandinski ve Paul Klee’nin isimleriyle anıldı. Dahası, onların bıraktıkları izleri taşıdı: mesela Kandinski ve Klee, her ikisi de evlerini renk denemeleri için kullandılar; burada tam 170 ayrı renk tonu boyadılar. Yönetici evinin ilk sakini Gropius idi. Onun ardından Hannes Meyer ve Mies van der Rohe ikişer yıl burada yaşadılar, ta ki 1932’de Nazilerin baskısıyla Bauhaus kapanıncaya kadar. Her ne kadar Mies, Berlin’de kiraladığı eski bir fabrikada Bauhaus’u sürdürmeye çalışsa da, bu yalnızca on ay sürdü ve Gestapo 1933’te burayı da kapattı.
Walter Gropius, Die Meisterhäuser (Üstatlar İçin Konutlar), 1925-26, vaziyet planı
üst ve alt: Gropius’un oturduğu yönetici evi, 1926 (fotoğraf: Lucia Moholy)
Gropius Evi’nde mutfak, 1926 (fotoğraf: Lucia Moholy)
İkiz evlerden László Moholy-Nagy’ninki inşa halindeyken, 1925
Moholy-Nagy ve eşi Lucia Moholy’nin oturduğu ev, 1926 (fotoğraf: Lucia Moholy)
Moholy-Nagy Evi’nin oturma odası, 1926 (fotoğraf: Lucia Moholy)
Vasiliy Kandinski ve Paul Klee Evleri, 1926 (fotoğraf: Lucia Moholy)
Kandinski evinin balkonunda, 1932
Dessau’da ‘Üstatlar’ın boşalttığı konutları yerel yönetim önce kiraya verdi, sonra sattı. İkinci Dünya Savaşı sırasında Dessau Alman savaş sanayisinin merkezi olduğu ve mesela Zyklon B gazı buradaki fabrikalarda üretildiği için, 1945’te müteffiklerin ağır hava saldırısının hedefi oldu. Bombardıman sırasında Bauhaus yönetici evi ile yanındaki ikiz evin (Moholy-Nagy) yarısı da yıkıldı. Sahipleri, yönetici evinden geriye kalan bodrumun üzerine Gropius Evi’ni 1956’da yeniden inşa etmek isteseler de, Doğu Almanya’nın yapı yönetmeliklerine göre ancak dik çatılı, geleneksel üslupta bir ev için izin alabildiler: böylece Emmers Haus yapıldı. Moholy-Nagy Evi ise harabe olarak kaldı. 1990’larda ayakta kalan ikiz evlerin restore edilmesinin ardından, 2002’de Dessau Belediyesi’nin Emmers Evi’ni satın almasıyla uzun bir karar verme süreci başlamış oldu. Konut dizisinin bütünlüğü yeniden nasıl sağlanacaktı?
Emmers Evi, 1956, Gropius Evi’nden kalma subasmanı ayırt ediliyor
Emmers Evi, Gropius Evi’nden kalma basamaklar ve geride Feininger Evi
Emmers Evi ve Gropius Evi’nin kalıntıları
“Gropius Evi yeniden inşa edilmeli mi?” sorusu etrafında üretilen düşünceler 2003 ve 2004’te düzenlenen iki sempozyumun ardından 2005’te Updating Modernism (Modernizmi Güncellemek) başlıklı kitapta toplandı. Sonra, ilki 2007’de olmak üzere, üç uluslararası yarışma düzenlendi. Sonunda Berlin’li mimarlar Bruno Fioretti Marquez (BFM)’in, dış kabuğu orijinal yapıya benzeyen, iç düzeni ondan farklı olan tasarımı üzerinde karar kılındı. Emmers Evi 2011’de yıkıldı ve yeni projenin uygulanmasına ertesi yıl başlandı. BFM, Gropius’un zaten fazlalıklardan arınmış tasarımını daha da ‘arındırdı’. Evin özgün tasarımını bir anlamda soyutlamayı denedi. Pencere, kapı detayları; girinti çıkıntılar yok edildi. Pencereler, cepheyle hemyüz yarı-opak reçineyle kaplandı. Mimarlara ilham veren, Lucia Moholy’nin 1926’da çektiği fotoğraflardı. Eski fotoğrafların solukluğundan, hatıraların bulanıklığından yola çıktılar. Ve Gropius Evi’ni tüm ayrıntılarına sadık kalarak aynen yeniden inşa etmeyi değil, onun hafızalarda kalan muğlak imgesini gerçeğe dönüştürmeyi istediler.
Gropius Evi
Bruno Fioretti Marquez, Gropius Evi rekonstrüksiyonu, 2014
Bruno Fioretti Marquez, Gropius Evi rekonstrüksiyonu
http://www.bauhaus-dessau.de/masters-houses-by-walter-gropius.html
http://bauhaus-online.de/en/atlas/werke/masters’-houses
http://www.meisterhaeuser.de/en/index.html
http://www.theguardian.com/artanddesign/2014/may/15/reopening-of-bauhaus-houses-bombed-in-war