Provo, Hollanda’da 1965-1967 yılları arasında faal olmuş bir karşı-kültür hareketiydi. Grubun adı, Hollandaca’da tahrik etme, kışkırtma anlamına gelen provoceren kelimesinin kısaltmasıydı. Kurucuları, Amsterdam Üniversitesi’nde felsefe öğrencisi olan Roel van Duijn ile, 1950’lerden itibaren yaptığı happening’lerle tanınan Robert Jasper Grootveld’di. 1960’ta Sitüasyonist Enternasyonal’le yollarını ayıran sanatçı Constant Nieuwenhuis de, Provo’nun felsefesinin ve taktiklerinin şekillenmesinde etkili olan isimlerdendi. Constant’ın Yeni Babil metni Provo dergisinde yayınlanmıştı; Yeni Babil’de anahatları çizilen ütopya, Provo tarafından da benimsenecekti.
Provo, ilk bildirilerinden birinde Dada’yı ve Marquis de Sade’ı esin kaynağı ilan ediyordu: “Anarşizm nedir? De Sade’dır. Dada’dır.” Temmuz 1965’te Provo dergisinin ilk sayısı yayınlandı. Dergide, bomba, patlayıcı ve bubi tuzağı yapma yollarının anlatıldığı, 19. yüzyıldan kalma tarifler yer alıyor, ayrıca derginin yanında maytap dağıtılıyordu. Bu ilk sayı derhal toplatıldı ve Van Duijn’la birlikte diğer editörler halkı şiddete teşvik etme gerekçesiyle tutuklandı. Dergide, hareketin “provotarya” olarak tanımlanan kitlesi şöyle tarif ediliyordu: “beatnik’ler, rockçılar, hooligan’lar, öğrenciler, sanatçılar, uyumsuzlar, anarşistler, nükleer-karşıtları...”
Provo’nun en meşhur taktikleri, “Beyaz Planlar” adı altında geliştirdikleri eylemlerdi. Bunlar arasında en bilineni, “motorize azınlığın trafik terörü”nü sona erdirmek için önerdikleri “Beyaz Bisiklet Planı” idi. Beyaz Bisiklet Planı, çevreye zehir saçan arabaların şehir merkezinde yasaklanmasını, ve onların yerini bisikletlerin almasını öngörüyordu. Bisikletler belediye tarafından ücretsiz sağlanacaktı. Hepsi beyaza boyanacak ve her isteyenin kullanması için her zaman kilitsiz duracaklardı. Provo, planı hayata geçirmek üzere, 50 bisikleti halkın kullanımına sundu. Fakat polis, hırsızlığa teşvik gerekçesiyle hemen bunlara el koydu. Provo ise, birkaç polis motosikleti çalarak misilleme yaptı. Provo’nun önerdiği diğer Beyaz Planlar arasında şunlar vardı: Beyaz Baca Planı (çevreyi kirleten binaların ağır vergilerle cezalandırılması ve bacalarının beyaza boyanması), Beyaz Çocuklar Planı (ücretsiz kreş), Beyaz Konut Planı (emlak spekülasyonuna son verme) ve Beyaz Kadın Planı (kadınlar için ücretsiz tıbbi hizmet).
Provo’nun dünya çapında sansasyon yarattığı olaysa, 1966’da Hollanda kraliyet ailesini hedef alan eylemleri oldu. Mart 1966’da, Prenses Beatrix, eski Hitler Gençliği üyelerinden Alman Claus von Amsberg’le evlenecekti. Provo, düğün töreni için aylar öncesinden hazırlık yapmaya başladı. “Beyaz Söylenti Planı” adı altında, Amsterdam’ın dört bir yanına, yetkilileri harekete geçirecek rivayetler yaydılar: Şehrin ana su şebekesine LSD katacaklarını, düğün kortejine saldırmak için dev bir boya tabancası hazırladıklarını, tören alayının güzergâhına yığmak için gübre topladıklarını, kraliyet ailesini taşıyacak atlara uyku ilacı vereceklerini ilan ettiler.
Düğünden birkaç gün önce, bütün Provo üyeleri gözaltına alınmamak için kayıplara karıştı. Bu arada yetkililer, tören alayını korumak üzere 25 bin ilave asker talep etmişti. Tören günü Provo üyeleri, hazırladıkları sis bombalarıyla birlikte kalabalığa karışmayı başardı. İlk bombalar, kortejin yürümeye başladığı sırada, sarayın hemen arkasında patladı. Şeker ve nitrattan yapılmış bombalar aslen zararsız olmakla birlikte etrafa muazzam bir duman yayılmasına sebep oldu. Bunun üzerine polis, olayı görüntüleyen yabancı gazeteciler de dahil olmak üzere kalabalığı büyük bir şiddetle dağıttı. Bir halkla ilişkiler etkinliği olarak tasarlanan düğün, kraliyet açısından tam bir fiyaskoyla sonuçlandı. Bir İspanyol gazetesi olayı şu sözlerle aktaracaktı: “Provo gösterisi: Amsterdam’ın monarşist folklorizme verdiği acı cevap”.
Provo, genellikle, sitüasyonist hareketten ilham alan, taktikleri ve teorik tutumları sitüasyonistlerinkiyle örtüşen bir hareket olarak kabul edilir. Sitüasyonist Enternasyonal’in eski üyelerinden Constant’ın Provo içindeki varlığına, ve kullanılan taktikler arasındaki benzerliğe rağmen, sitüasyonistler daha 1966’da Provo hareketini "reformist" ilan ederek sert bir dille eleştirmiştir (zaten o dönemde artık Constant'ı da yerden yere vurmaktadırlar). Internationale Situationniste dergisinin Ekim 1967 sayısında Provo’yla sitüasyonizm arasında kurulan bu bağ açıkça reddedilir. İşçi sınıfının yok olduğunu, tamamen burjuvalaştığını savunan Provo’nun tarihî bir hataya düştüğü, işçi isyanlarıyla bağı olmadığı ve daha baştan ölü doğduğu iddia edilir. (Sitüasyonistlerin Provo ve gençlik hareketlerini eleştirdikleri bir metinden pasajlar aşağıda.) Nitekim ilk Provo bildirilerinden birinde (en altta), işçi sınıfının burjuvazi saflarına katıldığı, provotaryanın proletaryaya karşı olduğu yazılmıştır. Keza, Haziran 1966'da bir işçinin ölümü üzerine tetiklenen, yoğun polis şiddetinin yaşandığı kitlesel isyanlarda (video kaydı sayfanın sonunda), Provo liderleri kendi tabanlarını sokaklardan çekilmeye çağırmıştır.
Fakat Provo, kısa ömrüne rağmen dönemin gençlik hareketleri üzerinde etkili olmuş; Milano, Brüksel, Antwerp, Kopenhag, Stockholm ve San Francisco’da Provo grupları ortaya çıkmıştır. Hareketin 1967’de kendi kendini feshetmesi de, sitüasyonistlerin yönelttiği “sistem içine çekilme” eleştirisini bizzat öngördüklerinin kanıtıydı: 1966'nın Mart ayında kraliyet töreni gösterisiyle tırmanan polis şiddeti, izleyen aylarda, savaş karşıtı gösterilerde ve işçi eylemlerinde de artarak devam etti ve kamuoyunda büyük tepkilere sebep oldu. Bunun üzerine bir soruşturma başlatıldı ve 1967’nin sonlarına doğru, olaylardan sorumlu tutulan Amsterdam valisi görevinden alındı. Polis şiddetine karşı kamuoyu tepkisi, Provo’nun ana-akım tarafından kabul görmesine neden oldu. Liberaller hareketi açıktan desteklemeye başlamış, Provo sosyal bilimciler için akademik bir inceleme konusu haline gelmişti. Provo bunun üzerine, tahrik gücünü kaybettiği gerekçesiyle, 1967’de kendi kendini feshetti. Hareketin kurucularından Roel van Duijn’in de aralarında olduğu bir grup sanatçı ve eski Provo üyesi, boş binaların işgal edilip alternatif yaşam biçimlerinin yerleştirilmesini hedefleyen Kabouters’i (Cinler) kurdu. Haziran 1970’te Roel van Duijn ve dört başka Kabouter üyesi yerel seçimlerde Amsterdam Şehir Meclisi’ne girdi. [EG]
Kaynaklar:
BAMN (By Any Means Necessary): Outlaw Manifestos and Ephemera 1965-70, ed. Peter Stanstill, David Zane Mairowitz (New York: Autonomedia, 1999) [ilk baskı Peguin, 1971].
Dutch Provos
White Bikes
Revolt and Recuperation in Holland
Art and Social Change, ed. Will Bradley ve Charles Esche (Tate Publishing, 2007)
Provo Hareketi Devrimci Olabilir Miydi?
Mustapha Khayati
Gençlik ve onun çakma özgürlükleri, modern toplumun en katıksız ürünleridir. Onların modernliği kendilerine sunulan ve halihazırda zaten yaptıkları tercihe dayanır: neo-kapitalizmle tam bütünleşme ya da olup olabilecek en radikal red. Şaşırtıcı olan, gençliğin isyanda olması değil, büyüklerinin bu kadar içi geçmiş olması. Ama bunun sebebi biyoloji değil, tarih – bir önceki nesil pek çok yenilginin içinden geçerek bugüne geldi ve devrimci hareketin ağır ağır, içler acısı bir şekilde dağıldığı yalanına kandı.
Kendi başına Gençlik, bir reklamcılık mitinden ibarettir; yeni “toplumsal dinamizmin” bir parçası olaraksa, kapitalist üretim tarzının potansiyel müttefikidir. Gençliğin yanılsamadan ibaret önceliği, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından gelen ekonomik toparlanmayla başladı. Sermaye, emekle yeni bir mutabakata varmayı başarmıştı: manipüle edilebilir tüketicilerden oluşan yeni bir sınıfın kitlesel üretimi karşılığında işçi sınıfı gösteri toplumuna tam üyelik hakkı kazanacaktı. En azından ideal toplumsal model buydu; ama tabii her zamanki gibi bu modelin (tüketim ideolojisinin gerisinde kalan) mevcut sosyo-ekonomik gerçeklikle pek bir alakası yoktu. Gençliğin isyanı, yeni dünyanın kalıcı gerçeklerine –gündelik hayatın sıkıntısına, ürettiği türlü türlü modernizasyona rağmen hâlâ modern kapitalizmin ana ürünü olan ölü hayata– karşı ilk öfke patlamasıydı. Bu toplumu ve ürünlerini gençliğin ancak küçük bir kesimi reddedebiliyor, ama onlar da bu toplumun alaşağı edilebileceğinin farkında değil. Onun yerine, nihilist bir şimdiyi yeğliyorlar. Oysa, kapitalizmin yıkımı şimdi bir kez daha elle tutulur bir mesele, tarihte bir olay, halihazırda işlemekte olan bir süreçtir. Muhalif gençlik, eleştirel bir teorinin tutarlılığına erişebilmeli ve bu tutarlılığın gerektirdiği pratik örgütlenmeyi gerçekleştirebilmelidir.
En ilkel seviyede, dünyanın “yoldan çıkmış gençleri” [delinquents] (blousons noirs) bu toplumu ve önümüze sürdüğü steril tercihleri reddettiklerini ifade etmek için şiddete başvurur. Fakat, bu da soyut bir reddiyedir: onlara, bu sistemin çelişkilerinden kaçma şansı sunmaz. Yoldan çıkmış serkeşler bu sistemin ürünleridir – olumsuz ve spontandırlar ama bu onları sömürülmekten alıkoymaz. Yeni toplumsal düzenin bütün deneyleri serkeşler üretir: yeni şehirciliğin; bütün değerlerin çözülmesinin; gittikçe daha sıkıcı bir hal alan tüketim odaklı boş zamanın istilasının; gündelik hayatın tüm yönleriyle psikolog-hümanist emniyet güçleri tarafından sıkı bir denetim altına alınmasının; tüm anlam ve önemini yitirmiş aile biriminin ekonomik olarak ayakta kalmasının ilk yan ürünüdür serkeşler.
“Genç eşkıya” çalışmaktan nefret eder, ama onun ürünlerine de sırt çevirmez. Gösterinin tüm nimetlerinden faydalanmak ister – hem de hemen şimdi, hiçbir bedel ödemeden. İşte yoldan çıkmış gencin varoluşunun temel çelişkisi burada yatar. Zamanını, kendi kişiliğini ortaya koymak için ve hatta bir tür topluluk inşa etmek için gerçek bir özgürlükle kullanmaya çalışabilir. Ama her halükârda çelişki bakidir ve öldürür. (Yoksulluğun hüküm sürdüğü toplumun çeperlerinde çeteler kendi hiyerarşik yapılarını oluştururlar; ki bu hiyerarşi de gerçek hayatta karşılığını ancak diğer çetelerle savaş halindeyken bulur. Çeteleri ve çetelerin mensuplarını birbirinden kesin çizgilerle ayıran savaştır.) Sonunda çelişki dayanılmaz bir hal alır. Ya, ürünler âleminin cazibesi ağır basar ve genç çeteci serseriliği bırakıp çalışarak ekmeğini kazanmaya karar verir: Sırf onu topluma geri kazandırmaya hasredilmiş koca bir üretim sektörü bile vardır: Kıyafetler, gitarlar, scooter’lar, transistörler ve amfetamin, onu tüketiciler diyarına çağırır. Veyahut, bizzat piyasanın kanunlarına saldırmaya mecbur kalır – ya iptidai anlamıyla, yani çalarak; ya da, tüketim toplumunun bilinçli bir devrimci eleştirisine yönelerek. Serkeşin önünde yalnızca iki seçenek vardır: ya devrimci bilinç, ya da üretim hattında sorgusuz sualsiz itaat.
Provolar yoldan çıkmışların ilk örgütlü halidir – serkeş deneyime ilk politik formunu kazandıran onlardır. İki ayrı unsurun ittifakına dayanırlar: yoz “sanat” dünyasından bir avuç kariyer düşkünü ve kendilerine yeni bir uğraş arayan bir alay beatnik. Sanatçıların harekete katkısı, oyun fikri olmuştur – gerçi onların lügatinde oyun hâlâ birtakım eski püskü ideolojik kisvelere bürünmüştür. Yoldan çıkmış gençlerin ise isyanlarının hiddetinden başka sunacak hiçbir şeyleri yoktu. En başından beri bu iki eğilim arasında bariz bir uyumsuzluk vardı: ideolojik olarak henüz bilinçlenmemiş kitle, kendini sanatçılardan oluşan yönetici sınıfın Bolşevik “güdüm”ü altında buldu. Bu yönetici sınıf iktidarını provo-demokrasi ideolojisiyle meşrulaştırıyor ve sürdürüyordu. Yoldan çıkmış gençlerin su katılmamış şiddeti bir fikir halini aldığı anda –yani, sanatı yok edip ötesine geçmeye teşebbüs ettikleri anda– bu şiddet düşünülebilecek en yavan neo-sanatsal reformizme yönlendirildi. Provolar modern kapitalizmin ürettiği nihai reformizmin bir veçhesidir: gündelik hayat reformizmi. Tıpkı kapitalizmde birtakım tali değişiklikler yapılarak sosyalizmin inşa edilebileceğine inanan Bernstein gibi, Provo hiyerarşisinin üst kadroları da ufak tefek isabetli iyileştirmelerle gündelik hayatı değiştirebileceklerini düşünüyorlar. Oysa gözden kaçırdıkları bir şey var: gündelik hayatın banalliği arızî değildir; bizzat modern kapitalizmin başlıca mekanizması ve ürünüdür. Topyekûn devrimden aşağısı bu banalliğin işini bitiremez. Provolar parçalı çözümlere yöneldiler ve sonunda bütüne razı gelmek zorunda kaldılar.
Liderler, bir taban kazanabilmek için “provotarya ideolojisi” diye saçma sapan bir ideoloji uydurdular. Bu yeni provotaryanın, kimi ücra Solcu mabetlerde hâlâ tapınılan edilgin ve “burjuvalaşmış” proletaryaya karşı konumlanması bekleniyor. Toplumu baştan aşağı dönüştürecek bir mücadeleden ümitlerini kestikleri için, bu değişimi gerçekleştirebilecek yegâne güçten de ümitlerini kesmiş durumdalar. Proletarya kapitalist toplumun itici gücü ve dolayısıyla ölümcül düşmanıdır: Her şey proletaryayı sindirmeye yönelik olarak tasarlanmıştır (partiler; sendika bürokrasileri; polis; gündelik hayatın tüm veçhelerinin kolonize edilmesi), çünkü sistemi tehdit edebilecek yegâne güç odur. Ama tüm bunlar Provolara vız gelir tırs gider; ve üretim sistemine yönelik bir eleştiri geliştiremedikleri için sistemin uşakları olarak kalırlar. Sonunda sendika karşıtı bir gösteri, gerçek çatışmanın fitilini ateşledi: Provo tabanı doğrudan şiddete başvurunca, ne yapacaklarını şaşıran liderleri, “aşırılıkları” kınamaktan ve barışçıl zırvalar gevelemekten geri kalmadı. Otoritenin baskıcı karakterini açığa çıkarmak için onu kışkırtmaktan dem vuran Provo, birdenbire polisin kendilerini tahrik ettiğinden yakınır oldu. Provoların sönük anarşizmi anca buraya kadar.
Provo tabanının pratikte devrimcileştiği doğrudur. Ancak, devrimci bir bilinç geliştirebilmek için, ilk olarak liderlerinin defterini dürmeleri, nesnel bir devrimci güç olan proletaryanın yanında saf tutmaları ve bu dünyanın Constant’larını ve [Bernard] de Vries’lerini bir kenara bırakmaları gerekiyor – biri, Hollanda kraliyet ailesinin gözde sanatçılarından; ötekiyse başarısız bir belediye meclisi üyesi ve İngiliz polisinin hayranı. Modern bir devrim gerçekleşmekte ve Provolar da liderlerinden ve ideolojilerinden kurtuldukları takdirde bu devrimin tabanlarından birini oluşturabilir. Dünyayı değiştirmek istiyorlarsa Beyaz Planlar’ıyla her şeyi beyaza boyamakla yetinenlerden kurtulmaları gerekiyor.
Kaynak: Mustapha Khayati’nin “On the Poverty of Student Life” başlıklı yazısından kısaltılarak çevrilmiştir.
Çeviri: Ayşe Boren
Provotarya Nedir?
Provo Bildirisi
Provotarya nedir? Provolar, beatnik’ler, nozem’ler, teddyboy’lar, rockçılar, blousons noir’lar, hooligan’lar, çeteler, öğrenciler, sanatçılar, uyumsuzlar, anarşistler, nükleer-karşıtları… Kariyer istemeyen ve düzenli bir hayat sürdürmeyenler; Londra’nın, Paris’in, Amsterdam’ın, New York’un, Moskova’nın, Tokyo’nun, Berlin’in, Milano’nun, Varşova’nın vahşi asfalt ormanlarından gelip bu topluma ayak uyduramayanlar... Provotarya, “gelişmiş” toplumumuzdaki son isyankâr unsur. Proletarya politikacıların kölesi oldu. Televizyon seyretmekle meşgul. Eski düşmanı burjuvazinin saflarına katılıp onunla birlikte kocaman bir gri kitle oluşturuyor. Ülkelerimizdeki yeni sınıf muhalefetini, bu kitleye karşı provotarya oluşturuyor.
Ama provotarya bir sınıf değil – sınıf olamayacak kadar heterojen bir yapısı var.
ANARŞİ DEVRİMİ GEREKTİRİR
“PROVO”nun Devrim’den ve Anarşi’den yana umudu yok. Yine de anarşizme inanıyor, “PROVO”ya göre anarşizm geçerli olan yegâne toplumsal anlayış.
Provotarya (şimdilik) devrim için gereken güçten yoksun olsa da, elimizde hâlâ PROVOkasyon silahı var.
Bu koşullar altında provokasyonun delici darbeleri tek silahımız. Otoriteyi yaralanacağı yerden vurmak için son fırsatımız. Provokasyon eylemlerimizle otoriteleri maskelerini çıkarmaya zorluyoruz. Onları, üniforma, kask, kılıç, cop, yangın hortumu, polis köpeği, göz yaşartıcı gaz gibi, yedekte tuttukları her türlü baskı aracını üzerimizde kullanmaya zorlamalıyız. Çünkü ancak o zaman gerçek yüzlerini gösterecekler...
O zaman halk da onlardan nefret edecek ve halkın vicdanı anarşiye hazır hale gelecek. KRİZ DOĞACAK. Bu son şansımız. OTORİTENİN PROVOKE EDİLMİŞ KRİZİ.
PROVO’nun Enternasyonal Provotarya'ya büyük provokasyon çağırısıdır bu.
PROVOKE EDİN!!!!
ANARŞİST GRUPLAR KURUN!!!!
UYANIN, PROVO’LAR! DÜNYAMIZI KAYBEDİYORUZ!
Kaynak: BAMN (By Any Means Necessary): Outlaw Manifestos and Ephemera 1965-70, ed. Peter Stanstill, David Zane Mairowitz (New York: Autonomedia, 1999) [ilk baskı Peguin, 1971], s. 20-21.
Çeviri: Ali Ersan Karadeniz