Bu çalışma Thomas Aquinas’daki Güzel ve İyi kavramlarının sanatsal alan ile olan ilişkisini aydınlatmayı amaçlamaktadır. Onun yaşadığı dönemde gerek felsefi düşüncede gerek sanatsal pratikte yaşanan değişimler, bizi bu iki alan arasında ne tür bir ilişki olduğunu araştırmaya yönlendirdi. Hem çağdaşlarını hem de kendinden sonraki dönemi derinden etkileyen Thomas Aquinas’ın sanat ile ilgili ortaya koyduğu özel bir sistem olmamakla beraber onun Tanrı’ya, insana ve dünyaya dair düşüncelerini açıklarken sanata yani ars’a ve sanatla ilgili örneklere başvurması bu araştırmanın temel dinamiği oldu. Thomas Aquinas, Hıristiyan geleneğin en önemli temsilcilerinden biri olmakla beraber teolojinin metotları ile sınırlı kalmayarak, kutsal olanı açıklamada akıl ve inancın farklı yollardan ama birlikte yol alabileceğini ileri sürdü. Ölümünden yüzlerce yıl sonra görüşlerinin Katolik kilisesinin resmi görüşü olarak kabul edilmesinin nedeni kuşkusuz onun hem göksel olanı hem de dünyevi olanı açıklamaya yönelik getirdiği yenilikçi düşünceleri idi.
Estetik deneyimin nesnesi olan Güzellik ya da Latince söylenişiyle pulchritudo, Thomas Aquinas tarafından kesin bir biçimde tanımlanır. Ona göre güzelliği meydana getiren üç koşul vardır ve bu koşullardan birinin bile eksikliği o şeyin çirkin olmasına yetecektir. Thomas Aquinas’ın integritas, proportio ve claritas olarak belirlediği bu koşullara yakından baktığımızda, aslında hepsinin hem formel olana hem de substantiel olana yönelik ikili bir yapısı olduğunu fark ederiz. Onun metinlerinde bu üç koşulun ancak formel ve ruhsal düzeylerde kendini gerçekleştirmesi ile güzelliğin zemininin sağlanabileceğini görürüz. Öte yandan Güzelliğin, İyi yani bonum ile kurduğu ilişkiye baktığımızda bu iki kavramın Thomas Aquinas için aynı olduğunu görürüz. Güzel, İyi ve Doğru arasında tesis edilen bu birliğin temelinde her şeyin ondan türediği Tanrı vardır. Bununla birlikte Thomas Aquinas’daki, formun her zaman madde ile bağlantı içinde bulunması düşüncesi Aristotelesçi anlayışın devamıdır. Çünkü hem Aristoteles hem de Aquinas için form maddenin yardımı olmaksızın çeşitli bireyleri açıklayamaz. Aquinas’a göre bireyleşmenin ilkesi (individuationis principium), materia signata adını verdiği maddedir. Bir sanatçının zihninde, üreteceği nesnenin idesi imge olarak bulunur ve o sanatçı bu imgeyi substance’ına uygun bir biçimde accidentel olarak düzenlediğinde madde ile formun sentezini ortaya koyar.
Thomas Aquinas için Güzel, öncelikle integritas olandır çünkü bütünlüğü olmayan şeyler eksik olacağı için çirkin olurlar. Eksikliği olan aynı zamanda kusurlu olur, bu nedenle Güzellik kusursuzluk ile ilgilidir. Bu bütünlük ve kusursuzluk ise iki şekilde görülür. Birincisi; güzelliğe ekleme yapılamayacağı için onun kendinden başka parçası yoktur. İkincisi ise; o ereğine varmış olarak bulunur. Thomas Aquinas’a göre insan bedeninin güzelliği onun eksiksiz olması yani integritas olması ile mümkündür ancak bundan başka o insan aynı zamanda ahlaki olarak da bütünlük içinde olması gerekendir. Bu durumda gerek doğal gerek sanatsal bir nesnenin Güzel olması için onun formel ve maddi yönden bir bütünlük içinde olması gerekir. Diğer yandan Güzel’in ikinci koşulu olan proportio ise bir bütünün parçaları arasındaki ilişkiye yönelik bir değerlendirmedir. Organlar arasındaki doğru orantı ve tenin uyumlu renginden başka o kişinin davranış ve eylemlerinin akla göre, yani doğru orantılı olması gerekir. Doğada veya sanattaki orantıların sayısal çeşitliliği sınırsız sayıdadır ve bu çeşitlilik sayesinde bir şeyin güzelliği diğer şeyin güzelliğinden ayrılır.
Thomas Aquinas’ın güzelliğin üçüncü koşulu olarak belirttiği claritas ise ilk iki nosyona göre daha metafizik bir kökene sahip görünmekle beraber aslında fiziksel bir zemin üzerinde durmaktadır. Çünkü claritas ışığın etkisi olarak ortaya çıkandır ve nesnenin görülebilir olmasını sağlayan etmenler de ışık ve renktir. Işık ortamın saydamlığının bir ürünü ve renk de görünen nesnelerin yüzeyini kaplayan ve hareketi pekiştirme gücü bulunan bir şeydir. Thomas Aquinas’a göre güzelliğin şartı olan Işık Tanrısaldır ancak nesnenin claritas’ı Tanrı’dan değil nesnenin kendi içinden gelir çünkü her form varlıktaki ilineksel şeyler aracılığı ile ilahi ışığa ortak olur. Bu ortak olma görüşü claritas’ı formun bir özelliği haline getirir. Thomas Aquinas için, claritas’ı ilahi ışığın yansıması olarak ele almak, bu kavramın sınırlarını daraltmak olacaktır. Çünkü o aynı zamanda bir sanat eserindeki estetik aydınlık ve açıklığın da nedenidir.
Sanatçının ürettiği eserin formel yapısında uyması gerektiği estetik kurallar olduğu gibi üretilen nesnenin insan yaşamını etkilemesi yönünden uyması gereken bazı etik kurallar da vardır. Bir bıçağın kristalden yapılmış olması onu Güzel kılmakla beraber amacından uzaklaştıracağı için onun İyi olmasını engelleyecektir. Bu nedenle ereğine uygun üretilmeyen bıçak gerçekte Güzel olamayacaktır. Benzer bir biçimde bir heykelin veya resmin üretiminde estetik değerlere uygunluğunun yanı sıra gözetilmesi gereken bir diğer konu sanat yapıtının insan yaşamının ahlaki değerlerini tehdit etmemesidir. İnsan yaşamının ereği Güzel ve İyi olduğuna göre her ne kadar sanatçı üretim faaliyeti ile ahlaki bir eylemde bulunmuyor olsa da, üretilen yapıtın insan ruhunu Güzel’e ve İyi’ye sevk edici olması gerekir. Thomas Aquinas’a göre bir nesnedeki İyilik ve Güzellik aynı gerçekliktir çünkü ikisi de forma dayanır. İyi, formun bir arzu nesnesi olması nedeniyle ona sahip olma arzusu uyandırır öte yandan Güzel formu salt bilgi ile ilişkilendirir. Bu ise duyulur formun ötesinde substantiel forma ilişkin bir bilginin algılanmasıdır. Bu nedenle de Thomas Aquinas’a göre Güzel; « görüldüğünde zevk alınan şey » (quae visa placent) ve « algılandığında zevk alınan şey » (cuius ipsa apprehensio placet) olmak üzere iki biçimde formülleştirilir. « Seyirde hoşa giden şey » olan Güzel aynı zamanda İyi’dir. Thomas Aquinas İyi’yi varlığın ereği olarak tanımlar. Ona göre « en yüce İyi » Tanrıdır ve varlığın tüm yönelimi ona doğrudur. O aynı zamanda Güzel ve Doğru (verum) olandır. Duyulur şeylerin güzelliğinden salt o güzellik adına haz duyan insan, algıladığı güzellik aracılığıyla İyi ve Doğru ile de bağ kurar.
Köklerini Antik Yunan’da bulduğumuz Güzel yani τό καλόν hem duyularla algılanan estetik bir deneyimin konusunu oluşturur hem de Tanrısal bir niteliğe sahiptir. Tüm güzelliğin, uyumun ve iyiliğin kaynağı, maddi dünyadaki duyulur şeyler aracılığı ile ruha en yüce İyi’yi hatırlatır. Thomas Aquinas’a göre tüm varlıklar kendi erekleri için ilahi iyiliğe yönelmişlerdir. Bu anlayışa göre bir sanat yapıtının kendi başına var olması düşünülemez. Bir sanat eseri her zaman evrensel uyumun ve düzenin bir parçası olacaktır. Güzel aynı zamanda İyi olandır dolayısıyla ruhsal ve fiziksel bütünlüğe sahip bir Güzellik aynı zamanda bizi İyiliğe götüren bir kavramdır.
Thomas Aquinas’a göre kötü yapılmış bir eser sanat olamaz. Ayrıca böyle bir durumda Güzel olma özelliğini yitiren sanat eseri ereğine de ulaşamaz yani İyi olamaz. Güzel ve İyi olmayan bir eserin, insan ruhunu kendi ereğine yönlendirmesi de söz konusu değildir. Thomas Aquinas’ın sanatı ifade etmek için kullandığı ars kelimesi, bugün kullandığımız « sanat » kelimesinden biraz daha kapsayıcı bir anlama sahiptir. Ars bizim zanaat veya teknik adını verdiğimiz alanlara da uzanan çok geniş bir kavramdır. Örneğin bronz ona verilecek şekil potansiyeline önceden sahiptir. Sanatçı henüz şekilden yoksun olan bronzu heykel haline getirmek için onu ilineksel olarak değiştirir. Bu nedenle sanatsal form madde üzerinde yüzeysel düzenlemeler oluşturur. Sanatın bir araya getirdiği şeylerin her biri kendi substantiel gerçekliği içinde kalır. Yalnızca belirli bir şekil içinde düzenlenmiş olur. Bu öğeler onları bir arada tutan madde sayesinde varlıklarını sürdürürler. Thomas Aquinas’a göre meydana getirilecek sanat eserinin idesi sanatçının zihninde imge olarak vardır ve sanatçı bu örnek formu taklit etme yoluyla bir şey üretir. Doğada var olan bir nesnenin sanatsal üretimi söz konusu olduğunda bu üretim sanatçının zihninde taklit edimi yoluyla form kazanır. Ancak üretilen nesne yeni bir şey ise örnek ide, hayal gücü (phantasia) tarafından oluşturulur. Thomas Aquinas sanatın doğayı taklit ederken aslında onun işleme (operatione) tarzını izlediğini söyler. Sanatın doğayı taklidi demek onun formel yönünü birebir kopyalamak değildir, doğanın işleyiş tarzını örnek almaktır.
Thomas Aquinas’a göre sanatsal ve moral eylem birbirinden farklıdır çünkü sanat üretmek ile moral ise eylem ile ilgilidir. Sanat, sanatçının ahlaki bir yaşam yaşaması için değil, İyi bir eser üretmesi için gereklidir. Oysa ahlaki bir yaşam insanın iyi yaşaması ve iyi hale gelmesi için önemlidir. Thomas Aquinas her ne kadar sanat eserinin üretimine ahlaki bir değer atfetmediğini söylese de, sanat eserinin kendisinde bazı ahlaki değerler aradığını yazdığı metinlerin satır aralarında görürüz. O bir sanatçının, eserini gerçekleştirmedeki niyetiyle değil, yalnızca gerçekleştirdiği eserin niteliği ile övgüye layık olduğunu söyler. Bununla beraber bir sanatçının insan yaşamının moral dengesini tehdit eden bir eser yaptığında bu eserin dışlanması gerektiğini söylemekten de kaçınmaz.
Thomas Aquinas’a göre, üretilen her yapıt İyi olmak, bunun için de öncelikle Güzel’in koşullarını yerine getirmek zorundadır. Bir bıçağın üretiminde meydana getirilen işlevsel ve estetik bütünlük onu ereğine uygun İyi bir nesne haline sokar. Bir heykelin de ereğine uygun hale gelmesinin yolu onun estetik ve etik bir bütünlük içinde olması ile mümkün olur. Sanatsal formlar deneyimsel yüzeysellikleri içinde Güzel’in ortaya çıkışı olarak belirirler. Güzelliğin koşullarına doğru ve tam olarak sahip olan bir nesnenin aynı zamanda İyi olması kaçınılmazdır. Bu da sanat nesnesinin, ruhu ereği olan İyi’ye veya Hakikat’e yönlendiren bir görev üstlenmesi anlamına gelir.
Thomas Aquinas’ın temel eserleri sayılan L’Être et L’Essence, Somme Théologique ve Somme Contre Les Gentils adlı kitapları bu çalışmanın başlıca kaynakları arasında yer alacaktır. Ayrıca Aquinas’ın bu eserlerinden başka, birkaç eserine de yeri geldiğince başvuracağız. Bununla birlikte Thomas Aquinas hakkında yapılan bazı çalışmalar da araştırmamız boyunca bize yol gösterir mahiyette olacaktır.
Tezin özgün adı: Les concepts du Beau et du Bien dans l'esthétique de Thomas d'Aquin
Tezin yazarı: Hanife Ölmez
Danışman: Doç.Dr. M. Türker Armaner
Yer Bilgisi: Galatasaray Üniversitesi - Sosyal Bilimler Enstitüsü - Felsefe Bölümü
Türü: Yüksek Lisans Tezi
Yılı: 2012
Sayfa Sayısı: 72