Richard Prince, New Portraits (Yeni Portreler), 2016.
1980'lerin başından beri, sanat üzerine düşünürken kullandığımız kategorilerde önemli bir değişim yaşanıyor. Bu değişimin sebebi, çağdaş eserlerin, geleneksel sanat eserlerine göre ciddi farklar göstermesidir. Çağdaş eserler, elimizdeki tanımlar ve kuramlar ile açıklanamamaktadır. Bu yüzden sanat dünyasında sanatın sonunun geldiğine dair çeşitli tezler ortaya atılmaktadır. Bu tezlerin Hegelci bir yaklaşıma dayandırılan bazıları, sanatın sonu iddiası ile sanat ile tarihin yollarının artık ayrıldığını ve sanatın artık post-tarihsel bir karaktere büründüğünü savunmaktadır. Sanatın sonuna dair diğer tezlerde ise geçmişe, sanat çağının "yüksek sanat" eserlerine duyulan özlem, sanat eserinin biricikliğini, sahihliğini kaybetmesinden duyulan korkuyla karışarak son kırk yılın eserlerini toptan bir reddedişe dönüşmektedir. Tezimizde bu iki grubun savlarını incelemek üzere, Arthur Danto'nun ve Donald Kuspit'in sanatın sonu tezlerini irdeledik. 19. yüzyıldan itibaren sanatın izlediği süreç ve bu süreçte gelinen noktada yaşanan krizin yol açtığı sanatın sonu düşüncesini değerlendirdik. Bu bağlamda modern, avangard ve çağdaş sanatı inceleyerek sanatta yol açtıkları geri dönüşü olmayan değişikliklerin nasıl bir krize yol açtığını belirledik. Böylece, saptadığımız bu krizden kaynaklanan sanatın sonu düşüncesini incelemeyi amaçladık.[1]
Yazar: Gülce Sorguç
Danışman: Prof. Dr. Ahmet Taylan Altuğ
Yer Bilgisi: Ege Üniversitesi / Sosyal Bilimler Enstitüsü / Felsefe Anabilim Dalı / Felsefe Tarihi Bilim Dalı
Türü: Doktora
Yılı: 2016