/ Tezler / Osmanlı Döneminde Aya İrini ve Yakın Çevresi

17/11/2014 / skopbülten

 

 

Aya İrini Kilisesi, kendine has bir Bizans mimarlığının oluşmasında önemli bir basamak teşkil etmektedir. Saraçhane’deki Polyeuktos Kilisesi ile devam edip Ayasofya ile en belirgin haline ulaşmış bir Erken Bizans mimari stilinin olgunlaşmasının ana basamaklarından biridir. Bir mimari stilin oluşmasında olduğu gibi, Ayasofya’nın inşasına kadar şehrin en önemli kilisesi olması ve Ayasofya’nın inşasından sonra da şehirde en önemli kiliseler arasında yer alması açısından kentin tarihinde öne çıkmaktadır.  Osmanlı döneminde, fethin hemen ardından cephaneliğe çevrilmiş, sonra da imparatorluk müzesi olarak kullanılmaya başlanmıştır. Kentin tarihinde bu derece önemli yer tutmakla beraber yapıyla ilgili fazla çalışma bulunmamakta, mevcut kaynaklar da sadece yapının Bizans dönemi ile belli bir düzeyde kalacak şekilde ilgilenmekte, Osmanlı dönemindeki varoluşu sadece başlıca tarihlerin ve başlıca işlev değişikliklerinin belirtilmesi ile sınırlı kalmaktadır. Bahsi geçen büyük değişimlerde görüldüğü üzere yapının Osmanlı dönemi tarihi açısından da önemli bir yer tuttuğu göz ardı edilmektedir. Bu doktora çalışması Aya İrini Kilisesi’nin kuruluşu ve Bizans dönemindeki varoluşuyla ilgili genel bir çerçeve çizdikten sonra yapının Osmanlı döneminde geçirdiği değişiklikleri, ekleri, aldığı farklı işlevlere göre işleyişini ve yönetimini, farklı dönemlerde içinde bulunduğu mimari çevrenin nasıl değişikliklere uğradığını belgelemekte ve Aya İrini ve yakın çevresinin Osmanlı dönemi boyunca devam eden tarihini bütüncül bir çerçeve içinde sunmaktadır.

Tez çalışması temel olarak Aya İrini’nin Osmanlı dönemini anlatmaktadır. Ancak yapının gerek bu çağ boyunca geçirdiği değişiklikleri, gerekse taşıdığı anlamları anlayabilmek için Bizans dönemindeki mevcudiyetini de anlamak zorunludur. Dolayısıyla öncelikle kilisenin Bizans dönemindeki tarihinin tanımı yapılmaktadır. Bu ilk kısımda kilisenin ortaya çıkışı, Bizans İmparatorluğu’nun başkentinde en önemli kilise olarak işlev görüşü, Ayasofya’nın yapımından ve Iustinianus dönemindeki yeniden inşasından sonraki önemi ele alınmakta, daha sonraki müdahalelerin anlaşılması için orijinal yapı ve Bizans dönemi boyunca geçirdiği yapısal değişiklikler irdelenmektedir.

Bahsi geçtiği üzere Aya İrini’nin kentin tarihindeki önemi Bizans tarihindeki rolü ile sınırlı değildir. Yapı, şehrin Osmanlı hakimiyeti altında bulunduğu yıllar boyunca da işlevi değiştirilerek kullanılmaya devam etmiştir. İstanbul’un fethinin hemen sonrasında Bizans ordusundan alınan savaş ganimetleri Aya İrini’ye yerleştirilerek burası bir depo olarak hizmet görmeye başlamıştır. Yeni Saray’ın (Topkapı Sarayı) inşası ile birlikte saray sınırları içerisinde kalan kilise cephanelik olarak tahsis edilmiş, sarayın bahçesinde yer almasından dolayı da “Enderun Cebehanesi” veya “İç Cebehane” olarak anılmaya başlanmıştır. Bizans savaş ganimetlerinin yanı sıra halihazırda kilisede barındırılmakta olan Hristiyan rölikleri burada bırakılmıştır. Bir askeri yapı olarak oldukça sıkı korunan Aya İrini bu içeriğiyle çeşitli değerli nesneler için muhafaza kutusu haline gelmiştir. Cephanelik, orduda kullanılan yeni silah ve mühimmatı içerdiği gibi teknolojinin gerisinde kalmış antika silahlara, Osmanlı devletinin önemli fetihlerinde kullanılmış bir takım savaş makinalarına, askeri giysi ve eşyaya da ev sahipliği yapmıştır.

18. yüzyılın başlarından itibaren batı ile yakınlaşmalar sonucunda temelleri atılan bir takım yaklaşım farklılıklarına bağlı olarak III. Ahmed’in isteğiyle fetihlerden elde edilen savaş ganimetleri ve bahsi geçen antika silahların düzenlenmesiyle Aya İrini’de Dar-ül Esliha (silahlar evi) adı altında bir sergi oluşturulmuştur. Hâlâ cephane deposu olarak hizmet gören yapıya bu gelişme ile birlikte resmen sergi işlevi kazandırılmıştır. Halka ve ziyaretçilere kapalı olmakla birlikte Padişahtan alınmış özel izinler ile burayı gezip görmeye vakıf olmuş ziyaretçi notlarının bu dönemde özellikle arttığı görülmektedir.

Orduya ait bir yapı olan Aya İrini askeri alandaki hareketlerden, savaşlardan, reform ve ıslahatlardan doğrudan etkilenmektedir. Patrona Halil İsyanı’ndan sonra Humbaracı Ahmed Paşa’nın da katkılarıyla askeri alanda gerçekleştirilen değişiklikler, Yeniçerilerin isyanları, 1826 senesinde gerçekleşen Vaka-i Hayriye ile Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması gibi olaylar Aya İrini’de saklanan askeri malzeme ve antika silah ve mühimmat topluluğunu da etkilemiş, burada kurulmuş olan serginin önemini bir miktar kaybetmesine sebep olmuştur.  

Aya İrini’deki sergilerin kaderi Sultan Abdülmecid’in damadı Fethi Ahmed Paşa’nın 1845 yılında Tophane-i Amire Müşiri olarak atanmasıyla değişmiştir. Paşa, görevleri dolayısıyla Moskova ve Avrupa’nın Viyana, Paris ve Londra gibi büyük merkezlerinde bulunmuş, buralardaki gelişmeleri görmüştür. Bu yolculuklar sırasında Avrupa’da eski eserlere verilen önemi fark etmiş ve bunların toplanıp sergilenmesine yönelik anlayışa tanık olmuştur. Döndüğünde yeni görevi ile birlikte Aya İrini’de zaten var olan askeri koleksiyonun yanı sıra antik eserleri de burada toplayarak 1846 yılında atriumda karşılıklı olarak düzenlediği iki koleksiyon sergi açmıştır. Bunlardan biri “Mecmua-i Asar-ı Atika” adı altında antik eserlere, diğeri ise “Mecmua-i Esliha-i Atika” adı ile antika silahlara ayrılmıştır. Fethi Ahmed Paşa’nın girişimiyle düzenlenen bu koleksiyonlar bugün Osmanlı müzeciğinin kuruluşu olarak kabul görmektedir.

Takip eden dönemde savaşlar sebebiyle sergi işlevleri zayıflamış olsa da bu durum arkeolojik eserlerle ilgili oluşan farkındalıkla paralel olarak 1869 yılında buranın Osmanlı imparatorluğunun ilk müzesi  “Müze-i Hümâyûn” olarak açılmasına ve arkeolojik eser koleksiyonu Çinili Köşk’e taşınana kadar bu işlevle hizmet vermesine engel olmamıştır. Koleksiyonun taşınmasının ardından bir süre daha askeri işlevlerini sürdüren Aya İrini, 1913 yılından itibaren Osmanlı İmparatorluğunun ilk Askeri Müzesi olarak düzenlenmiş ve bu işlevi Cumhuriyet döneminin erken yıllarında da sürdürmüştür.

Tez çalışması, tüm bu dönemler boyunca yapının geçirdiği işlev değişikliklerine, değişikliklerin gerektirdiği ve onarım amacıyla gerçekleşen müdahalelere, yapıya sonradan getirilmiş eklere yer vermektedir. Ayrıca yapı üzerindeki fiziksel eklerin yanı sıra değişen işlevlerle birlikte yapının dönemler içinde yönetimi, yönetimi altındaki diğer kurumlar, içinde bulunduğu çevrede gerçekleştirilen inşa faaliyetleri ve yine işlevlerle bağlantılı olarak yapılan ekler araştırma kapsamında ele alınmıştır.   

Aya İrini’yi konu alan temel yayınlar yoğunlukla yapının Bizans dönemi tarihini ele almaktadır. Yapı ile ilgili ilk incelemelerin F. L. Cassars ve Salzenberg tarafından yapıldığı kaynaklarda belirtilmektedir. İncelemeler yapan kişiler arasında 19. yüzyıl sonlarında A. Choisy, onun ardından da C. Gurlitt ile W. S. George’un isimlerinden  bahsedilebilir. Bugün, U. Peschlow’un incelemelerinden temel başvuru kaynağı olarak söz edildiği görülmektedir. Bu yayınlarda yapı genel olarak bir Erken Bizans kilisesi olarak incelenmekte, dönemsel özelliklerinden bahsedilmektedir. Kilise ile ilgili bilgi veren yayınların çoğunluğu İstanbul’daki Bizans kiliselerini veya Erken Bizans dönemi yapılarını ele alan daha geniş kapsamlı genel yayınlardan oluşmaktadır. Bunların dışında sarayın bahçe sınırları içinde kalan yapı ile ilgili bilgiye Topkapı Sarayı ve çevresi ile ilgili kaynaklarda ve Ayasofya Kilisesi ile ilgili kaynakların karşılaştırmalı bölümlerinde rastlanabilmektedir. Yapının dönemler boyu gelişimine de değinen kaynaklar Bizans dönemine yoğunlaşmakta, Osmanlı dönemindeki değişikliklerden sadece başlıca tarih ve işlev değişikliklerini listelemek suretiyle bahsedilmektedir. Oysa Aya İrini’nin Osmanlı hakimiyeti altında geçirdiği yaklaşık 450 sene içinde çeşitli işlev değişiklikleri, gerek bunlarla bağlantılı gerekse dış etkenler nedeniyle çok sayıda onarım geçirdiği, yeni yüklenen işlevlere uyarlanmak üzere uygulamalar yapıldığı ve hem yapıya hem de çevresine çeşitli ekler yapıldığı bilinmektedir. Yapının 19. yüzyıl tarihi de hakkında yapılan araştırmalar sırasında göz ardı edilmiş olan önemli adımlar arasındadır.[1]    

 

 

Yazar: Bilge Ar

Danışman: Prof. Dr. Turgut Saner

Yer Bilgisi: İstanbul Teknik Üniversitesi / Fen Bilimleri Enstitüsü / Mimarlık Anabilim Dalı / Mimarlık Tarihi ve Kuramı Bilim Dalı

Türü: Doktora

Yılı: 2013



[1] Bu özet için tezin yazarına teşekkür ederiz.

tez tanıtımı