Gaziantep Büyükşehir Belediyesi ve TMMOB Gaziantep Şubesi İşbirliğiyle Düzenlenen Hayvanat Bahçesi Tasarım Yarışmasına Dair
Hayvan Hapishaneleri İçin İyi Tasarım Yoktur
Pandemi günlerinde, bu süreçte sahada çalışmak zorunda olanlar dışında, toplumun “şanslı” kesiminin evlere kapandığı bir dönemden geçiyoruz. Elimizdeki imkanlarla kendimiz için en işlevsel, en estetik hale getirdiğimiz konutlarda ayları bulan karantina süreci, baharın da gelmesiyle pek çoğumuz için bir tür esaret haline dönmeye başladı. Başta bu süreci daha ağır atlatması muhtemel kesim olarak uzun süredir sokağa çıkma kısıtı olan çocuklar, 65 yaş üstü ve kronik rahatsızlığı bulunanlar için kamusal imkanlarla ve gönüllü psikologların desteğiyle online seminerler arttı, evden psikolojik destek süreçleri başlatıldı.
Günlük yaşam pratiklerinden bir salgın sebebiyle ayrı düşen bizler, gerçek hayatlarımıza özlemimizi büyütürken, her canlı için yaşanabilir çevre mücadelesinin günlük ihtiyaçlarımızdan bağımsız bir talep olmadığı üzerine düşünebilecek yeterli zamana ve deneyime de sahibiz artık.
Tam da bu noktada, henüz kendi sıkışmışlığımızı aşamadan başka canlıları tecrit eden, onları kendi doğal ortamlarından koparıp, tercihleriyle şekillenmeyen mekânlarda, turizm ve eğlence sektörünün birer metası haline getiren alışkanlıklarımız için de söyleyecek sözümüz olmalı. Eğlence arayışlarımızın tahakküm kurma sebebi, mimarlık mesleğinin bir suçun parçası, “iyi tasarım” kriterinin her alanda bir aklama aracı olmasının karşısında kararlıca durabilmeliyiz.
Tecrit Her Canlı İçin İşkencedir
18 Mayıs 2020 tarihinde Arkitera üzerinden yayınlanan bir haberle, Gaziantep Büyükşehir Belediyesi ve TMMOB Mimarlar Odası Gaziantep Şubesi işbirliğiyle düzenlenen “mimarlık mesleğine yaraşır” bir hayvanat bahçesi tasarım yarışması çağrısı yapıldı.
Çağrıda geçen ifadelerle, “Gaziantep ili sınırları içerisinde bulunan yılda yaklaşık 4 milyona yakın turisti ağırlayan ülkemizin en büyük hayvanat bahçesi için şehrimize ve mimarlık mesleğine yaraşır, bundan sonraki tasarımlara katkı sağlayacak, mimarlığa ve tüm mühendislik hizmetlerine uygun, özgün önerilerin geliştirilerek giriş kapısı ve donatıların tasarımı” amaçlanıyor.
Oysa tüm canlıların yaşama hakkına saygılı bir mimarlık anlayışı, iklim değişikliği sebebiyle kendi habitatında bile yaşam savaşı veren canlılar için bireysel ve toplumsal tüketim alışkanlıklarımızı değiştirmeyi teşvik etmekten başlamalı; hayvanları tecrit eden, doğal ortamlarından koparan, sakinleştirici ilaçlarla ve makul hareket serbestisi olarak adlandırılmış bir alanda seyirlik objeler halinde sunulmasını sağlayan, hayvan hakları aktivistlerinin her fırsatta göz önüne serdiği şiddet olaylarına maruz bırakan böylesi mekânların kapatılması ve tasarımını boykot yönünde olmalıdır. Tecritin her canlı için bir işkence olduğunu görmezden gelerek, bu yöndeki çağrılara kulak tıkamak bizleri ancak bir suçun parçası yapabilir.
“Koşulları ne olursa olsun hayvanat bahçeleri esir kampıdır"[1]
Hayvan Hakları İzleme Komitesi (HAKİM)’in Ocak 2020 ayı Hayvan Hakları İhlalleri raporunda Türkiye’de bulunan 41 hayvanat bahçesinde en az 16 bin hayvanın esir tutulduğu belirtiliyor. Bu alanlarla ilgili güncel veriye ulaşılamadığı, bilgi edinme başvurularının her seferinde cevapsız bırakıldığı, yetkili kurum olan Tarım ve Orman Bakanlığı üzerinden de herhangi bir süreç işletilemediği özellikle vurgulanıyor. 300 türe mensup 7500 hayvanıyla Gaziantep Hayvanat Bahçesi de Türkiye’nin en büyük hayvanat bahçesi ve HAKİM raporunda geçen esir hayvanların büyük kısmı burada tutuluyor. Yine hayvan hakları aktivistlerinin basına yansıyan gözlemlerine göre Gaziantep’te tutulan hayvanların koşullarının hiç de iyi olmadığı anlaşılıyor.
Peki Biz mimarlar?
Kamunun gözlem ve denetiminden kopuk bir şekilde işletilen böylesi mekânların canlılar için iyi bir alternatif olduğunu söylememiz, bunu kabul etmemiz nasıl mümkün olabilir? Barınaklardan yansıyan görüntüler, sokak hayvanları için seferber edilmeyen imkanlar, gösterilerdeki hak ihlalleri ortadayken kâr amaçlı böylesi işletmelerde “en iyi tasarım” kriterini nasıl belirleyeceğiz?
Mecliste uzun süredir tartışılan, yasalaşması için büyük çabalar sarfedilen Hayvan Hakları Kanunu için açıklanan Hayvan Hakları Araştırma Komisyonu tavsiye raporunda yeni hayvanat bahçesi açmama kararı varken ve hayvan hakları savunucuları mevcut tesislerin yaban hayat rehabilitasyon merkezlerine çevrilmesini talep ederken, kendi kurumlarımız aracılığıyla tersi bir çağrının parçası mı olacağız?
Boykot Etmeye Çağırıyoruz!
İnsanın kendi cinsi dışındaki canlılara yaşama alanı bırakmadığı, üzerlerinde hak iddia ettiği, onları ekonominin bir girdisine çevirdiği hâkim ideolojinin mimarlık anlayışını reddediyor, TMMOB Mimarlar Odası Gaziantep Şubesi yöneticisi meslektaşlarımızı bu yanlıştan dönmeye çağırıyoruz. TMMOB, tarihsel birikimiyle demokrasi ve yaşanabilir çevreler mücadelesinin önemli bir bileşenidir; bu mücadeleyi geri noktaya düşürmek yerine geliştirmeye dönük politikalar üretmek her biriminin görevi olmalıdır diye düşünüyoruz.
Bu vesileyle, jüri üyesi meslektaşlarımız dahil tüm meslektaşlarımıza da, öneri nereden gelirse gelsin herhangi bir canlıyı tecrit eden tasarımları boykot etme çağrımızı tekrarlıyoruz!
Mimarlıkta Dayanışmacı Taban Hareketi
18 Mayıs 2020
Konuyla ilişkin bilgisine başvurduğumuz Hayvan Hakları İzleme Komitesi (HAKİM) ve Yunuslara Özgürlük Platformunun görüşünü de paylaşıyoruz:
Hayvan Hakları İzleme Komitesi (HAKİM) ile Yunuslara Özgürlük Platformu Ortak Görüşü[2]
TMMOB Mimarlar Odası Gaziantep Şubesi’nin Gaziantep Büyükşehir Belediyesi ile birlikte "Hayvanat Bahçesi Giriş Kapısı Fikir Projesi Yarışması” düzenlediğini büyük bir üzüntü ve şaşkınlıkla öğrenmiş bulunuyoruz. Türkiye çapındaki hak ve adalet arayışlarına destek vermeyi sorumlulukları arasında gören ve her türlü zorbalığa karşı yaşam hakkını savunan TMMOB gibi bir mesleki demokratik kitle örgütünün, hayvan hapishaneleri olan hayvanat bahçelerine bu yolla destek vermesi kabul edilemez bir çelişki.
Mimarlara yönelik düzenlenen yarışma duyurusunda ‘kültür, sanat, bilim ve çevre değerlerinin yarışma yolu ile geliştirilmesi’ ve ‘güzel sanatların teşvikine uygun ortam sağlanması’ hedeflendiği belirtilmiştir. Ancak konu itibariyle bahsi geçen değerlere aykırı böylesi bir yarışmada ortaya çıkabilecek tek sonuç, güzel sanatların hangi ticari çıkarlara hizmet edeceği ve hangi mimarın ömür boyu esaret işkencesini daha cazip, daha kabul edilebilir ve daha gösterişli hale getireceği olabilir.
Hayvanat bahçeleri; hayvanların hem fiziksel hem de psikolojik olarak zarar gördüğü, doğuştan gelen özgürce yaşama haklarının gasp edildiği ve ‘eğitim, koruma, hayvan sevgisi’ maskesi altında hayvan sömürüsünün normalleştirildiği tecrit merkezleridir. 300 türden 7 bin 500 hayvanın alıkonduğu ve ‘Fok Evi’ adı verilen alanda fokların doğalarına aykırı hareketlerle gösteri yapmaya zorlandığı Gaziantep Hayvanat Bahçesi de Türkiye’deki tecrit merkezlerinin en büyüğüdür. Tesis, daha önce fayans bir zeminde tek başına oturan maymun görüntüleriyle, Sudan Devlet Başkanı tarafından Recep Tayyip Erdoğan’a hediye edilen yavru aslanların dört duvar arasındaki fotoğraflarıyla pek çok kez gündeme gelmiş ve hayvan hakları savunucuları tarafından boykot edilmiştir.
Web sitesinde tesisin 'portföyünü sürekli zirvede tuttuğu', 'farklı türdeki hayvanlar için doğal ve ekolojik yaşamlarına uygun barınaklar' inşa ettiği ve dünya standartlarında olduğu vurgulanmıştır. Kullanılan dil bile, Gaziantep Hayvanat Bahçesi’nin tıpkı diğer hayvan hapishaneleri gibi, hayvanlara ne denli ticari bir bakış açısıyla yaklaştığını, onları ürün yelpazesi gibi lanse ederek birer nesne olarak gördüğünü ve bu şekilde reklam malzemesi yapmakta beis görmediğini kanıtlıyor.
Tesisteki hayvan listesinde yer alan hipopotamlar, kaplanlar, zebralar, pitonlar, zürafalar, şempanzeler, kangurular, foklar, tropik balıklar ve kuşlar bu iklime, bu coğrafyaya ait değildir ama burada kapana kısılmış, ömür boyu hapsedilmiş ve ailelerinden koparılmış durumda yaşamaya mahkûm edilmektedir. Bu hayvanların 'barınağı' olmaz; olmamalıdır. Onların tek barınağı, çevresi teller, kafesler veya duvarlarla sınırlandırılmamış, dünyanın bir diğer ucundaki doğal yaşam ortamlarıdır.
Hayvanların daha ‘insani’ koşullarda sömürülmesini normalleştiren hayvanat bahçelerinde hayvanlara teşhirlik mal muamelesi yapılması ve hayvanların alay konusu edilmeleri kabul edilemez. Esaret koşullarının hüküm sürdüğü ve köle pazarı gibi ziyaretçilere açıldığı hayvan hapishanelerinin 21. yüzyılda yeri olmadığı gibi, özgür ve eşit bir toplum için mücadelesini her alanda sürdüren TMMOB ile de herhangi bir işbirliği olamaz.
Hak ve özgürlüklere el konulduğu hallerde sesini yükseltmekten çekinmeyen TMMOB’un bir an önce bu yanlıştan dönmesini ve yarışmadan çekilmesini talep ediyoruz. Gaziantep Büyükşehir Belediyesi’ne ait olan hayvanat bahçesinin ise, TBMM Hayvan Hakları Araştırma Komisyonu nihai raporunun tavsiye kararında da belirtildiği üzere, bir an önce yeni hayvan alımını durdurup halihazırda esaret altındaki hayvanların yaşam hakkını koruyarak bu alanı yaban hayat rehabilitasyon ve tedavi merkezine dönüştürmesi için çağrı yapıyoruz.
Genel Bilgiler
• TBMM Hayvan Hakları Araştırma Komisyonu raporuna göre, Türkiye’de 41 adet ruhsatlı hayvanat bahçesi mevcuttur. Geçmiş yıllarda elde edilen veriler ışığında, 41 adet hayvan hapishanesinde en az 20 bin hayvanın tutsak edildiği tahmin edilmektedir; balıklar ise bu sayıya dahil değildir. Hayvanat bahçeleri, tematik akvaryumlar ve yunus parkları ile ilgili CİMER üzerinden yaptığımız bilgi edinme başvurularımız her seferinde cevapsız bırakıldığından, yetkili olan Tarım ve Orman Bakanlığı hayvan türleri ve sayısı hakkında bilgi vermemektedir.
• Oteller, dinlenme tesisleri, akaryakıt istasyonları, hobi amaçlı ticari işletmelerde, ruhsatsız ve küçük çaplı hayvanat bahçeleri bulunmaktadır. Özellikle son beş senede, mevzuata uygun olmadığı halde, AVM’ler, eğlence merkezleri ve kafe tarzı işletmelerin bünyelerinde açılan hayvanat bahçelerine, bakanlık tarafından ruhsat verilmiştir. Duyarlı vatandaş ve sivil toplum kuruluşlarının başvurularına rağmen bu hayvan hapishanelerini kuranlar hakkında herhangi bir yaptırım uygulanmamış ve bu işletmeler kapatılmamıştır.
• Türkiye’de tematik akvaryumlar da hayvanat bahçesi ruhsatıyla faaliyet göstermektedir. Mevcut 12 akvaryumun 7'si internette hayvan sayısını yayımlamıştır. Buna göre 7 tesiste en az 55 bin 650 deniz canlısı tutsak edilmektedir.
• Ekim 2019’da Meclis Başkanlığı’na sunulan TBMM Hayvan Hakları Araştırma Komisyonu nihai raporunda hayvanat bahçeleriyle ilgili şu tavsiye kararı alınmıştır: “Hayvanat bahçeleri yönetmeliğinde yapılacak revizyonla, yeni hayvanat bahçesi açılmasına izin verilmemesi, kafes tipi barındırmanın tamamen ortadan kaldırılması, türe göre değişmekle birlikte hayvanlar için geniş barınma, beslenme ve aktivite alanları bulunacak şekilde asgari teknik koşul tanımlamaları yapılması, tüm hayvanat bahçelerine sorumlu yönetici ile yeterli sayıda veteriner hekim, yardımcı teknik personel, hayvan bakıcısı, destek personeli istihdamı hükme bağlanmalıdır. Bu koşulları sağlayamayan hayvanat bahçeleri kapatılmalıdır.”
• Hayvan hakları savunucularının hayvanat bahçeleriyle ilgili talebi şudur: “TBMM Hayvan Hakları Araştırma Komisyonu raporunda tavsiye edildiği üzere, hayvanat bahçeleri yönetmeliğinde ve mevcut kanunda yapılacak revizyonla, hayvanat bahçelerine yasak getirilerek yenilerinin açılması önlenmelidir. Mevcut hayvanat bahçelerinin koşulları ivedilikle düzeltilmeli, yıllardan beri Türkiye’deki hayvanat bahçelerinde son derece kötü koşullarda hapsedilmekte olan hayvanların durumuna ilişkin ciddi ve bütüncül bir çalışma içerisine girilmelidir. Hayvanat bahçeleri değil, şu anda sayısı sadece 7 olan yaban hayvanı kurtarma ve rehabilitasyon merkezleri teşvik edilmelidir. İlkel ve sağlıksız koşullarda hayvanları tutsak eden, çoğu ruhsatsız olan ve benzinlik, restoran/kafe gibi yerlerde faaliyet gösteren korsan ve “butik” hayvanat bahçeleri kapatılmalı, buralardaki yaban hayvanları nispeten rahat edebilecekleri ve insan menfaatleri uğruna kullanılmayacakları yerlere taşınmalıdır. Mevcut ruhsatlı hayvanat bahçeleri ise yeni hayvan eklenmeden, uzman veteriner hekim, akademisyen, yerel ve uluslararası doğa koruma kuruluşlarının aktif katılımıyla, hastanesi olan yaban hayvanı kurtarma ve rehabilitasyon merkezlerine çevrilmeli, uzman veteriner hekim başta olmak üzere buralarda çalışacak personel sayısı artırılmalı ve buralarda yaşayan, doğaya dönemeyecek durumda olan yaban hayvanları için ömürlerini tamamlayacakları doğal ortamlarına yakın özgür alanlar yapılmalıdır.”
Hayvanat Bahçelerindeki Sorunlar
• Yaban hayvanları; hisseden, sosyal, kendi besinlerini kendileri bulması gereken canlılardır. Yabanî hayvanları eğitim, hayvan sevgisi ve eğlence adı altında kapatarak özgürlüklerinden alıkoymak, o hayvanların tüm alışkanlıklarını, bireyliklerini değiştirmek anlamına gelmektedir.
• Hayvanat bahçelerinde tutsak edilen hayvanlar, kısıtlı yaşam alanları ve stres faktörleri nedeniyle çeşitli davranış bozuklukları, aşırı agresyon sergiler ve depresyona girer. Tutsak hayvanlarda tekrarlayan davranışlar için bilimsel terim, ARB (Abnormal Repetitive Behavior) olarak da bilinen ‘Anormal Tekrarlayan Davranış’tır. Bu, tanıyabildiğimiz bütün garip görünüşlü, tekrarlayan davranışları (gerilme davranışları, tekrarlayan hareketler, ileri ve geri adımlar atma, kafa sallama, sallanma, adımlarını tekrar tekrar geri çekme, hareketsiz oturma veya kafeslerin tellerini ısırma vb.) kapsar. Bu davranışlara depresyon, can sıkıntısı ve psikozlar gibi koşullar neden olmaktadır. Hayvanat bahçelerinde ve yunus gösteri merkezlerinde, tutsak hayvanların davranış problemlerini kontrol etmek için anti-depresanlar veya sakinleştirici maddeler verilmektedir.
• Hayvanat bahçesinde esarete alınan hayvanlar için hayatı zorlaştıran bir başka faktör ise, neredeyse hiç mahremiyetlerinin olmaması, bu nedenle zihinsel olarak da dinlenememeleridir. Bu, büyük bir stres faktörüdür. Tüm dünyadaki esaret altındaki hayvanların endişe ve depresyon belirtileri gösterdiği belgelenmiştir. Hayvanat bahçesindeki hayvanlarda psikolojik sorunlar o kadar yaygındır ki bu durumun kendine has bir ismi var; Zoochosis. Zoochosis, sallanma, daire çizme, ileri ve geri hareket etme, boynunu bükme, kendi kendine zarar verme, aşırı kaşınma, kemirme, kusma ve koprafajiyi (dışkı tüketme) kapsar. Bazı hayvanat bahçelerinde tutsak hayvanlar, uygun, yeterli ve dengeli bir şekilde beslenmediğinden, hayvanlarda kaşeksi (aşırı zayıflık) ve başka sağlık problemleri görülür.
• Koşullar itibarıyla tutsak hayvanların etolojileri ve doğal yaşamlarına uygun bir ortamın dizayn edilmesi, hayvanat bahçelerinde imkânsızdır. Kafeslere dal ve ağaçların yerleştirilmesi, durağan su birikintilerinin oluşturulması ya da duvarlara natürmort resimler çizilmesi, hayvanların stressiz bir ortamda yaşadığı anlamına gelmemektedir. Hayvanlar doğal yaşamlarıyla ilgisi olmayan yapay ortamlarda tutsak edildiklerinden, normalde kış uykusuna yatan hayvanların, kış uykusuna yatamadığı görülmektedir. Isıtma, soğutma gibi özel iklimlendirme sistemleri olsa dahi bunların yapaylıkları, hayvanların metabolizmasını olumsuz etkilemektedir.
• Ayrıca tutsak hayvanların çoğu, dönem dönem ziyaretçilerin sistematik psikolojik şiddet ve tacizlerine maruz bırakılmaktadır. Ziyaretçiler, hayvanlar için uygun olmayan besinleri ve yabancı maddeleri kafeslere atarak hayvanlara hem fiziksel hem de psikolojik olarak zarar vermektedir.
• Hayvanat bahçelerinin, vahşi hayvanlar hakkında, çocuklar ve yetişkinlerin birçok şey öğrenebilecekleri eşsiz bir öğretim aracı olduğu iddia edilmektedir. Ancak hayvanat bahçeleri, vahşi hayvanların doğada nasıl yaşadığı ve davrandığı hakkında hiçbir şey öğretmez. Doğadaki özgür vahşi hayvanları, hayvanat bahçesinde tutsak edilen hayvanlar ile karşılaştırdığımızda bu ayrım rahatlıkla görülebilir. Hayvanat bahçeleri, üzgün ve bitkin hayvanlardan oluşan bir koleksiyondan fazlası değildir ve dünyanın diğer sakinlerine nasıl davranmamız gerektiği konusunda, özellikle çocuklara çok kötü bir örnek vermektedir.“
• Bu işletmelerdeki bir başka argüman da nesli tükenmekte olan hayvanlar için ‘koruma alanı’ oldukları iddiası. Nesli tükenmekte olan binlerce tür olmasına rağmen, dünyada hayvanat bahçeleri, yalnızca yaklaşık 16 türü vahşi seviyeye geri döndürmeyi başarmıştır. Hayvanat bahçelerinden vahşi doğaya salınan hayvanların çoğu hayatta kalamaz. Bunun nedeni, hayvanat bahçelerinin başarılı bir esir yetiştirme projesi olduğu ve doğru ortamı sağlayamamasıdır. Hayvanların, özellikle iklim ve fauna açısından, doğal alanlarına benzeyen habitatlarda yaşaması gerekir. Hayvanların ayrıca minimum insan temasıyla ve doğal bir sosyal denge ve uygun bir gen havuzu sağlayacak kadar büyük popülasyonlarda da yetiştirilmeleri gerekir. Aynı zamanda, hayvanların doğal yaşam alanlarını bir yandan yok edip bu alanları koruyamazken, nesli tükenen hayvanları esaret altında yetiştirme çabasını anlamak mümkün değildir. Çünkü bu hayvanları yeniden özgür bırakabileceğimiz alanlar her geçen gün insan istilasına uğramaktadır. Bu yüzden, hayvanat bahçelerinin biyoçeşitliliği koruma, nesli tükenen hayvanların türünü üretme gibi iddiaları kesinlikle gerçeği yansıtmamaktadır.
• Esir Hayvanları Koruma Derneği (CAPS) tarafından yapılan bir araştırma sonucunda, Avrupa Birliği’ndeki ıslah programlarında yer alan hayvanların neredeyse yarısının vahşi doğada bile tehlike altında olmadığı tespit edilmiştir. Hayvanat bahçeleri yetiştirme programları oluşturduklarında, çok fazla para harcarlar; ancak esaret altında hayvanları yetiştirmek, korumaya yardımcı olmanın en iyi yolu değildir. Örneğin filleri hayvanat bahçelerinde tutmak, vahşi doğada, eşdeğer sayıdaki filleri korumaktan en az 50 kat daha pahalıdır. Doğadaki koruma programları için parayı kullanmak -örneğin daha fazla korunan rezerv oluşturarak- hayvanların yalnızca doğal ortamlarında yaşamalarına izin vermekle kalmaz, aynı zamanda tüm ekosistemlerin dengelenmesine de yardımcı olur. Hayvanat bahçelerinin ıslah/yetiştirme programlarına asıl ilgisi, yavru hayvanları görmeyi seven ziyaretçileri çekmektir.
HAKİM ve Yunuslara Özgürlük Platformu
18 Mayıs 2020
[1] Alıntı yaptığımız söz, yakın zamanda kaybettiğimiz hayvan hakları aktivisti Burak Özgüner’e aittir.
[2] 9 Kasım 2019 tarihinde kaybettiğimiz dostumuz ve yol arkadaşımız HAKİM kurucusu Burak Özgüner, 2014 yılında Yeryüzüne Özgürlük Derneği adına, Gaziantep Barosu Hayvan Hakları Komisyonu Başkanı Naile Uzun ile birlikte Gaziantep Hayvanat Bahçesi’ni ziyarete gitmiş, tanık olduğu ihlallerin bir kısmını, hayvan hakları savunucularının talepleriyle birlikte basına ve kamuoyuna aktarmıştı.