ABD’nin Guantanamo’daki askerî operasyonları konusunda apolitik bir kitap yazmanın imkânsız olduğunu düşünebilirsiniz, ama Janet Hamlin’in Sketching Guantanamo: Court Sketches of the Military Tribunals, 2006–2013 başlıklı kitabı tam da bu imkânsızı başarmış. Janet Hamlin bu seneye kadar Guantanamo davalarını takip edip resimleyen tek sanatçıydı (şimdi sanatçı Molly Crabapple de kendisine katıldı); fotoğraf ve video kaydı yasak olduğundan, bu da uzun yıllar davaların görsel kaydını tutan yegâne kişinin Hamlin olduğu anlamına geliyor.
Hamlin’in kitabı bu nedenle çok önemli, bunu inkâr etmek imkânsız. Ama kitabın, üzerinde kılı kırk yararak çalışılmış tarafsız tonu, 21. yüzyılın belki de en çok tartışılan mahkeme süreçlerine tanıklık eden bir kişinin sorumlulukları konusunda önemli soruları gündeme getiriyor. Hamlin kendini salt bir mahkeme ressamı olarak görmüyor; kitapta yazdığı gibi, eserlerinin “görsel gazetecilik” örneği olduğunu düşünüyor. Bu durumda, bazı soruları sormak daha da elzem hale geliyor: Nesnellik mümkün, dahası arzu edilir bir şey midir? Tarafsızlığın suç ortaklığına dönüştüğü bir nokta var mıdır?
ABD ordusunun Guantanamo’daki tutukluları yargılamak için kurduğu mahkeme, 2006’da, Kongre’nin dönemin Başkanı George W. Bush’un talebi üzerine Askerî Komisyonlar Yasası’nı çıkarması üzerine oluşturuldu. Yasa, “savaş kanunu ihlallerinde ve başka amaçlarla askerî komisyonlara yargılama yetkisi” veriyordu – ki bu komisyonların, geleneksel sorgulama süreçlerine bağlılığı ve tutuklulara yönelik muameleleri en iyi ihtimalle şaibeliydi. Yasanın bir yeri, özellikle dikkate değerdi: “Bu yasa çerçevesinde askerî komisyonlarca sorgulanan hiçbir yabancı uyruklu düşman sanık, Cenevre Sözleşmesi’ni haklarına dayanak olarak gösteremez.” Cenevre Sözleşmesi, savaşlarla ilgili olarak uluslararası düzeyde kabul edilmiş standartları içerir. Başka şeylerin yanı sıra, işkenceyi de yasaklar.
Askerî Komisyonlar Yasası’nın ABD ordusu yararına işleyen bir diğer maddesi de, Guantanamo’da alıkonulanların “haksız tutuklama” iddiasında bulunma haklarını askıya almaktadır. Yasada aynen şöyle denmektedir:
Hiçbir mahkeme ya da hâkimin, ABD’nin düşman bir savaşçı olduğu tespitiyle veya bu tespite uygun olduğu kararıyla usûle uygun biçimde alıkoyduğu yabancı uyruklu bir sanık veya sanık temsilcisi tarafından arz edilen haksız tutuklama iddiasını dikkate alma veya değerlendirme yetkisi olmayacaktır.
Burada “usûle uygun” ifadesinin kullanıldığına dikkat çekelim: Her türlü hatadan ve yanlış eylemden azade ABD ordusu, tutuklamanın yasaya uygunluğuna bizzat kendisi karar vermiştir.
2006 tarihli Askerî Komisyonlar Yasası, Guantanamo üssünde 2002’de kurulan ve tam anlamıyla bir kara delik olan kampın hukuki muadilidir. Guantanamo’daki tutuklulara uygulanan kötü muamele ve işkenceyi artık tüm dünya bilmektedir: uykudan mahrum bırakma, basınçlı suyla sorgulama, tecrit ve benzeri yöntemler ABD hükümeti tarafından “gelişmiş sorgulama teknikleri” olarak geçiştirilmeye çalışılmış; tutukluların işlemedikleri suçları itiraf etmelerine, ve birçoğunun intihar girişiminde bulunmasına sebep olmuştur. Bu tutukluların bazıları el-Kaide üyesi ve savaş suçlusuyken, birçoğu da muhtemelen Afganistan’da ABD hükümetinin koyduğu ödülden nasiplenmek isteyenlerce kaçırılıp satılmış masum insanlardı. Seton Hall Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin hazırladığı rapora göre, Guantanamo’daki tutukluların yüzde 80’i bu kategoriye giriyordu. Askerî Komisyonlar Yasası, bu insanlara hiçbir çıkış yolu bırakmıyordu.
2008’de Yüksek Mahkeme, haksız tutuklama iddiasında bulunma hakkını yasakladığı için yasanın anayasaya aykırı olduğuna karar verdi. Ertesi yıl Başkan Obama, askerî mahkemelerin askıya alınacağını duyurduğunda, sözünde durup Guantanamo kamplarını kapatacağı izlenimi yarattı. Fakat birkaç ay sonra, New York Times gazetesi, Obama’nın kampları koruma eğiliminde olduğunu yazdı, nitekim Obama Askerî Komisyonlar Yasası’nı güncelleyen Ulusal Savunma Yetkileri Yasası’nı imzaladı. Davalar 2011’de yeniden başladı. Guantanamo’da halihazırda 164 tutuklu bulunuyor. Haziran ayında 106 tutuklu açlık grevine başladı. Şu anda 15 kişi açlık grevini sürdürüyor, ama tutuklular seslerini duyurmak için mücadele etmeye devam ediyorlar.
Janet Hamlin Guantanamo’ya ilk defa 2006’da, Associated Press’i temsilen gönderildi. Davaları en başından beri takip ediyor ve resimliyor; sistemin zaman içinde nasıl evrildiğini izliyor. Başta sanıkların yüz hatlarını çizmesi yasaktı; sonra, nedense, bu yasak kaldırıldı. Önceleri jüri üyelerinin yüzlerini de flu bırakıyordu, sonra, yine nedendir bilinmez, onların yüzlerini de çizmeye başladı.
Janet Hamlin, Sketching Guantanamo: Court Sketches of the Military Tribunals, 2006-2013
Fakat baştan beri değişmeyen bir nokta vardı: Hamlin skeçlerini mahkeme salonundan çıkmadan önce hem ABD ordusuna hem de –burası ilginç– sanıklara onaylatmak zorundaydı. (Bir seferinde, 11 Eylül Komisyonu Raporu’nda “11 Eylül saldırılarının baş mimarı” olarak anılan Halid Şeyh Muhammed, Hamlin’den burun hatlarını düzeltmesini talep etmiş, tam çizemediğini kabul eden Hamlin de düzeltmeyi yapmıştı.) Her çizimin altında, “Mahkeme Sanatçısının Onaylanmış Çizimi” ibarelerinin yazılı olduğu, mahkemedeki bir güvenlik görevlisinin imzasını taşıyan beyaz bir etiket bulunuyordu. Sketching Guantanamo kitabının hemen hemen her sayfasında karşımıza çıkan bu beyaz etiket, kitabı oluşturan çizimlere uygulanan sansürün akıllardan çıkmasını engelliyor.
Halid Şeyh Muhammed’le 11 Eylül’ü tertipleyen diğer sanıkların davasının görüldüğü iki büyük salona Hamlin’in girmesi yasaktı. Hamlin ve gazeteciler, salonun arkasındaki ayrı bir bölmede oturmak, ses geçirmeyen üç büyük camın arkasından davayı izlemek zorundaydılar. Dava salonundaki ses, 40 saniyelik bir gecikmeyle onlara ulaşıyordu; böylece, hâkimin yanında oturan bir asker, gerek görülmesi halinde gizli bilgileri sansürden geçirebiliyordu. Hamlin’in sözleriyle “kötü dublajlanmış bir film” seyrediyorlardı.
Bu şartlar altında Hamlin’in çizdiği canlı, renkli ve ayrıntılı skeçler gerçekten de inanılmaz bir başarıyı temsil ediyor. Modern tarihte mahkûmiyet alan en genç savaş suçlusu konumundaki Kanadalı Omar Khadr’dan, Halid Şeyh Muhammed’e kadar herkesin yakın plan çizimlerini titizlikle sunabilmiş olması, sabrının ve sanatsal becerisinin kanıtı. Portreleri ve salon çizimleri, insan varoluşunun en bildik unsuru olan iç sıkıntısı da dahil pek çok duyguyu yansıtarak, gizlilikle örtülen bir operasyona nefes aldırıyor. Hamlin’in, büzülmüş, köşeli omuzları, bezgin ve yorgun yüzüyle resmettiği Khadr etten kemikten bir insana dönüşüyor. Muhammed ise çizimlerde kâh heyecanlı kâh kayıtsız görünüyor, bazen de tehditkâr: Bir gün salona kamuflaj yeleğiyle geldiğinde olduğu gibi (Hamlin resimaltı yazısında bunun bir av yeleği olduğunu ve ABD’de herhangi bir alışveriş merkezinde bulunabileceğini açıklıyor). Bu ve benzeri ayrıntılar, kitabın gerçekten de okunmaya değer olmasını sağlıyor.
Janet Hamlin, “Halid Şeyh Muhammed”, Sketching Guantanamo: Court Sketches of the Military Tribunals, 2006-2013
Janet Hamlin, “Omar Khadr”, Sketching Guantanamo: Court Sketches of the Military Tribunals, 2006-2013
Ama kitabın kusurları, tam da onu cazip kılan bu ayrıntılarda saklı, çünkü Hamlin ve kitabın editörü, büyük resme odaklanmayı unutmuşlar. Sketching Guantanamo büyük ölçüde içerden kişilerin bakış açısını yansıtıyor – Hamlin’e ait olmayan makale ve yazılar, Guantanamo’yla ilgili haberleri hazırlayan gazetecilere, Yarbay ve savunma avukatı Jon Jackson’a, ve Ulusal Güvenlik Merkezi yöneticisi Karen J. Greenberg’e ait. Kimi yazılarda bazı tutuklulara ve davalarına odaklanılmış, kimileriyse doğrudan Hamlin’in çıkardığı işi övüyor. Her iki durumda da insanda buruk bir eksiklik hissi uyandıran şey, bağlam. Kitaptaki metinler mahkeme salonunun dışına çıkmıyor; hiçbir yerde, Guantanamo’da alıkonanların çoğunun muhtemelen hiçbir suç işlemediğinden, ABD’nin koyduğu bir ödül yüzünden oraya düştüklerinden söz edilmiyor. Hâlâ üste tutulanların yarısının aslında birkaç sene evvel beraat etmiş oldukları belirtilmiyor. Tutukluların açlık greviyle ilgili tek gönderme, elleri bağlanmış vaziyetteki bir tutukluya boğazından zorla sıvı gıda veren bir doktoru gösteren iki siyah-beyaz skeç. Kitabın ana konusu olan askerî komisyonlara bölük pörçük değinilmiş; bu konuda yararlı denebilecek yegâne veriler, sonsözde aktarılmış, bunlar da kitabı baştan sona bir daha okumazsanız bir anlam ifade etmiyor.
Başka bir konu olsa bu tür eksiklikler hoş görülebilirdi. Ama Guantanamo söz konusu olduğunda, en hafif tabirle rahatsız edici oluyorlar. Üstelik, pek çok insan hakları grubunun karşı çıktığı askerî komisyonları sırf varlıklarıyla meşrulaştıran bazı çizimler bu duruma tuz biber ekiyor. Hamlin’in görsel kayıtları şüphesiz önemli, çizimleri yaparken şeffaflık ve tarihin kaydını tutma gibi idealleri aklında bulundurduğuna da şüphe yok; ama o da biz de, skeçlerin altındaki onay etiketinin ağırlığından kaçamıyoruz. Ordu ve hükümet, neyi ne kadar görebileceğimizi izlemiş ve sınırlandırmıştır. Bu koşullar altında Hamlin’in nesnelliği dar bir bakış açısının yansıması haline geliyor: statükoyu yeniden üretiyor.
Jillian Steinhauer’in 17 Ekim 2013’te Los Angeles Review of Books’ta yayınlanan yazısından kısaltılarak çevrilmiştir. Metnin tamamı için bkz. Sketching Injustice