20. yüzyıl Soğuk Savaş tarihini birbirine rakip iki büyük anlatı çerçevesinde tanımlamak; bu tarihi İkinci Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkan iktidar boşluğunu doldurmaya çalışan Amerikan demokratik kapitalizmi ile Sovyetik komünizm ikiliği üzerinden okumak kolaydır.
Soğuk Savaş, 1950’lerin başındaki Kore Savaşı’ndan, 1950-60’lardaki Sovyet işgallerine ve CIA’in tertiplediği olaylara, 1970’lerdeki yumuşamadan 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılmasına kadar geçirdiği tüm evrelerde, 20. yüzyıl sonlarının başat siyasi-askerî mücadelesi olmasının yanı sıra, dünyanın nasıl yorumlanacağıyla ilgili bir mücadele ve postmodernizmin habercisiydi. Bilimden teknolojiye, edebiyattan felsefeye kadar her alanda, iki kutup birbirini tanımlamaya çalıştı.
Soğuk Savaş’ın ikili karşıtlıklarının sanatta Amerikan soyut sanatı ile Sovyet sosyalist realizmi biçiminde tezahür ettiği kabul edilir. Oysa bu iki kutup arasında, pek çok durumda olduğu gibi, karmaşık ve nüanslı bir alan uzanır. Küresel sanat hareketlerinin, içinde üretildikleri sosyo-ekonomik ve siyasi bağlamları yansıtma ve saptırma biçimlerini anlamanın en iyi yolu, bu bağlamların iç içe geçmiş katmanlarını ortaya çıkarmaktan geçer.
Jackson Pollock, “Güz Ritmi (Sayı 30)”, 1950
Aleksandr Rodçenko, "Anti-realizm", 1943-44, detay
Soğuk Savaş’ın tarihini askerî, siyasi, ekonomik ve toplumsal yönleriyle ele alan pek çok çalışma var; Global Art and the Cold War, 1945-1990 yılları arasında Soğuk Savaş’ın küresel sanat üzerinde yarattığı etkileri inceleyen ilk kapsamlı çalışma olabilir. Amerika, Avrupa, Rusya, Ortadoğu, Asya ve Afrika’dan 100’ü aşkın eserin incelendiği kitap, birbirinden çok farklı sanatçı gruplarına dair uluslararası bir perspektif sunuyor.
Kronolojik bir düzen izleyen kitap, Jackson Pollock’ın 1950 tarihli “Güz Ritmi (Sayı 30)” adlı resmiyle başlıyor; Curley’ye göre bu eser “Amerikan ifade özgürlüğünün simgesi haline gelmiştir”. Pollock’un soyut ekspresyonizmi, kitapta estetik karşıtıyla yan yana getirilmiş: Fedor S. Şurpin’in, bereketli bir tarlada uzaklara bakarken betimlediği Jozef Stalin’i yücelten “Ana Yurdumuzun Sabahı” (1948) adlı resmi. Curley, o dönem Sovyetler’de sanatçılar için en büyük şeref payesi olan Stalin Ödülü’ne layık görülen bu resim hakkında şöyle yazıyor: “Sanatçılara, olanı değil olması gerekeni resmetmeyi dikte eden sosyalist realizmin temel malzemesi bu tür masal âlemleridir”.
Fedor S. Şurpin, “Ana Yurdumuzun Sabahı”, 1948
Curley’ye göre eserleri belirli türler altında kategorilere ayırmak yeterli değil; türlerin kimi zaman kesişen yönlerini anlayabilmek için hepsinin başlangıcındaki ortaklıkları da görmek gerekir. Böyle bir yaklaşım, her eseri kılı kırk yaran bir titizlikle incelemeyi gerektiriyor. Bu analizlerle, ortak bir tarihin düğüm noktaları olan sergiler, yayınlar ve gösterimler üzerinden okura zengin bir tarihçe sunuluyor.
Kitabın en ilgi çekici bölümlerinden biri olan “Soğuk Savaş ve Küresel Pop Art” bölümünde Curley, Soğuk Savaş dönemi Pop Art’ının teknolojiyle ne kadar iç içe olduğunu açıklıyor. 1960’lardaki Pop Art hareketine ilişkin analizin olağanüstü olduğu söylenebilir; yazar burada, dünya çapında ortak bir seyir izleyen Pop Art’ın bir yandan “Soğuk Savaş’ın hem sanat hem de siyaset alanındaki katı sınırlarını parçaladığını”, öte yandan da “Soğuk Savaş gözünü terbiye eden didaktik bir işleve” sahip olduğunu gösteriyor. Kübalı sanatçı Raúl Martínez’in “Oye America (Dinle Amerika)” (1967) adlı resmi, veya Nijerya’dan El Anatsui’nin “Duvar Yazısı II” (1979) adlı eseri gibi eserler, dünyanın farklı coğrafyalarından birçok başka sanatçı gibi, Soğuk Savaş’ın sadece ABD ile eski SSCB arasında cereyan eden bir hadise olmadığını gösteriyor.
Raúl Martínez, “Dinle Amerika”, 1967
Soğuk Savaş dönemi sanatına yönelik bakışımızı, komünizm/kapitalizm, Amerikan soyut sanatı/sosyalist realizm gibi basit karşıtlıkların ötesine taşıyarak bu tarih içindeki nüansları görmemizi sağlayan Global Art and the Cold War, 20. yüzyıl ortalarından sonuna kadar olan dönemde sanatın tarihi nasıl biçimlendirdiğini gösteren önemli bir kaynak.
Lydia Pyne’ın Hyperallergic’te yayınlanan Dismantling the Narrative of Soviet Socialist Realism Versus American Abstract Expressionism başlıklı yazısından kısaltılarak çevrildi.