Sosyal Bilimciler İçin Rehabilitasyon Merkezi

Geçen hafta üç gün boyunca ODTÜ’de gerçekleştirilen 13. Ulusal Sosyal Bilimler Kongresi Türkiye’nin sosyal bilimciler için gittikçe nefes alması zorlaşan kültürel ortamında, adeta bir rehabilitasyon merkezi gibiydi.

Türkiye Sosyal Bilimler Derneği (TSBD) Başkanı Dr. Galip Yalman’ın açılış konuşmasında belirttiği gibi, “ODTÜ’de geçen yıl tanık olduğumuz ve ODTÜ öğretim üyeleri ve çalışanlarının önemli bir bölümünün tepki gösterdiği ve kınadığı demokratik hak ve özgürlükleri şiddet kullanarak engellemeye yönelik uygulama ve anlayışların, Taksim Gezi Parkı Direnişi ile ülke çapında yayılan protesto eylemlerine karşı da artan bir biçimde sürdürülmesi, karşı karşıya olunan sorunların daha da vahim boyutlar kazanmasına yol açmıştı. En son olarak ODTÜ yerleşkesinden yol geçirilmesine yönelik olarak gerçekleştirilen fiili saldırı ve kural tanımaz davranışlar, nasıl bir yönetim/iktidar zihniyeti ile karşı karşıya olduğumuzu” göstermekteydi. Böyle bir dönemde biraraya gelebilmek sosyal bilimciler açısından özellikle önemliydi.

80 oturum, 326 sunum

TSBD tarafından iki yılda bir düzenlenen, ODTÜ’nün geleneksel desteğiyle yapılan Ulusal Sosyal Bilimler Kongreleri farklı disiplinlere mensup sosyal bilimciler topluluğunu biraraya getiriyor, bilim insanlarının, Boratav Hocamızın sözleriyle “Kendi disiplinlerinin ve uzmanlık alanlarının dışında Türkiye’de nelerin yapılmakta olduğunu fark etmelerine imkân sağlıyor”. Kongrede düzenlenen oturumlar “sosyal bilim disiplinleri arasındaki ayrışmanın” aşılması yönünde,“toplumsal olgu ve süreçlere” farklı perspektiflerle, farklı araç ve yöntemlerle bakmak anlamına geliyor”. Böylece kongre, Türkiye’nin akademik ve entelektüel yaşamına benzersiz bir katkı yapıyor. 

Bu yıl kuruluşunun 46. yılını kutlayan TSBD’nin başkanı Dr. Yalman ve arkadaşlarının çabalarıyla düzenlenen kongreye ilgi çok büyük oldu. Kongrede 80 oturumda, Türkiye’deki 60 üniversitenin yanı sıra yurtdışındaki 13 üniversite ve diğer kurumlardan gelen 454 bilim insanı tarafından, her biri birer özgün çalışma ürünü olan 326 bildiri sunuldu. Bildiri sahiplerinin yarısından fazlasının Türkiye’nin üç büyük kentinde yerleşik devlet ve vakıf üniversiteleri dışında kalan üniversitelerden geldiğinin ayrıca vurgulanması gerekiyor. Sabah saat 09.00’da başlayan oturumlara Ankara’nın soğuk havasına karşın yoğun ilgi vardı. Günlük ortalama 750-1000 arası bir katılımın gerçekleştiği düşünülüyor. Gerek sunumlarda, gerekse kongre salonlarında, izleyiciler, sunum yapanlar, birlikte Türkiye’de, dünyada yaşanan gelişmeleri değerlendirdiler; geleceğe yönelik dönüştürücü açılımlarını, beklentilerini, kaygılarını paylaştılar; ülkenin farklı bölgelerinden geliyor olmaları nedeniyle konuşmalar geniş bir panoramanın oluşmasına da katkı yapıyordu. 

TSBD’nin önem verdiği bir başka etkinlik, yeni kuşaklara yönelik ödül töreniydi. Genç sosyal bilimcileri özendirmek amacıyla ilk kez, derneğin kuruluşunun 20. yılı münasebetiyle 1987 yılında yapılan Genç Sosyal Bilimciler Yarışması disiplinlerarası çalışmaları özendirmek amacını da güderek yüksek lisans, doktora tezleri ile tez dışı yayımlanmış, yayımlanmamış çalışmaları kapsayacak biçimde üç farklı kategoride ödül dağıtıyor. 

Bu yıl da ödüle layık görülen genç sosyal bilimcilere ödülleri takdim edildi. Bu yıl, değerli hocalarımız meslektaşlarımız, dostlarımız, Prof. Dr. Aydın Aybay, Prof. Dr.Pars Esin, Prof. Dr. Kurthan Fişek, Prof. Dr. Alpaslan Işıklı, Dr. Attila Karaosmanoğlu, Dr. Nail Satlıgan, Dr. Ata Soyer, Dr. Taner Yelkenci ve Tevfik Çavdar aramızda değildi, kongrede onları da saygıyla, özlemle andık.

Kolektif emperyalizm, ‘Gezi’ ve AKP rejimi

Ben kongreye “Gezi Direnişi Üzerine” başlıklı bir oturumda “Gezi Olayının Özgünlüğü, Gezi, Direnişin Evrenselliği” başlıklı bir sunumla katkı vermeye çalıştım. Buna ek olarak, “Kolektif Emperyalizm, Mağrip’ten Maşrık’a Yakın Coğrafya Notları” (iki oturum); “AKP ve Siyasal Rejimin Dönüşümü” ve Nail Satlıgan’ın anısına yapılan “Kapitalist Üretim Tarzı ve Ötesi”, “Türkiye Solu’nun Tarihinden Momentler” başlıklı oturumlara katıldım. 

Prof. Fuat Ercan’ın sunduğu Gezi görselleriyle ayrıca canlanan “Gezi Direnişi” oturumunda tartışmalar, Gezi “olayında/direnişinde/ isyanında”, “orta sınıf” denen kesimin niteliği, ekonomi politiği, katılımının anlamı üzerinde yoğunlaştı. “Orta sınıf” tezinin içinin boşluğu ve ideolojik işlevi bence bir kez daha ortaya çıktı.

Sevgili Satlıgan’ın anısına yapılan oturumda, çok değerli, bilgilendirici, Nail’in bıraktığı mirasa layık sunumlar, Kapital ve Grundrisse üzerinde odaklanmıştı. Oktar Türel Hocamızın Kapital II üzerine yaptığı sunuş ve Özgür Öztürk’ün Hegel’in Mantık Bilimi ile Grundrisse’yi karşılaştıran çalışmaları, benim özellikle ilgimi çekti. Umarım Öztürk, çalışmasının ayrıntılı bir versiyonunu yayımlar da bu çok ilginç konu üzerinde daha yoğun düşünme şansımız olur.

“Türkiye Solu’nun Tarihinden Momentler” oturumu çok öğretici oldu. Sungur Savran’ın “Stalinizm ve Devrimci Marksizm Arasında Nâzım Hikmet” başlıklı sunumunu dinlemeye başlarken, önce, “ne gerek var şimdi," diye düşündüm. Sonra Sungur’un sunumunun arkasında yığdığı arşiv çalışmasından, geliştirdiği savlardan gerçekten etkilendim. Ama sonunda, benim “Nâzım’ı şu veya bu akıma mal etmeye çalışmak yerine, şiirlerini çalışmalı ve tartışmalıyız” inancım değişmeden kaldı. Son tahlilde Nâzım bir siyasi teorisyen olarak değil, bir şair olarak dikkat çekti, tarihte yerini aldı. Mirasının isteyen herkese açık olması gerekir diye düşünüyorum. 
Raşit Kaya Hocamızın yönettiği, Prof. Ali Murat Özdemir ve birlikte çalıştığı bir grup genç akademisyenin sunum yaptığı “Kolektif Emperyalizm...” oturumları geniş bir teorik malzemeyi, bölge ülkelerini kapsayan çalışmaları içeriyordu. “Siyasal Rejimin Dönüşümü” başlıklı oturumda, son yıllarda haklar ve özgürlükler kaybolurken devletin nasıl otoriterleşmeye başladığı ayrıntılı biçimde konuşuldu. Katılıp katılmamak bir yana Utku Balaban’ın AKP tabanı olarak “Faburjuvazi” kavramı ilgimi çekti; daha fazla öğrenme arzusu uyandırdı. Deniz Yıldırım’ın Carl Schmitt’in, “nomos” kavramına dayanarak “istisna olanın toplumsallaşması” (Kanun Hükmünde Kararnameler), “muhalefetin kamplara doldurulması” (yargının hapishaneye taşındığı Silivri Kampüsü), “toprağa el konması” (Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın pratikleri), “yasa ile yasadışı arasındaki farkın kalkması” üzerinden yaptığı sunumun çok ilginç olduğunu düşündüm. 

Ben kongreden, TSBD’ye, sunum yapanlara karşı, bu olanağı yarattıkları için kendimi borçlu hissederek ayrıldım. 

 

Ergin Yıldızoğlu'nun bu yazısı ilk kez 9 Aralık 2013 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayınlanmıştır.