Gustave Moreau, Samson ve Delila, 1882.
Eskiçağ Filistin tarihi, Kitab-ı Mukaddes incelemeleri tarafından göz ardı edilmiş ve bastırılmış bir alandır, zira bu incelemelerin asıl ilgi konusu, Batı uygarlığının kökeni olarak tasavvur edilen ve böyle sunulan kadim İsrail’dir. Eskiçağ Filistin tarihinin fiiliyatta bir varlığı olmadığı için, ondan sadece bir fikir olarak bahsetmemiz yerinde olacaktır.
Özellikle MÖ 13. yüzyıldan MS 2. yüzyıla kadar olan dönemin Filistin tarihi, İsrail tarihlerine ve Yehuda Krallığı ya da İkinci Tapınak dönemi [MÖ 530-MS 70] tarihlerine arka plan oluşturmanın ötesinde fiilen mevcut değildir. Filistin tarihi hep kadim İsrail’le ilgili toplumsal, siyasi ve en çok da dinî gelişmeler içerisine yedirilir. Bilhassa ABD, Avrupa ve İsrail’deki üniversitelerde, ilahiyat fakültelerinde, din akademilerinde, teoloji yüksek okullarında, ilahiyat programlarında ve arkeoloji bölümlerinde kadim İsrail arayışına hem düşünsel hem de maddi açıdan olağanüstü ölçekte kaynak ve imkân seferber edilir. Bu kurumların katalog ve rehberlerine şöyle bir bakıldığında, İbrani İncili’nin Yahudi ve Hıristiyan bakış açılarıyla incelenmesi bağlamında yürütülen kadim İsrail tarihi ve arkeolojisi üzerine çok sayıda ders bulunduğu görülür. İlahiyat fakülteleri dışında, Din Çalışmaları bölümleri olan “seküler” üniversitelerde de durum böyledir. Öte yandan, Tarih veya Eskiçağ Tarihi bölümlerinde kadim İsrail üzerine verilen ders sayısının çok az olması hem ilginç hem de çarpıcıdır. Görünen o ki Eskiçağ İsrail tarihi, Tarih’in değil de, Din veya İlahiyat bölümlerinin alanına girmektedir.
Eskiçağ Filistin tarihine ise, yüksek öğrenim kurumlarımızda ne İlahiyat ne de Tarih alanında rastlanır. Bir akademik konu olarak Eskiçağ Filistin Tarihi fiilen mevcut görünmemektedir: Hâkim Kitab-ı Mukaddes incelemeleri söylemi tarafından bastırılmış ve dışarda bırakılmıştır. Hayes ve Miller’ın Israelite and Judaean History (1977) adlı kitaplarının başında yer alan, İsrail ve Yehuda tarihi üzerine yapılmış başat çalışmaların listesine bakıldığında da, kadim Filistin tarihinin bu eksikliği görülebilir: 18. yüzyıldan 20. yüzyıl sonlarına kadar uzanan ve 65 kadar yazar ve eserin yer aldığı listede Suriye ve Filistin tarihiyle uğraşan sadece iki başlık vardır,[1] diğerlerinin tümü İsrail’in, Yehuda’nın veya Yahudi/İbrani halklarının tarihi üzerinedir. Batılı âlimlerin Filistin tarihini nasıl sessizliğe gömüp kadim İsrail’i nasıl icat ettiklerini anlamak için izini sürmemiz gereken olgu, tam da teolojinin bu egemenliği ve bunun siyasi/kültürel sonuçlarıdır.
Sol: Cornelis Matsys, Samson Gazze Şehrinin Kapılarını Taşıyor, 1549.[2] Sağ: J. Taylor, Samson, Gazze Şehrinin Kapılarını Hebron Dağı’na Taşıyor, F. Verdier’nin eserinden gravür, 1698.[3]
Eskiçağ Filistin tarihinin eksikliği veya tümden yokluğu, “kadim İsrail”i bulma çabalarıyla ve “kadim İsrail”in icadıyla ciddi bir tezat oluşturur. Kitab-ı Mukaddes incelemeleri, başlangıcından beri, İbrani İncili’nin anlaşılmasındaki kilit bir unsur olarak kadim İsrail tarihiyle ilgilenmiştir. Hıristiyan ilahiyatında kadim İsrail temel yer teşkil eder, zira Hıristiyanlık, tarih içerisinde vahye dayanan bir din olarak tasavvur edilir. Gelgelelim, In Search of ‘Ancient Israel’ (1992) başlıklı kitabında Philip Davies, Kitab-ı Mukaddes incelemelerindeki “kadim İsrail”in, Kitab-ı Mukaddes’e dayalı geleneklerin yanlış yorumlanması üzerine kurulu, tarihî gerçeklikten kopuk bir ilmî inşa olduğunu göstermiştir.
Dolayısıyla, “Kitab-ı Mukaddes incelemeleri söylemi” diyebileceğimiz, iç içe geçmiş gayet etkili fikir ve kabullerden oluşan bir söylem söz konusudur – uygulayıcılarının nesnel bilimsel araştırmanın makul neticeleri olduğuna inandığı, ama aslında bir iktidar kullanımının somut sonuçlarını örtmeye yarayan bir söylem. Davies’in dikkat çektiği üzere, ilmî bir inşa olarak esaslı bir içerik ve etkililik kazandırılan “kadim İsrail” teşekkülünün icadına karşılık, Filistin tarihinin akademik kurumlarımızda sağlam bir içeriğinin bulunmaması, hatta mevcut bile olmaması paradoksuyla karşı karşıyayız. Bu güçlü anlatıya meydan okuma girişimlerinin de, siyasi veya ideolojik saiklere dayandıkları, dolayısıyla temelsiz oldukları ithamıyla baştan savılması muhtemeldir.
Birçok okur, bir Eskiçağ Filistin tarihi ortaya koyma girişimlerinin son yıllarda hayli arttığının farkındadır kuşkusuz: G.W. Ahlström (1993), E. Knauf (1988; 1989), N.P. Lemche (1988; 1991), T.L. Thompson (1992), H. Weippert (1988) ve daha birçok yazar bu bağlamda sayılabilir. Bu çalışmaların ve özellikle Ahlström’ün kadim Filistin üzerine büyük çalışmasının,[4] Filistin tarihinin bir akademik konu olarak mevcut olmadığı yönündeki iddiamı çürüttüğü söylenebilir. Ancak Ahlström’ün çalışmasında da, diğerleri gibi, Kitab-ı Mukaddes incelemelerinin temel ilgileri ve İbrani İncili geleneklerinden devşirilmiş önvarsayımlar baskındır. Ahlström’ün çalışması, daha geniş Filistin tarihi bağlamında ortaya konmuş olsa da, Kitab-ı Mukaddes incelemelerine başlangıcından beri damgasını vuran erken İsrail’i bulma hedefinin parçasıdır. Dahası bu eserlerin hiçbirinde, Avrupa-merkezci veya Batı menşeli geçmiş inşaları tarafından “dışarda bırakılmış” sayısız tarihten biri olarak kadim Filistin tarihini sessizliğe gömen kültürel ve siyasi etkenler ayrıntısıyla ele alınmamıştır.
James Tibbitts Wilmore, Sina Dağı’nda İsrail Kavimlerinin Kamp Yeri, William Turner’ın eserinden gravür, 1836. Finden’ın Landscape Illustrations of the Bible kitabı içinde, 1834-1836.[5]
Bir kadim Filistin tarihi oluşturmanın önündeki en büyük engellerden biri, bu alanın Kitab-ı Mukaddes incelemelerinin baskısından kurtarıldığında bile hâlâ Batılı araştırmacıların münhasır alanı olarak kalmasıdır. Edward Said, hem Şarkiyat çalışmalarının gelişiminde hem de Batı menşeli anlatılarda kültür ile emperyalizm arasındaki sıkı bağlantılara dikkat çekmiştir. En büyük eksiğimiz, Batı dışı bir perspektiften, Said’in tabiriyle “kontrapuntal” bir Filistin tarihi okumasıdır.
Modern bir Filistinli kimliğinin ve kendi kaderini tayin ifadesinin gelişimi, Eskiçağa değil yakın tarihe odaklanmıştır. “Filistin tarihi”, yalnızca Siyonist hareket ve modern İsrail devletinin kurulması bağlamındaki son birkaç yüzyıllık mücadelelerle ilgilenir. Eskiçağ tarihi ise İsrail’in tarihidir zira modern Kitab-ı Mukaddes incelemelerinin başlangıcından beri böyle takdim edilmiştir. Modern İsrail araştırmacıları, büyük ölçüde Batılı ve Oryantalist bakış açısından, modern bir devletin kadim dışavurumu ve o devletin Yahudi nüfusunun tarihi olarak kadim İsrail tarihine eğilirler. Filistin milliyetçiliğinin yükselişi, Hindistan, Afrika veya Avustralya’daki benzer hareketlerde olduğu gibi kendi tarihini yeniden ele alma girişimleriyle sonuçlanmamıştır. Burada sorun “Filistin tarihi”nin modern dönemle sınırlandırılması, mülksüzleşme ve sürgün karşısında ulusal kimliğe ifade kazandırma çabalarının parçası kılınmasıdır. Kadim geçmiş ise İsrail’e ve Batı’ya terk edilmiştir.
Edward Said’in yazarları arasında bulunduğu, Blaming the Victims: Spurious Scholarship and the Palestinian Question (Kurbanları Suçlamak: Düzmece Bilim ve Filistin Sorunu) adlı derlemede yer alan “Filistin Halkının Bir Portresi” başlıklı yazı, Filistin’in “İbrani kavimleri buraya göç etmeden asırlar önce” fevkalade bir uygarlığa ev sahipliği ettiği tespitiyle başlıyor.[6] Fakat bu uygarlığın başarıları ve mahiyeti birkaç cümleyle geçilirken, İsrail kavimlerinin göçüne denk gelen dönem, ki bu artık miadı dolmuş bir görüştür, daha fazla yorum yapılmadan İsrail’e bırakılıyor. Yazarlar bundan sonra, 7. yüzyıldaki Arap ve Müslüman fetihlerinden günümüze kadar olan Filistin tarihine yoğunlaşıyorlar. Halbuki bir Filistin tarihinde asıl yeniden değerlendirilip ifade kazandırılması gereken dönem, Geç Demir Çağı’ndan Roma dönemine kadar olan dönemdir.
Kadim Filistin’i inceleyecek bir tarihçinin, tarihe geniş bir çerçeveden bakmakta sorun yaşamaması gerekir. Tarihî yazgıya şekil veren büyük insanlara dair büyüleyici tasvirleriyle siyaset tarihinin kesinliklerini öne çıkaran standart Kitab-ı Mukaddes tarihlerini okuyarak yetişmiş olanlar için bu zor bir iştir. Braudel’in, McNeill’in ve Annales ekolünün çalışmalarına rağmen, bu tarih biçimi kütüphanelerimizde ve akademik müfredatımızda hâlâ baskındır. ABD’de, Britanya’da, Avrupa’da –ve televizyonun, video ve uydunun gücüyle başka birçok yerde– hâkim olan birey kültü de, insanlığın yazgısına azametli erkeklerin –ve birkaç kadının– şekil verdiği önyargısını pekiştirir. Bu “büyük” kişilerin yerleşik tasavvurlarının oluşmasında payı olan temel eğilimleri ortaya çıkarma veya nüfusları kendilerini desteklemeye “ikna etmekteki” başarılarını açıklama girişimleri, kaba maddeci veya vülger Marksist tarih okumaları diye nitelenip reddedilir.
Filistin’in tarihine –hatta diyebiliriz ki genel olarak Eskiçağ tarihine– nüfus artışı ve azalışının yanı sıra ekonomi ve ticaretteki büyüme ve daralmalar damgasını vurmuştur. Eskiçağ toplumlarının bu iki kutbunu –nüfus ile ekonomiyi– veya onlar üzerinde etkili olan olayları idrak etmedikçe Eskiçağ tarihini de anlayamayız. Bu inceleme alanlarını ilgilendiren verilerin büyük kısmı hâlâ yayınlanmamış haldedir, bu da büyük bir engel teşkil eder. Gelgelelim en büyük engel, bu ilmî araştırmaların oluşturulduğu ilişki ağlarıdır. Geçmişte bu konu başlıklarının çoğu, başta Kitab-ı Mukaddes incelemelerinde olmak üzere, göz ardı edilmiştir – sadece yeterli veri olmadığı için değil, daha önemlisi, ehemmiyetsiz oldukları düşünüldüğü için. Kadim İsrail üzerine Kitab-ı Mukaddes incelemeleri söylemine egemen olan kültürel ve siyasi etkenler, bu meseleleri irdelemeye uygun bir yöntem geliştirmeyi engellemiştir. İlginçtir ki, paradigma değişiminde payı olan arkeolojik çalışmaların, bölgesel tarama ve kazıların büyük kısmına da, ağırlıklı olarak, İbrani İncili’ni aydınlatacağı düşünülen kadim İsrail arayışı yön vermiştir. Sarih ve net bir Filistin tarihi mefhumunu tarif etmeye, sonra bu kadim geçmişi araştıracak yöntemler geliştirmeye ihtiyacımız vardır – tek arzusu zımnen veya açık biçimde kadim İsrail’i bulmak olan âlimlerin hâkimiyetinde olmayan yöntemler.
Keith W. Whitelam, “Introduction: The Silencing of Palestinian History”, The Invention of Ancient Israel: The Silencing of Palestinian History içinde (Routledge, 1. baskı 1996) s. 1-10 arasından seçilmiş pasajlar. Görseller dergimiz editörleri tarafından eklendi.
[1] Olmstead, History of Palestine and Syria to the Macedonian Conquest, 1931; Paton, The Early History of Syria and Palestine, 1901.
[4] G. W. Ahlström, The History of Ancient Palestine from the Palaeolithic Period to Alexander's Conquest.
[6] Edward W. Said, Ibrahim Abu-Lughod, Janet L. Abu-Lughod, Muhammad Hallaj, Elia Zureik, “A Profile of the Palestinian People”, Blaming the Victims: Spurious Scholarship and the Palestinian Question içinde, ed. Edward Said, Christopher Hitchens (Verso, 1988) s. 235.