Schaubühne, Politik İmkânlar ve İKSV

 

Türkiye turnesini iptal eden sanatçı ve sanat topluluğu haberlerine sanatseverler artık aşina. Ama aşina olmak, bu durumun kanıksandığı anlamına gelmiyor. İptallerin gerekçesi politik olunca, ortaya konan tepkilerin içeriği de, ortaya konma biçimi de politik bir mahiyet kazanıyor.

Almanya'nın önemli tiyatro topluluklarından, Thomas Ostermeier yönetimindeki Schaubühne Berlin'in, güvenlik kaygıları nedeniyle 21. İKSV Tiyatro Festivali’ne katılmama kararı almasının ardından, özellikle sosyal medya kanallarından topluluğu odağına alan tepkiler ortaya kondu. Tiyatro eleştirmenleri konuyla ilgili görüşlerini yazdılar.[1] İzleyicisi, oyuncuları ve öğrencileriyle, tiyatro çevreleri Schaubühne’yi açıklama yapmak konusunda sıkıştıran metinler hazırlayıp, Ostermeier’e ve topluluğun halka ilişkiler bölümlerine ilettiler.[2] Bu esnada Almanya’da bazı gazetelerde, Ostermeier’le konuyla ilgili yapılan söyleşiler yayınlandı. Bu söyleşiler Türkçe’ye çevrildi. Schaubühne, mesaj yazan hemen herkese doğrudan mesajlarla yanıt vererek tepkileri göğüslemeye ve insanları ikna etmeye çalıştı. Sanat portallarında bu açıklamalara yer verildi. Kimileri için açıklamalar tatmin edici olmadı. Topluluğun nasıl farklı bir tavır alabileceği sorusu üzerine akıl yürütüldü. Ne yapılabilirdi sorusuna muhtelif yanıtlar verildi: Schaubühne bu kararı daha erken almalıydı; açıklamalarında korktuklarını açıkça söyleyerek samimi olmalılardı; Türkiye’deki diğer hak ihlallerine vurgu yaparak bunlarla ilişkili bir tepki ortaya koymalılardı; boykot kampanyası çerçevesinde bir söylem oluşturabilirlerdi, gibi anahatlarıyla birkaç örnek verilebilir.

Yargılayıcı ve içe dönük olanların yanında, muhatabına temas etme gayretiyle ortaya konan tepkilerin önemli bir yeri var. Zira bu gayret, birbirini yoldaş gören özneler arasında yeniden bir zemin kurma çabasını yansıtır. Birbirinden mesul olan, zor zamanında dostunu yanında görmek isteyen, ihtilaf hallerinde birbirini özeleştiriye davet eden faillerin arasındaki ilişkinin niteliğidir bu. Bu zamana kadar festivalde üç farklı oyunla farklı zamanlarda Türkiye’de bulunmuş bir toplulukla, ve özellikle 2014 yılındaki Bir Halk Düşmanı oyununun finaline doğru yer alan forum bölümünde tiyatronun sınırlarını test eden politik bir deneyimi paylaşmış bir toplulukla izleyiciler arasındaki ilişkiden söz ediyoruz. Uzaktan “Kaygılıyız!” açıklamaları yapan Avrupalı imgesinin ötesinde, “burada” ve birlikte yol yordam arayan bir yoldaşlık ilişkisi... Son hadisede de izleyicinin muhatap gördüğüyle dolaysız iletişim kurmaya çalışmasının, ondan açıklama beklemesinın, ne tür alternatif yollar izlenebileceği hususunda düşünsel egzersizler yapmasının politik niteliği bu bağlamda görünür olur.

 

Schaubühne’nin sahnelediği “Bir Halk Düşmanı” oyunundan,  Christoph Gawenda ve Thomas Bading. Fotoğraf: Arno Declair 

 

Yalnızca Türkiye’de değil, dünyanın birçok bölgesinde Schaubühne topluluğunun sanat üretimine ve politik duruşuna sempatiyle bakıldığı söylenebilir. Bu sempati, Türkiye örneğinde şahit olduğumuz gibi, zorlayıcı toplumsal durumlar karşısında sanatçının nasıl tavır aldığı sorusuyla sınanır. Bu sınama, yukarda bahsettiğimiz anlamda bir yoldaşlık hissinin sürmesi için bir tutarlılık testidir de aynı zamanda. Tam da bu nedenle yine yukarda bahsi geçen “ne yapılabilirdi” sorusuna verilen yanıtlar, politik tutarlılık beklentisinin nasıl karşılanabileceğine dair önerilerdir aslında.

Diğer yandan, Schaubühne’nin bir tiyatro kurumu, Ostermeier’in de bu kurumun yöneticisi olduğunu akılda tutmak gerekir: Yıllık yaklaşık 16 milyon avroluk cirosu olan, 220 kişinin geçimini sağladığı, yurtdışı turnelerinden elde edilecek gelirin grubun devamlılığı için önemli olduğu bir kurum.[3] Buradan bakınca, III. Richard’da yapılan politik eleştiri ile toplumsal alanda kurum olarak varoluş biçimi arasında ‘tutarlı’ bir hat çizebilmek iyice zorlaşır. Zira topluluğun içinde bulunduğu dinamikler, çelişkileriyle birlikte görünür olmaya başlar. Ostermeier’ın söyleşilerinden, sanatçı ve yönetici rollerinin kendi iç çelişkilerini, roller arası gerilimleri okuyabiliyoruz. Örneğin Ostermeier, “ne kadar politik olursak, o kadar iyi satıyoruz”[4] saptamasını, ellerini ovuşturan bir tacir edasıyla yapmaz. Bilakis, tiyatroyu toplumsal müşterek olarak tahayyül eden bir yönetmen olarak piyasanın işleyiş mekanizmaları üzerine tefekkürü sürdürür. Burada ters giden bir şeyler olduğunun farkındadır. Ama sanat kurumunu bırakıp kurum-dışı bir pozisyona çekilmeyi de reddeder. Görece huzurlu hissedeceği bir köşeye çekilmektense, piyasanın içinde mücadele etmeyi tercih eder.

 

Schaubühne’nin sahnelediği “III. Richard” oyunundan. Fotoğraf: Arno Declair 

 

Nihayetinde, Ostermeier ve Schaubühne’nin tercih ve üretimlerinin her biri, sanat ve politika arasındaki ilişkinin sorgulanabileceği elverişli bir zemin sunmaya devam ediyor. 

 

İKSV ve Sorular

Etkinlik iptali ve sonrasında oluşan tepkilerle ilgili İKSV tarafından yapılan ya da yapılmayan açıklamaların dikkat çekici olduğunu da vurgulamak gerekir.

Oyun iptali haberi alındıktan sonra bu durum İKSV tarafından şöyle duyuruldu:

 

21. İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında 17 ve 18 Kasım günlerinde sahnelenmesi planlanan Schaubühne Berlin'in III. Richard adlı oyunu, topluluğun aldığı karar sonucunda iptal edilmiştir. Topluluğun bu kararını üzülerek izleyicilerimizin bilgisine sunarız.

Gösterimlere bilet alan izleyicilerimiz, biletlerini festival kapsamındaki başka bir oyunda kullanmak üzere değiştirebilir ya da 31 Aralık 2017 tarihine kadar bilet aldıkları gişeye (İKSV’den alanlar İKSV’ye, Biletix’ten alanlar Biletix’e) başvurarak iade işlemlerini gerçekleştirebilirler.[5]

 

Takip edebildiğim kadarıyla, bir tiyatro portalında festival direktörüyle yapılan bir söyleşiye[6] dek kurum tarafından konuyla ilgili başka herhangi bir açıklama yapılmadı. Bu söyleşide ise direktör, TIRlarını Berlin’den döndürmelerine neden olan bu üzücü hadiseden bahsettikten sonra konunun “gündemi daha fazla işgal etmesi diğer gruplara ve katılımcılara haksızlık oluyor” diyor.

Gruplara haksızlık yapanların bunu nasıl yaptıklarını anlamak güç olsa da, günümüz tiyatro dünyasının en önemli topluluklarından birinin, Türkiye’de de hakkında dergilerde söyleşiler yapılıp dosyalar hazırlanan, üç kez İKSV tiyatro festivaline katılmış, yönetmenine İKSV festival komitesi tarafından onur ödülü takdim edilmiş bir topluluğun oyununu iptal etmesinin “gündemi işgal etmesi”[7] şaşırtıcı mı gerçekten?

Peki, oyunu merakla beklenen ve bilet alabilmek için gece yarısı gişelerin önünde kuyruğa girilen bir topluluğun bu kararı sonucu oluşan tepkilerin, misafir kuruma yazılan, yanıt bekleyen onlarca mesajla sonuçlanmasında İKSV, kurumsal muhataplık anlamında herhangi bir sorumluluk duymamış mıdır? İKSV etkinlik iptallerinde yalnızca sanatçı kararları ve bilet iadesi konusunda mı açıklama yapma kararı almıştır?[8] İKSV nezdinde, sanatseverler yalnızca “paramızı geri verecekler mi?” kaygısı taşıyan müşterilerden mi müteşekkildir? Sanatçıların kararlarının gerekçeleri, bu kararı almadan önce nasıl süreçler yaşandığı[9] ve bundan sonra nasıl bir yol izleneceği gibi sorular birer teferruattan mı ibarettir?

Yapılmayan açıklamalardan arta kalan bu soruların, gündem işgalinin büyümesiyle bir ilgisi vardır belki…

 



[2] Özellikle sanatçı Yeşim Özsoy’un topluluğun bu kararını oyunun politik içeriğiyle ilişkilendirerek sorguladığı ve topluluğa hitaben kaleme aldığı yazısının bu girişimlerde önemli bir etkisinin olduğu söylenebilir: http://www.sanatatak.com/view/thomas-ostermeier-schaubuhne-berlin-tiyatrosuna

[3] Jörder, Gerhard (2016). Backstage: Ostermeier, Berlin: Verlag Theater der Zeit, s.13, 14 ve 29.

[4] Boenisch, Peter M. & Ostermeier, Thomas (2016), “ ‘The More Political We Are, The Better We Sell’: A Conversation About The Political Potential of Directing Classical Drama and The Nasty Traps of Today’s Cultural Industry”, The Theatre of Thomas Ostermeier (NY: Routledge) s. 228-237.

[7] Yakın zamanda, Nâzım Hikmet’in Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim romanının yıllardır sansürlü bir şekilde basıldığının ortaya çıkarılması üzerine, Yapı Kredi Yayınları da “gündemi meşgul eden” haberlerle ilgili kısa bir açıklama yayınladı: http://kitap.ykykultur.com.tr/basin-odasi/haberler-duyurular/2017/basin-ve-kamuoyunun-dikkatine

[8] Geçtiğimiz yıl müzik festivali programında yer alan Joan Baez'in benzer kaygılarla konserini iptal edişinin ardından yapılan açıklama da şu şekilde: “İzmir Kültürpark Açıkhava Tiyatrosu'nda gerçekleştirileceği duyurulan Joan Baez konseri sanatçının isteği üzerine iptal olmuştur. İzleyicilerimiz iade işlemleri için bilet aldıkları gişeye başvurabilirler" https://www.evrensel.net/haber/285511/joan-baez-konseri-iptal

[9] Örneğin, Ostermeier bir söyleşisinde Temmuz ayında Festival direktörüne Türkiye’ye gelme konusunda kaygılarının olduğunu söylediklerini belirtiyor. İKSV’nin Temmuz’dan Kasım ayına kadar topluluğun bu kaygılarını giderecek ne tür adımlar attığını ise bilmiyoruz. http://www.dw.com/de/berliner-schaub%C3%BChne-sagt-gastspiel-in-istanbul-ab/a-41277357

sanat-politika