Pornografi, cinselliğin Hıristiyanlığın tabularından kurtulmasıyla, Rönesans’la birlikte icat oluyor. Ve sekülerlikle birlikte örgütlenen liberter çevrelerde entelektüel bir itibar kazanıyor. Pornonun mucidi Aretino’ya göre, cinsel organlar “ruhun penceresi”. Pornografi kitapları livres philosophique olarak anılıyor ve çok yaygın olarak izleniyorlar. Matbaanın icadından sonra en çok basılan kitap İncil, arkadan porno edebiyatı geliyor. Sanat ve edebiyatta erotizm de pornografiyle aynı zamanlarda uyanıyor. Aşk, antik dönem tanrılarının hayatındaki gizemine, büyüsüne, yaratıcılığına dönüyor. Yeniden mitolojisine kavuşuyor. Eros, Dionysos, Priapus ve Satirler canlanıyor. Antik erotik şiirin üstatları Ovidius ve Vergilius göklere çıkarılıyor.
Tiziano, Venüs ve Eros, 1548.
İcadından beri sanatın pornoya ilgisi gayet sıkı fıkı, içli dışlı. Öyle ki Floransa’da kurulan ilk akademiye fahişeler davet ediliyor ‘felsefe’lerini anlatmaya. Gerek Rönesans’ta gerekse sonraki dönemlerde kimi ressamların eserlerindeki çıplaklar oldukça çekici. Zaten çoğu kez model olarak fahişeleri kullanmışlar. Ne var ki porno ile sanatın cinsel estetikleri tamamıyla karşıt. Bu karşıtlık yaratılma süreçlerinden duyumsanmalarına kadar gidiyor. Sanatın ideal güzelliği temsil ettiğini varsaydığı nü figürlerle ilişkisi mitolojik, alegorik. Cinsel tutkunun ve arzunun, aşkın hermetik simyasını, karmaşık evrenini, muammasını arıyor. Onun hakikatinin peşinde. Pornonun amacı ise aksine gerçeklik. Pornonun nüleri anonim, gösterdikleri stereotip, gayet şeffaf, bayağı… Edebiyat ile pornografinin karşıtlığı meselesi ve müstehcenlik, hukuk alanı dahil, son derecede tartışmalı, uçsuz bucaksız bir literatür oluşturuyor; bu yazının sınırlarının çok çok ötesinde.
19. yüzyıl sonlarında modernizmin ve avangardın yükselmesiyle birlikte sanatta erotizm iyice tırmanıyor. Öyle ki Picasso’ya göre, “sanat ve seks aynı şeydir” ve sanat “ancak erotik olabilir”. Aslında sanat, pornografik imge dünyasını temellük edebiliyor. Ama bu hep erotizm bağlamında cereyan ediyor. Sanat özerkliğini koruyor. Bataille antropolojisine göre insan, cinselliğini ve sanatı aynı zamanda keşfediyor ve böylece insan oluyor. Sanat da, cinsellik de kendisinden başka bir işe yaramayan özerk edimler. Akla meydan okuyorlar. İşte modernizm ve avangard da, erotizmin akla bu meydan okuyuşunu canlandırıyor, aşkın gizemini, hayal gücünü, yaratıcılığını ve yıkıcılığını, yaşamla ve ölümle bağını arıyor; arzuların tabulara isyanını serimliyor. Aşkın iktidarını tahkim ediyor. (Tıpkı Bataille’ın edebiyatı gibi).
Jeff Koons, Made in Heaven dizisi.
Post-erotizm
1970’lerde, ‘80’lerde, modernizmin parçalanması, sanatın özerkliğini yitirmeye başlaması ve popülerleşmesiyle birlikte işler değişiyor. Erotizm bütün mitolojisiyle birlikte sönümleniyor. Sanatın pornoyla ilişkisi, cinselliği ‘felsefeleştirmek’, onun hakikatini keşfetmek yerine onun gerçekliğini teşhir etmek üzerine kurulmaya başlıyor. Diğer pop-sanat işlerinde olduğu gibi gerçek imgeler kopyalanıyor. Giderek porno, basbayağı sanat olarak icra ediliyor. Zamanımızın en pahalı sanatçısı Jeff Koons, İtalya’nın porno kraliçesi Cicciolina ile (Ilona Staller) pornonun her cinsini denediği sahnelerden bir dizi resim (fotoğraf) ve heykel ‘yaratıyor’ (1998-1991). Bir eserin adı örneğin, Ilona’s Asshole. (O kadar gerçekçi yani!) Ve bu dizi 1990 yılında Venedik Bienali’nde sergileniyor. Sanatı pornolaştıran bir diğer şöhret, Nobiyoshi Araki. Fotoğrafları ilkin porno dergilerinde yayınlanırken 1990’larda bir anda galerileri, sanat müzelerini donatıyor. Araki, Koons’dan daha cüretkâr. Başta üzerlerinde sümüklü böceklerin dolaştığı penis ve vajinalar gösterirken işi sado-mazoya kadar vardırıyor.
Nobiyoshi Araki
Giderek pornografiyi ‘taklit’ eden performanslar da yayılıyor. Bu performans sanatçılarının önde gelenlerinden Cosey Fanni Tutti zamanında bir porno yıldızı, Annie Sprinkle ise fahişe. Marina Abramovic, Amsterdam’ın ünlü fuhuş mahallesi Red Light District’te vitrinlere çıkıyor. Jemima Stehli, Hannah Wilke striptiz yapıyorlar, kimileri de mastürbasyon.[1] Bizde de Şükran Moral, 2010 yılındaki Amemus performansında yirmi dakika bir kadınla sevişiyor. Bu tür gösteriler giderek sadizme ve mazoşizme, dikizciliğe ve teşhirciliğe kadar varıyor. Viyana aksiyonizmiyle birlikte (Günter Brus, Otto Muehl, Hermann Nitsch and Rudolf Schwarzkogler) performanslar bir zillet (abjection) manzarasına bürünüyor. Sado-mazo şiddetin yanı sıra kan, idrar, dışkı, sperm, performansların mizansenini oluşturuyor.
Cosey Fanni Tutti, Agent Provacateur.
Annie Sprinkle
Şükran Moral, Amemus, 2010, Casa Dell Arte
Sanat Pornosu
Şimdi, porno sitesi Pornhub’da, ünlü müzelerden seçilmiş çıplaklar porno sahnelerinin oyuncularına dönüştürülüyor (“Classic Nudes”). Bu olay, Rönesans’tan beri gelen tarihten oldukça farklı. Artık porno sanatsallaştırılmıyor, sanat pornolaştırılıyor. Ponhub’da pozisyonlara, muamelelere, ırklara, organlara, cinsiyetlere vb. göre tasnif edilmiş ve gayet edepsizce tarif edilmiş türlü türlü, onlarca, yüzlerce kategorinin yanında şimdi sanat tarihinin kategorilerine rastlanıyor.
“Classic Nudes” sayfasından bir ekran görüntüsü.
Biliyoruz ki, sanat özerkliğini bir kere tüketti mi her şey sanat, sanat da her şey olabiliyor. Başta para tabii. Sanatın spekülasyona bulaşması, ekonominin üretimden finansa çark ettiği 1970’lere kadar gidiyor. Bugün de deniyor ki, eğer kara para aklamak için Cenevre’nin gümrüksüz depolarına kapatılan sanat eserleri ortaya çıkarsa sanat tarihi değişir. Uffizi Müzesi, daha dün, koleksiyonundan eserleri NFT olarak, yani kripto sanat olarak satışa çıkardı ve resmen onları kripto paraya tahvil etti. Ama aynı eserler pornoya havale olunca ateş püskürüyor. Türkiye’de sanat yönetiminin kalesi İKSV’nin başındaki Görgün Taner sanatın “katma değer” olduğunu açıklıyor.[2] Yani ekstra kâr, para. Sanatın bir “amacının ve çıkarının” olmadığı fikrini (Kant), özerklik meselesini, öteden beri burjuvazinin havsalası almıyor. “Sanat sanat içindir” parolasını ortaya atan Théophile Gautier, daha 1835’te şöyle sesleniyor: “Hayır sizi gidi ahmaklar roman bir çift ayakkabı değildir, drama da demiryolu değildir”. Pornonun adı kötüye çıkmış, yoksa şu son yıllardaki “yaratıcı endüstri” efsanesiyle daha neler neler sanat oldu: zanaat, tasarım, giyim-kuşam, gastronomi, hatta kasaplık[3]. O zaman neden porno olmasın ki... Estetik deneyim, düşünsemeyle, tefekküre dalmayla tanımlanırdı. Sanatın pornolaşamasıyla cinsel tahrik öne geçti. Öyle anlaşılıyor ki sanatı hissetmenin duyuları değişiyor.
[1] Bkz. Gray Watson, Art and Sex (Londra: I.B.Tauris, 2008), özellikle s. 52-62.
[2] Vehbi Koç Vakfı, 2016 yılı faaliyet raporu, s. 84.
[3] Ali Artun, “Kasaplığın Sanatsallaştırılması ve Yaratıcı Endüstri”, e-skop, 1 Şubat 2017.