12 Kasım 2011’de Los Angeles Çağdaş Sanat Müzesi (MOCA) kuruma gelir sağlamak üzere her yıl düzenlediği gala gecelerinden birini düzenleyecektir. Gecenin şeref sanatçısı, çağdaş sanatın günümüzdeki en güçlü isimlerinden olan Marina Abramoviç’tir. Davetiye fiyatları 2500 dolardan başlayıp 100 bin dolara kadar çıkan; Hollywood yıldızlarından büyük koleksiyoncu ve oligarklara kadar %1’in en üst dilimine mensup 700’ü aşkın konuğun katılacağı gecede, başka birtakım gösterilerin yanı sıra Abramoviç’in iki performansı icra edilecektir. Gala öncesinde performansların içeriği büyük bir sır gibi saklanır. Abramoviç, eserlerinde görev alacak sanatçıları belirlemek üzere kentin çeşitli yerlerine asılan ilanlarla “performans sanatçısı, dansçı, yogi ve oyuncu” lara çağrıda bulunur: “Dinamik, mükemmel fiziksel dayanıklılığa sahip, odaklanma ve disiplin becerisi yüksek, 1.50-1.70 boylarında, her yaştan yetişkin kadın ve erkekler” aramaktadır. Ayrıca performansın icrası için “uzun süre hareketsiz ve sessiz durabilme” becerisi gerektiği, “sadece kadın icracıların bir kısmı” için çıplaklık koşulu olduğu belirtilir.[1]
Sırp kökenli sanatçının 40 yılı bulan sanat kariyerinde yaptığı çalışmaların içeriği bilindiğinden, performans ‘işçi’si arayan ilan, sır gibi saklanan MOCA performansı hakkında da aşağı yukarı fikir vermektedir. 1946’da Belgrad’da doğan Abramoviç, sanat kariyerine 1970’lerde başlamıştır ve o zamandan beri bedensel ve zihinsel dayanıklılığın sınırlarını zorladığı, mazoşizm uçlarında gezinen işleriyle tanınmaktadır. 2010’da New York Modern Sanat Müzesi’nde (MoMA) düzenlenen Artist is Present/Sanatçı Aramızda başlıklı retrospektifi ve serginin hazırlık sürecinin kaydedildiği aynı isimli belgesel dünya çapındaki şöhretini pekiştirir. Sanatçının MoMA’da 736 saat boyunca bir sandalyede oturup, karşısına oturan ziyaretçilerle göz teması kurduğu Sanatçı Aramızda’nın belgeseli, 31. İstanbul Film Festivali’nde de gösterilmiştir.
1976’da Yugoslavya’yı terk ettikten sonra Abramoviç, hem çalışmalarının provokatif ve tartışma yaratan içeriği, hem de Batı için egzotik ve karanlık bir Öteki’yi simgeleyen komünist bir Balkan ülkesindeki geçmişinin gizemli halesiyle, şöhret basamaklarını hızla tırmanır; nitekim 1997’deki Venedik Bienali’nde Balkan Baroque adlı çalışmasıyla Altın Aslan ödülünü alır. Fakat eserlerinde sorgulama iddiasında olduğu sanatçı egosu, yarattığı söylenen spiritüel atmosfer, kazandığı şöhret ve güçle birlikte sergilediği yıldız sanatçı personasıyla derin bir çelişki içindedir: Kendisi gibi eski komünist bir ülkede yaşamış olan, demirperdenin yıkılmasıyla muazzam bir servetin üzerine konarak Batı’ya yerleşen Rus adaşı Roman Abramoviç’in “orjilerinde” boy göstermesi, yine bir Venedik Bienali’ne bu petrol oligarkının yatıyla arz-ı endam edişi, performanslarında kurduğu fantazmayı yerle bir etse de, sanatçı olarak şöhretinin ve saygınlığının sorgulanmasına yol açmaz. Sanatı hayatla buluşturma iddiasındaki çağdaş sanat uygulamalarının çoğunda olduğu gibi, denklemin ikinci kısmı göz ardı edilir, sanatçının fiilen yaşadığı hayatın da sanatının bir parçası olduğu ve onu anlamlandırdığı unutulur.
Abramoviç’in 2011’deki MOCA galası için hazırladığı performans ise, bugüne dek sanatçının çalışmalarıyla yarattığı tartışmaya bambaşka bir boyut kazandırır. Burada, çoğu zaman yaptığı gibi kendi kendinin değil, başka sanatçıların “dayanıklılığını” test edecek, eserinin icrası için başka insanları “çalıştıracak”tır. Gelgelelim işin bu boyutu, eserin seçmelerine katılan bir sanatçı sürecin içerdiği istismarı protesto ederek çekilme kararı aldığında tartışmalara yol açar. Abramoviç’in yukarda yer verdiğimiz ilanına başvuran dansçı Sara Wookey, 800 kişi arasından seçilip nihayet performansın içeriği ve koşulları hakkında bilgi sahibi olduğunda, işi kabul etmesinin imkânsız olduğunu görür. İcra edilecek performanslardan birinde, sanatçılar, gala gecesinde konukların yiyip içerek eğlendikleri masaların altına yerleştirilen döner bir tablada dizüstü duracak, masanın tam ortasına açılmış deliklerden de başları çıkacaktır. Tabla döndükçe, masanın ortasındaki kesik bir kafa gibi görünen sanatçı, konuklarla göz teması kuracaktır. Diğerinde ise, yine masaların ortasına çırılçıplak uzanmış sanatçılar, üzerlerine yatırılmış yapma iskeletlere “nefes” üfleyeceklerdir. Sanatçılar gala gecesindeki dört saatlik performansın öncesinde iki gün süren provalara katılacak, bütün bunlar karşılığında sadece 150 dolar alacaklardır. Performans sırasında maruz kalabilecekleri fiziksel veya ruhsal tehditlere karşı kendilerine hiçbir koruma sunulmamaktadır. Ayrıca gala gecesi öncesinde performans hakkında kimseyle konuşmayacaklarına dair, 1 milyon dolar ceza getiren bir anlaşma imzalamaları gerekmektedir.
Sara Wookey kendisinden beklenenler karşısında kapıldığı dehşetle, seçilmiş olmasına rağmen işi geri çevirir. Gala gecesi bittikten sonra kamuya açık bir çağrı mektubu yayınlar. Sanatçıları örgütlenmeye ve haklarını korumaya çağırdığı bu mektubundan bazı pasajları aşağıda sunuyoruz. [EG]
Sanatçılara Açık Mektup
7 Kasım 2011’de, performans sanatçısı Marina Abramoviç’in Los Angeles Çağdaş Sanat Müzesi’ndeki (MOCA) gala gecesinde icra edilecek bir eseri için seçmelere katıldım. Uzun yıllar çalışmalarını ilgiyle takip ettiğim bir sanatçının projesinde yer almak istiyordum, MOCA’yla da bağım vardı. Eserin icrasında yer almak için yaklaşık 800 kişi başvurmuş, seçmelere 200 kişi kabul edilmişti, ben de onlardan biriydim. Seçmelerin sonunda, Abramoviç’in ünlü “Nude with Skeleton” (2002) adlı eserini çıplak olarak yeniden sahnelemek üzere seçilen altı kadından biri oldum. Performans, her bir koltuğu 100 bin dolara kadar çıkabilen fiyatlarla satılan masaların ortasında icra edilecekti. Ancak burada ayrıntısıyla açıklayacağım nedenlerle bu işi reddettim.
Bu eserin icrasında yer almayı reddettim, çünkü başvururken bunun birkaç saatlik yaratıcı emek, bir akşam yemeği ve benzer ilgi alanlarını paylaştığım meslektaşlarımla ilişki kurma fırsatından ibaret olacağını düşünüyordum, oysa hakkı ödenmeyen bir iş olduğu ortaya çıkacaktı. Konukların gelmeye başladığı andan salonu terk etmelerine kadar geçen süre (yani yaklaşık 4 saat) boyunca, yavaş yavaş dönen bir masanın üzerinde çıplak olarak ve sesimi çıkarmadan uzanmam gerekiyordu. Abramoviç’in ifadesiyle “performans duruşu”mu koruyarak, icra sırasındaki her türlü olası fiziksel veya sözlü tacizi göz ardı etmem gerekiyordu. On beş saatlik provalara katılmayı ve bir Gizlilik Anlaşması imzalamayı taahhüt etmem gerekiyordu: Buna göre, seçmeler sırasında olup bitenler hakkında konuşacak olursam, etkinliği düzenleyen Bounce Events & Marketing şirketi, mahkeme masrafları bana ait olmak üzere 1 milyon dolarlık tazminat davası açabilecekti.
Bu iş karşılığında bana ödenecek ücret, 150 dolardı. Seçmeler sırasında, performansçıların devam edemeyecek durumda hissetmeleri halinde ne yapılacağına, böyle bir durumda verilebilecek işaretlere vs. dair tek laf edilmedi ve ben nasıl bir koruma yöntemi düşünüldüğünü sorduğumda, bu konuda güvence verilemeyeceği cevabını aldım. Eserin seçmelerine katılan biri olarak yaşadıklarım, son derece problemliydi çünkü sömürüye ve tacize fırsat veriyordu.
Ben, ABD, Kanada ve Avrupa’da çalışmış, on altı yıllık birikimi ve tecrübesi olan profesyonel bir dansçı ve koreografım; California Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nden Dans alanında yüksek lisans derecem var. Los Angeles’ta orta sınıf bir hayat tarzı tutturmaya çalışan profesyonel bir sanatçı olarak, hele ki Abramoviç ve MOCA gibi saygın ve profesyonel kişi ve kurumlar söz konusu olduğunda, sanatçılar için çalışma koşulları, ücret, güvence gibi konularda, veya yaratıcı, icracı, ev sahibi ve yapım şirketi arasındaki ilişkiler konusunda bırakın resmîyi, gayri resmî bir standart dahi olmamasını infialle karşılıyorum. Avrupa’da 15-20 kişilik sanatçı kadrolarıyla çalıştığım onlarca performans sahneledim. Dansçılara iş teklif ederken, ulusal sendikanın belirlediği ve sanatçıların kaç yıllık meslekî tecrübesi olduğuna göre değişen ücret tarifelerine uymakla yükümlüydüm. Başka bir sanatçının eserini icra etmek üzere yakın zamanda gittiğim Kanada’da, 15 dakikalık bir performans için bana 350 dolar ödendi, ki buna saat başı ücreti 35 dolara kadar çıkan prova süresi dahil değil. Bu ücret de, 1968’de kurulmuş olan Kanada Sanatçılar Birliği CARFAC’ın oluşturduğu standartlara göre belirlenmişti.
Şayet sanatçılar için standart çalışma koşulları çağrısında bulunulamayacağını düşünüyorsanız, sinema, tiyatro ve müzik sektörlerinde ticarî olarak çalışan sanatçılar için düzenleyici standartlar ve iyi uygulama ölçütleri getiren örgütlere bakın: Örneğin, 1933’te kurulmuş olan Sinema Oyuncuları Sendikası (SAG), 1896’da kurulmuş olan Amerikan Müzisyenler Federasyonu (AFM), veya 1919’da kurulmuş olan Amerika Oyuncu ve Sanatçılar Birliği (4A).
Farklı alanlarda çalışan tüm sanatçılar, adil ve eşit muameleyi hak ediyor; şayet gereken çabayı gösterirsek, bizim de örgütlenmememiz için hiçbir sebep yok. Bir masa üzerinde sesi kesilmiş, yavaş yavaş dönen bir kafadan (veya daha beteri, “göbek süsü”nden) ibaret olmaktansa, sesini çıkaran sanatçının yüzü olmayı tecih ederim.
Abramoviç, LA Times gazetesinde yer verilen ilanında “dayanıklı, sessiz” sanatçılara ihtiyacı olduğunu belirtiyordu. Kendi adıma, dayanıklı olduğum kesin, ama bu durumda sessiz kalmayı içime sindiremem. Ekmeğimi ve meslek kültürümü etkileyen konularda, sessiz kalan bir sanatçı olmayı reddediyorum.
Los Angeles’ta ve diğer her yerde, sanatçıların birleşip örgütlenmelerinin vakti geldi; sanatı finanse eden zengin ve güçlü insanlarla, onların emrine amade, çoğu yoksul olan sanatçılar arasındaki bu yozlaşmış ilişkiyi değiştirmemiz gerekiyor: o sanatçılar ki, sözümona avangard ya da ilerici eser adı altında aslında çoğu zaman bu insanları “eğlendirmeleri” beklenen, her durumda para karşılığı satın alınan birer mala indirgenen insanlar…
MOCA’daki performans için kendilerine teklif edilen rolü kabul eden meslektaşlarımı yargılamıyorum; yıldız sanatçıların etrafındaki karizma kültü beni de zafiyete düşürebiliyor. Ben, kültür emekçilerinin sömürülmesini olağan, doğal, hatta korkutucu derecede sıradan hale getiren mevcut toplumsal, kültürel ve ekonomik koşulları kınıyorum – ister MOCA gibi kurumların ve Abramoviç gibi kişilerin hayata geçirdiği koşullar olsun, isterse bizzat sanatçıların kendi kendilerini mahkûm ettikleri koşullar.
Unutmamalıyız ki biz sanatçılar, bir işi red veya kabul ettiğimiz her seferde; bize ait olmasa dahi (belki de bilhassa bize ait olmayan) bir eserin yapımında yer aldığımız her seferde, meslektaşlarımız ve bizden sonra gelecekler için standartların ve emsallerin oluşmasına katkıda bulunuruz.
Dansçı ve koreograf Sara Wookey’nin 23 Kasım 2011 tarihli “Açık Mektup” başlıklı metninden kısaltılarak çevrilmiştir. Metnin tamamı için bkz. http://theperformanceclub.org/2011/11/open-letter-to-artists/
Sara Wookey seçmelere katıldıktan sonra koreograf dostu Yvonne Rainer’e karşılaştığı koşulları anlatan bir mektup yazar. Rainer bunun üzerine MOCA yönetimini ve Marina Abramoviç’i hedef alan sert bir protesto mektubu yayınlar. Konunun kamuya taşınmasıyla Abramoviç ve MOCA yönetimi de açıklama yaparlar. Bu metin ve açıklamalara da şuradan ulaşılabilir: http://theperformanceclub.org/2011/11/yvonne-rainer-douglas-crimp-and-taisha-paggett-blast-marina-abramovic-and-moca-la/
Sara Wookey’nin web sitesi: www.sarawookey.com