Sitüasyonist hareket, hem bir sanatsal avangard olarak, hem gündelik hayatı özgürce yapılandırma yolu üzerinde deneysel bir araştırma olarak ve nihayet, yeni bir devrimci karşılaşmanın pratik ve kuramsal inşasına katkı olarak karşımıza çıkıyor. Bundan böyle, hem her türlü temel kültürel yaratım, hem de toplumun niteliksel planda kökten değişimi, bu birleştirici tutumun gelişmesine kopmaz biçimde bağlı olacaktır.
Biz bütünleşmiş bir sanat ve politika vizyonundan bahsettiğimizde, hiçbir şekilde sanatın politikaya tabi olmasını önermiyoruz. Bizler için, ya da bu çağı yanılgıdan arınmış bir bakışla görmeye başlayan hiç kimse için, 1930'ların sonundan bu yana artık hiçbir yerde modern sanat yoktur, aynı şekilde hiçbir yerde daha ileri aşamada bir devrimci politika oluşumu da yoktur. Modern sanatın da devrimci politikanın da günümüzdeki canlanışı, ancak onların aşılması biçiminde olabilir ki bu da onların en temel hedeflerinin gerçekleşmesi demektir.
Sitüasyonistlerin sözünü ettikleri yeni karşılaşma her yerde karşımıza çıkmaktadır bugün. Mevcut güçlerin düzenlediği, iletişimsizliğin ve yalıtılmışlığın damgasını taşıyan dev mekânlarda, bir ülkeden ötekine, bir kıtadan diğerine, yeni skandal türleri aracılığıyla belirtiler su yüzüne çıkıyor: etkileşimler çoktan başladı.
Nerede olursa olsun avangardın görevi, bu deneyimleri ve bu insanları biraraya getirmektir, yani hem bu tür grupları birleştirmek, hem de projelerine bütünlüklü bir temel oluşturmak. Gelecekteki devrimci çağın bu ilk hamlelerinin gelişimine ortam hazırlamalı, onları açıklamalı ve tanıtmalıyız. Bunlar, yeni mücadele biçimlerini ve yeni –açık ya da örtük– bir içeriği bünyelerinde toplamalarıyla ayırt ediliyorlar: bu içerik, mevcut dünyanın eleştirisi. Modernizasyon yönündeki sürekli çabalarıyla övünen hâkim toplum muhatabını bulacaktır artık, çünkü nihayet modernleşmiş bir olumsuzlama üretmiştir.
Burada, bütünüyle onayladığımız birkaç hamle üzerinde duracağız sadece. 16 Ocak'ta Caracas'ta düzenlenen Fransız sanatı sergisine saldırı düzenleyen silahlı bir grup öğrenci, sergiden aldıkları beş tabloyu, siyasi mahkûmların salıverilmeleri koşuluyla iade edeceklerini açıkladılar. Güvenlik güçleri; Winston Bermudes, Louis Monselve ve Gladys Troconis'le giriştikleri silahlı çatışma sonucunda tabloları geri aldılar. Birkaç gün sonra, başka yoldaşlar söz konusu tabloları taşıyan polis kamyonuna bombalı saldırıda bulundu, ne yazık ki kamyon zarar görmedi. İşte geçmişin sanatına nasıl muamele edileceğini, hayatta gerçekten önemli olan şeyler uğruna nasıl yeniden oyuna dahil edileceklerini gösteren örnek bir olay. Gauguin'in (“her şeye cüret etme hakkını yerleştirmeye çalıştım”) ve Van Gogh'un ölümünden bu yana, düşmanları tarafından ele geçirilen yapıtlarının kültür dünyasından gördükleri ruhlarına uygun yegâne karşılık, muhtemelen Venezüellalıların eylemi olmuştur. 1849'daki Dresden ayaklanması sırasında, Bakunin tabloların müzeden çıkarılmasını ve düşman saldırılarını önleyip önleyemeyeceğini görmek için kentin girişindeki barikatlara konulmasını önermişti (başarılı olamadı, o ayrı). İşte Caracas’taki çatışmanın, devrimci isyanın son yüzyıldaki en ateşli anlarından biriyle arasında nasıl bir bağ olduğunu, hatta onun ötesine nasıl geçtiğini görüyoruz.
Son haftalarda, İspanya'ya turistik geziler düzenleyen acentelere karşı yangın bombalarıyla saldırıda bulunan ya da nükleer silahlanmanın tehlikelerine karşı uyaran korsan radyo yayınları düzenleyen Danimarkalı yoldaşların eylemlerini de aynı derecede heyecan verici buluyoruz. İskandinav ülkelerindeki “sosyalleştirilmiş” kapitalizmin sıkıcı ve rahat bağlamında, o “insanileşmiş” düzenin temelinde yatan şiddetin bazı veçhelerini ifşa eden şiddetleriyle ortaya çıkıveren insanları görmek çok umut verici: Örneğin bu düzenin iletişim tekelini ya da turizm veya eğlence sektöründe örgütlenmiş yabancılaşma görünümlerini ifşa ediyorlar. Bu rahatlığın yol açtığı can sıkıntısının kabullenilmesi gereken başka bir yüzü de vardır: Bu huzur yalnızca yaşamın kendisi olmamakla kalmaz, atomik ölüm tehdidine dayalıdır aynı zamanda; organize turizm yalnızca gezilen ülkeleri gizleyen sefil bir gösteri olmakla kalmaz, bu şekilde nötr bir gösteriye dönüştürülen ülkenin gerçeği, Franco rejiminin polisidir.
Burada, sitüasyonist hareket olarak da adlandırılması mümkün olan kültürel yaratım etkinliği, birleştirici kentçilik projeleriyle ya da hayatta sitüasyonların kurulmasıyla başlar ve bu yolda yapılanlar, günümüz toplumunda devrimci olanaklar bütünlüğünü gerçekleştirmeye adanmış hareketin tarihinden ayrı tutulamaz. Bununla beraber, kısa vadede, eleştirel sanat, sinemadan resme kültürel ifadenin mevcut araçları içinde gerçekleştirilebilir, her ne kadar nihai aşamada tüm bu sanatsal çerçeveyi yıkmak istiyor olsak da. Sitüasyonistlerin, détournement kuramıyla özetledikleri de budur. İçeriği bakımından eleştirel olan bu tür sanat, bizatihi formu bakımından kendini de eleştiriye tabi tutmak zorundadır. Böyle bir iş, yerleşik iletişim yöntemlerinin uzmanlaşmış alanı içerisindeki sınırların farkında olan, “şimdi kendi eleştirisini de bünyesinde barındıran” bir iletişim türü olacaktır.
Dada hareketiyle doruk noktasına ulaşan modern sanatın devrimci işlevi, dilden eyleme sanattaki bütün uzlaşımları ortadan kaldırmak oldu. Gelgelelim, sanatta ve felsefede yok edilenler henüz somut biçimde gazetelerden ve kiliselerden temizlenemediği için, ve silahların eleştirisi o dönemde eleştiri silahlarında gerçekleşen ilerlemeleri takip etmediği için, dadaizmin kendisi, kabul görüp onaylanan bir kültürel stil olmanın ötesine geçemedi. Hatta dada formu, 1920’den önce icat edilmiş stili ele geçirip kariyer yapan ve her ayrıntıyı muazzam ölçüde abartarak sömüren neo-dadaistlerin elinde gerici bir reklam aracına dönüştü ve mevcut dünyanın kabul edilip bezenmesine hizmet etti.
Bununla beraber, modern sanatın içerdiği olumsuz hakikat, onu kuşatan toplumun haklı çıkmış bir olumsuzlaması olmuştur her zaman. 1937'de Paris'te, dönemin Nazi elçisi Otto Abetz Guernica tablosu önünde Picasso'ya “Bunu siz mi yaptınız?” diye sorduğunda, Picasso çok doğru biçimde şöyle yanıtlamıştı: “Hayır. Siz yaptınız.”
Fotoğraflar: Nihan Özyıldırım
Guy Debord, "Politikada veya Sanatta Yeni Eylem Biçimleri ve Sitüasyonizm" başlıklı metinden alınmıştır, Sanat Manifestoları: Avangard Sanat ve Direniş içinde, ed. Ali Artun (İstanbul: İletişim Yayınları sanathayat dizisi, 1. baskı 2010), s. 335-344.