Troçki, 1916 yılında Paris’te geçirdiği aylarda tuttuğu notlarda, bu şehre ilişkin kişisel tasvirlerini kaydediyor ve geçen hafta yangında tahribata uğrayan Notre Dame katedraline saygılarını sunuyor. Kaynak: www.marxists.org/
Bu yaz Paris’ten neredeyse hiç ayrılmadığımdan şehrin gündelik hayatını gün be gün gözlemleyebildim.
Paris’in en hüzünlü olduğu vakit gecedir, barış zamanında olağanüstü gece hayatının ışıklarıyla parıldadığı saatler. İlk aylarda café’ler saat sekizde kapanıyordu, sonrasında gece on buçuğa kadar açık kaldıkları olabiliyordu. Zeplin korkusundan pencerelere stor takılmış, lambalara renkli abajur konmuş, öyle ki café’lerin teraslarında müşteriler neredeyse karanlıkta oturuyor. Evlerde, havasızlığa rağmen her akşam storlar aşağı kadar çekiliyor. Gözlerini tepelere dikmiş polisler ışığın açık olduğu pencereleri not alıyor, kapıcılar merdivenleri dörder dörder çıkıp, dehşet içinde, kurallara uymayan kiracıların zilini çalıyor.
Bu koşullarda Paris’in mukayese kabul etmez anıtları yerlerinde daha da sağlam duruyor. Saymakla bitmeyecek bu abideler, bu göz kamaştırıcı ve kirli şehre ifade edilmesi güç bir asalet katıyor. Bastille Meydanı’nda, özgürlüğün ruhu, ayırt edilebilir karaltısıyla üzerimizde yükseliyor. Cumhuriyet, meydanını sıkı sıkı koruyor. Güvercinler, Danton’un kafası ve elinin üzerinde, bu devrimci hatiple aralarındaki samimiyeti gösteren, nicedir silinemez hale gelmiş izler bırakmışlar. Sorbonne’un karşısında Auguste Comte, toz ve kurumla kararmış. Notre Dame’ın karşısındaki çimenlikte, Charlemagne ve iki oğlu, temiz görüntüleriyle diğerleri arasından öne çıkıyor. Louvre’un önünde, Gambetta’nın şanına adanmış anıt dikiliyor ruhsuz ve şatafatlı karmaşık stiliyle, tıpkı Tuileries’deki Waldeck-Rousseau anıtı ve genel olarak tüm Üçüncü Cumhuriyet heykelleri gibi. O dokunulmaz Notre Dame, insan elinden çıkma bu yaratımı “tesadüfen” her gördüğünüzde içinizi hayranlıkla dolduruyor. İtalyan fütürist çığırtkan Marinetti, geleceğin sanat biçimlerinin önünü açmak için tüm katedralleri ve müzeleri yeryüzünden silmek istiyor. Topçular bu yıkım programının bir kısmını halihazırda yerine getirmekte. Herhangi bir biçimde fütürist estetiğin ilkeleri uyarınca yürütülmeyen bu tasfiyeden sonra, insanlık tarihinde, ardından da sanat tarihinde yeni bir sayfa açılacağı şüphe götürmez – sanat hiçbir zaman kendine tarihten bağımsız bir sayfa açmamıştır. Savaştan sonra insanlık dönüp kendine baktığında, gelecekle ve Notre Dame’ın kemerlerinde böylesi kusursuz bir ifadeye kavuşan Orta Çağ ile arasındaki tarihsel mesafe hiç kuşkusuz sonsuz ölçüde açılmış olacaktır. Buna rağmen, daha doğrusu bundan dolayı, yeni hayat ve sanat biçimleri yaratma yetisine sahip insanlık, eski katedral ve müzelerin üzerlerindeki tüm yaraları saracaktır… Notre Dame'ın var olması iyidir.